AK Parti´nin açıkladığı seçim beyannamesi üzerine düşüncelerimi paylaştığım dünkü yazımda o toplantıya ait üç fotoğraf da yer alıyordu. Ne yalan söyleyeyim, fotoğraflardan biri bana garip duygular yaşattı. Salona yeni girdiği anlaşılan AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, eşi ile birlikte, kurulmuş podyum üzerinde partilileri selamlıyordu o fotoğrafta; bakarken arka-planda yer yer boşluklar bulunduğunu fark ettim.
Fotoğrafın altına ?Ben mi yanlış görüyorum, yoksa salon tam dolmamış mı?? anlamına gelen bir not da düşmüştüm, ancak orada bulunmadığım, canlı izlemediğim bir toplantıyla ilgili böyle iddialı bir cümle kullanmamam gerektiğini düşünüp yazıyı yayına vermeden önce o altyazıyı kendi elimle sildim.
Meğer izleyenler de o durumu fark etmişler. Ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan?ın konuşması sırasında alkış gelmesi beklenen yerlerde salonun sessizliğini koruduğunu söyleyenler de çıktı.
İzleyen biri ?Salonda coşku da yoktu? dedi.
Metin 2002 beyannamesini andırıyor
Şaşırtıcı bir durum bu. AK Parti ve özellikle Tayyip Erdoğan kitleleri kımıldatmasını çok iyi bilir. Toplantıları müthiş coşkulu geçer. Salon tıka basa dolduğu gibi dışarısı da içeri giremeyenlerle ana baba günü gibi olur.
Küçük bir salonu, iddialı iki seçim öncesinde, üzerinde onca emek sarf edilmiş uzun bir metin açıklanacağı gün dolduramamak? AK Parti tarihinde pek karşılaşılmış bir durum değildir.
Partinin seçim beyannamesi 360 sayfa. Bir dostumun dikkatimi çektiği üzere, o metin büyük çapta 2002 seçim beyannamesinden izler taşıyor olsa da durum değişmez; sonuçta günler sürmüş bir emeğin mahsulüdür o metin.
Yine de düşünmeden edemiyor insan: Bir parti seçmenlerine 2002´de vaat ettiklerinin önemli bir bölümünü, 16 yıl sürmüş iktidar sürecinin bir dört yıl daha uzatılmasını talep edeceği bir dönemde, yeniden ısıtıp toplumun önüne sunar mı?
Dostum, ?Özellikle demokrasiyle ilgili bölüm 2002 vaatlerinden pek farklı değil? iddiasında.
İnandırıcılık sorunu da buradan çıkıyor işte. AK Parti, vaatlerinin samimiyetini ispatlamak ihtiyacında, ona her zaman oy vermiş kitleler içerisinde yer almış bir bölüm bunu bekliyor.
Parti yöneticileri bunu anlayacak olursa ne yapmaları gerektiğini de dünkü yazımda anlatmıştım: OHAL´i derhal kaldırmak, cezaevlerinde bulunan siyasiler, gazeteciler ve akademisyenlerin tutuksuz yargılanmasını sağlayacak hukuki düzenlemeleri hemen yapmak zorundalar. Seçimlerden önce.
Merkez Bankası: İktisatçılar yerine sosyologlar?
Seçim beyannamesinde en zayıf görünen bölüm demokrasiyle ilgili 3. bölüm değil; ekonomiyle ilgili cümleler de tam tatmin edici bulunmadı.
Benim bu alanda çok merak ettiğim bir konu, ekonomi bürokrasisinin toplumu tanıma noktasında eksikliği olup olmadığıdır. Kendilerine olağanüstü saygı duymama rağmen, genellikle rakamlarla pek fazla hemhal oldukları için, iktisatçılar, sosyolojik gerçeklerle yüzleşmekte zorlanırlar.
Konuyu tartıştığım bir dostum, ?İyi ama, Merkez Bankası başkanı iktisat kökenli değil ki, bankacılık sektöründe çalışmış ama disiplin olarak sosyoloji eğitimi almış biri o? dedi bana. Şaşırdım. Biraz deşince, Merkez Bankası yönetiminde, iktisat değil herbiri iktisat-dışı alanlarda eğitim almış başkanın yanında tam beş kişi daha olduğunu öğrendim.
Merkez Bankası galiba sosyologlar tarafından yönetiliyor.
Acaba son günlerde yaşadıklarımızın bu durumla bir ilgisi olabilir mi? Yönetimde bir sosyolog bulunması, iktisatçıların toplumun gerçeklerini anlamasında yardımcı olacağı için, hiç kuşkusuz iyidir, buna eminim; ancak şu anda Merkez Bankası´na hakim olan kadrolarda iktisatçıların azınlıkta kalması son kararlardaki gecikmeyi doğurmuş olmasın?
Bankanın üst yönetiminde yer alanlar, seçime gidilirken ve herkesin dikkati dolardaki iniş-çıkış yüzünden ekonomi üzerinde yoğunlaşmışken, hayati kararlar almaları gereken bir ortamda, AK Parti genel merkezinde görüldüler.
Toplantılarını orada yaptılar.
Yanlış.
Üstelik bu yanlışlık, Cumhurbaşkanı Erdoğan?ın, Londra´da bulunduğu sırada katıldığı bir toplantıda sarf ettiği ve kendisini iyi tanımayan yabancı muhatapları tarafından, kastının ötesinde ?Ben elbette Merkez Bankası kararlarına karışırım? diye anlaşılmış sözlerinden sadece birkaç gün sonra yapıldı.
Madem AK Parti´ye kadar gittiler, bir-ikisi toplantıdan sonra da orada kalıp bir başka odada seçim beyannamesi hazırlığını sürdüren ekibe katılsa ve üzerinde çalışılan metnin ekonomiyle ilgili bölümünü zenginleştirselerdi ya?
Dostum, sözün burasında ?Ne diyorsun sen? diyen gözlerle baktı bana.
AK Parti´nin 2002 seçim beyannamesinin çatısı o sıralar Prof. Beşir Atalay?ın başında bulunduğu araştırma kurumu ANAR?da çatılmıştı. O çalışmaları Ankara´da ve yakından gözlediğim için bunu biliyorum. Üniversitelerden, üst düzey bürokratlardan da gönüllü katkılar alınarak hazırlanmıştı o ilk metin.
Bir tür demokrasi manifestosuydu; partiyi iktidara taşıyan da o metne yansıyan samimiyet oldu.
Aradan geçen 16 yıldan sonra hala o metne müracaat edilmesi aslında güzel bir şey.