Gelecek yıl Cumhuriyet’in 100. yılı tamamlanacak ve 29 Ekim 1923’ün üzerinden tam bir asır geçmiş olacak. Bu dönemin beşte birinde iktidar olan bir partinin yetkilisi resmen dalga geçer gibi bu zamana kadar işbaşında geçirdikleri zamanı “hazırlık” olarak tanımlamış. “Hazırlıklarımızı tamamlamamız 19 yıl sürdü, asıl şimdi başlıyoruz” ifadelerini tekrar gündeme taşımış. Buna inanıyorsa problem, inanmadan başka söyleyecek söz kalmadığı için böyle konuşmaya devam ediyorsa bu durum daha da büyük bir problemdir. Gerçeklikten kopuştur. Tedirginliğin dışa vurumudur. Yeni hikâyeler oluşturulamadığı için eski defterlerden medet ummaktır. Bu milletin bunca yıllık desteğini istismar etmektir. İktidarı kaybetme telaşıyla ağızdan çıkanı kulağın duymamasıdır.
Bununla birlikte şunu da ifade etmeliyim. İş başına gelen her iktidarın az veya çok bu ülkeye katkısı olmuştur. Taş üstüne taşı kim koyduysa her birisine bu millet teşekkür etmesini bilir, bu zamana kadar da bildi.
Peki, bunların yanında şu soruların cevaplarını arayalım; geçtiğimiz 20 yıllık süre zarfında ülkenin yapısal sorunları gerçek bir çözüme kavuşturuldu mu?
El yordamıyla deneme tahtasına çevrilen ekonomi için daha hangi hazırlıklar yapılacak? Ekonomik sorunların ortadan kalkması için mesela bir 20 yıl daha mı isteniyor?
Düne kadar kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyken bugün temel gıda maddelerinde bile dışa bağımlı hale gelindiyse bu 19 yılda özel tasarlanan bir tercih olarak planlandı diyebilir miyiz?
Dış politikada sürekli gelgitler yaşatan tutarsızlıkları yapmamız için alnımıza silah mı dayadılar? Ellerimizi bağladılar da bizi hareketsiz mi bıraktılar?
ABD’nin gazına gelip Suriye’nin Afganistan yapılması için hangi teklif aklımızı başımızdan aldı da yüzyıllık Cumhuriyet döneminin en büyük güvenlik sorununu başımıza bela ettik?
Anadolu köylerini boşaltmak, insanları üretimden çekmek, büyük şehirlere istif etmek, hayvancılığı perişan etmek gibi büyük gaflet içeren uygulamalardan ülke ve millet için ne fayda bekledik de güle oynaya bunları hayata geçirdik?
Çiftçilerimizin yaş ortalaması 60. Sığınmacılarla birlikte 90 milyonu aşan nüfusu bu yaştaki çiftçilerle mi besleyeceğiz? Üretme heyecanı her geçen gün kaybolan insanlarımızı bu noktaya getirmek için neden bu kadar çabaya ihtiyaç duyduk? İnsanları üretimden çekmenin bu ülke için bir intihar olduğunu bilmek, fark etmek için daha ne kadar bedel ödeyeceğiz?
8 milyonu aşan üniversite öğrencimiz var diye övünürken, gençlerimizin ekserisinin ilk fırsatta yurtdışında çalışmayı, yaşamayı tercih etmesinin nedenlerini soruşturmak yerine bunu bir başarı hikâyesi şeklinde takdim etmek için mi özel algı yönetimi hazırlıklar mı yaptık?
3 liralık işi 13 liraya yaptırdığımız yatırımları yap-işlet-devret modeli altında takdim ederken, cebimizden beş kuruş çıkmıyor dedikten sonra verilen geçiş garantileriyle milletin cebinden alıp müteahhitlerin cebine risksiz iş imkânlarını oluşturmak için çok mu derin hesaplara başvurduk?
Bu soruları daha da artırmak mümkün. Gel gör ki iktidar yetkilileri bu tür soruları değil de her şeyin güllük gülistanlık olduğuna dair cümleleri duymak istiyor. Bence iktidar partileri artık kendilerini muhalefete hazırlasalar iyi olur. Çünkü bu türden cümleler kurmaları, ayakta kalmak için bin bir türlü zorluklarla mücadele eden insanlarımızı üzüntüden kahrediyor. Tepki ve kızgınlıklarını artırıyor. Kasıtlı cümleler gibi algılıyor. Her yapılan anket ve araştırma da bu gerçeği ortaya koyuyor.