1993 YILI VE HATIRLATTIKLARI

1993 Yılı Türkiye için Cumhuriyet tarihi itibariyle oldukça sıkıntılı ve birçok siyasi cinayetlerin işlendiği bir yıl olmuştur.

1993 YILI VE HATIRLATTIKLARI

Süleyman Arslantaş yazdı;

1993 Yılı Türkiye için Cumhuriyet tarihi itibariyle oldukça sıkıntılı ve birçok siyasi cinayetlerin işlendiği bir yıl olmuştur.

O dönemi yani 1993 yılını hatırlayalım. Senenin ilk ayı olan 24 Ocak’ta gazeteci Uğur Mumcu aracına konulan bir bomba sonucu katledildi. UM: AG Araştırma Gazetecilik Vakfı tarafından çıkarılan ‘İçimden Geçen Zaman’ adlı kitapta, Güldal Mumcu, eşi Uğur Mumcu’nun katledilmesi ardından yaşadıklarını yazmıştı. Özetle kitapta Güldal Hanım, dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Ülkü Coşkun’un bilgisine başvurmak üzerine evine gittiğinde, ‘Güldal Hanım üstüme gelmeyin. Namus borcumuz dediler, bugüne kadar hükümetin hiçbir üyesi dosyanın ne olduğunu bana sormadı. Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer.’ Dediğini aktarmıştı. Yine Güldal Hanım Ülkü Coşkun ile DGM’de karşılaştığında kendisine; “Bana olayı anlatmam konusunda yazılı emir verilirse olay çözülür.” Bir hatırlatma, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’di. Yine Mumcu’nun katledlmesine ilişkin olarak Uğur Bey’in abisi Ceyhan Mumcu’nun da ifadelerine dikkat çekmek isterim.

Güldal Mumcu, kendisini ziyaret eden Mehmet Ağar’la aralarında geçen konuşmalardan bir kanıt olarak: ‘Karşımıza sürekli engeller çıkarılıyor. Bir duvar örülüyor sanki.’ Der.

Mehmet Ağar: “Evet Güldal bir duvar örülüyor.”

Güldal Mumcu:” O zaman bir tuğla çekin duvar yıkılsın.”

Mehmet Ağar:” Çekemem.”

Güldal Mumcu:” Tuğlayı çekin, kenara çekilin.”

Mehmet Ağar:” Yapamam onu da yapamam.”

Ve konuşmalar bu minval üzere devam eder.

Sonuçta aralarında Abdülhamit Çelik’in de bulunduğu birçok kişi Uğur Mumcu’nun katil zanlısı olarak tutuklanır, sorgulanır ve önemli bir kısmı da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır ve halen Ferhan Özmen, Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası nedeniyle cezaevinde yatmaktadırlar.

Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ve Adnan Kahveci PKK ve Kürt sorununu bitirmekte kararlı üç önemli şahsiyet. Org. Eşref Bitlis sırf PKK terörünü sonlandırmak ve Kürt sorununa kalıcı bir çözüm bulmak için karargâhını Diyarbakır’a taşımıştı. Ve sık sık da K. Irak’a giderek bu sorunun halli için K. Irak’taki yetkililerle temas halindeydi. Hatta bindiği helikopter, uçak vb. araçları Amerikan savaş uçakları zaman zaman da taciz ediyordu. Bitlis Paşa bir defasında, İncirlik’ten kalkan ABD uçaklarının PKK’ya silah taşıdıklarını da söylemişti. O dönemde bölgede ABD orjinli ‘Çekiş, güç’ ün de varlığını lütfen not ediniz.

Eşref Bitlis Paşa olayların önlenmesi için askeri verileri -bilgileri Cumhurbaşkanı Özal’a, Özal’da elde edilen bilgileri Adnan Kahveci’ye ulaştırıyordu. Adı geçen üçlü canla-başla olayın önlenmesi ve ateşin sönmesi için çalışıyorlardı. 5 Şubat 1993’de Adnan Kahveci buram buram suikast kokan bir trafik kazasında öldürüldü. 17 Şubat’ta Eşref Bitlis Paşa’nın uçağı Ankara Yenimahalle PTT İşleme Merkezine çakıldı ve Paşa ruhunu teslim etti.

Adı geçen üçlünün bu gayretlerine Öcalan’da sessiz kalmamışdı, bu nedenle de 16 Nisan 1993’te ateşkesi uzattığını açıklamışdı. Ve takvimler 17 Nisan’ı gösterdiğinde Özal şaibeli bir şekilde kalp krizinden öldü. Bu üçlüye Uğur Mumcu’nun ‘Kürt Dosyası’ çalışmasını da ilave edersek dördünün de katil zanlıları herhalde farklılaşıyor!..

Dağdaki PKK terör örgütü mensuplarına MGK’da kısmi af ilan edildikten sonra bu kez de Malatya’dan usta birliklerine gitmek üzere yola çıkan 33 asker, Elazığ- Bingöl karayolunda 25 Mayıs’ta şehit edildi. 2 Temmuz günü Sivas Madımak Otelinde toplam 37 kişi bir kısmı yanarak, bir kısmı da o dönemin Sivas Devlet Hastanesi Baştabibi’nin kendisi ile yapılan bir röportajda hastaneye getirilen cenazelerin bir kısmının kurşunlanarak öldürüldüğünü ifade etmesi sonucu ölmüşlerdi. İlgili doktorun ifadelerine televizyonların 2 Temmuz yayınlarına bakıldığında görülebilir.

 Madımak Olayının üzerinden henüz üç gün geçmişti ki bu kez de Erzincan’ın Başbağlar köyünde 33 vatandaş kurşuna dizilerek Hakk’ın rahmetine kavuştu. Failleri iddialara göre yakalandığı halde serbest bırakıldı.

 Olaylar devam etti. 4 Eylül günü DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar öldürüldü. 22 Ekim’de ise yine kendisini PKK terörünü bitirmeye adamış Tuğgeneral Bahtiyar Aydın Dicle’de öldürüldü. Ardından faili meçhullerle ilgili mahkemeye ifade veren Bnb. Cem Ersever ifadesinin üzerinden 10 gün geçtikten sonra öldürüldü.

Elbette tüm bu katliamlar sıradan işler değildi. Madımak başta olmak üzere birçok olayın içerisinde yer almış olan Aziz Nesin vd. ne kadar masum bilemeyiz. Bilinen o ki, bilhassa Madımak Faciası öncesinde dönemin Sivas Valisinin Aziz Nesin’i Sivas’a davet ettiği ve Aziz Nesin’in Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Selman Rüşdi’nin ‘Şeytan Ayetleri’ kitabını, yayınlamak istemesine Sivas Valisinin onay vermesi dikkate değer bir konu.

Sivas Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Fikret Ünsal’ın ‘Arif sağ konuşsun, Sivas kurtulsun.’ Sözleri kayda değer bir söz olsa gerek. Fikret Ünsal konuşmasına devamla; Sivas olayları ile Başbağlar katliamının arkasındaki gücün aynı olduğunu ve bu gücünde Ermeni Asala terör örgütü olduğunu ifade etti.

Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu ise konuya ilişkin olarak: ‘Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir.’ Dedi. Ve yine dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü; Aziz Nesin’e:‘En kısa zamanda takviye güç göndereceğini, kimsenin kılına zarar gelmeden kurtulacağını’ söyledi. Katliamın ardından SHP’ye ve kendisine yönelik eleştirilere bu kez İnönü: ‘Ne yapayım yetkim yok.’ dedi.

Mahir Kaynak Hoca ile 1994’de Erzurum’da tertiplenen bir panele konuşmacı olarak gitmiştik. Hocayla 36 saatimiz birlikte geçti. Yukarıdaki birçok konuya cevap aradım. Hoca birçok şey söyledi ama hiçbir şey söylemedi! Özellikle 33 yavrumuzun Elazığ- Bingöl yolunda şehit edilmelerine ilişkin soruma olayın faili olarak: ‘Amerikan istihbaratı değil,’ Demişti. Ne o gün ne de bugün bu ve benzeri ifadelere bir anlam veremedim. Bildiğim bir şey varsa o da Amerika’nın İsrail’in güvenliği için başta Türkiye ve İran olmak üzere bölge ülkelerini parçalamak, küçültmek istemeleridir. Ulus devlet modelini bölge ülkeleri halkları istenmedi. Onlar, İngilizler vb. istedi. Şimdi ise ulus devletlerin de İsrail için tehdit oluşturduğu kanaati ile bölge ülkelerini ‘Butik Devlet’ e dönüştürülmesi istenmektedir. Zira güçlü bir Türkiye, güçlü bir İran, güçlü bir Mısır vd. İsrail’in güvenliği ve geleceği için tehdit olarak algılanıyor Dilerseniz 1993 ve sonrasında yaşadığımız olaylara Arap Baharı’da dahil olmak üzere bir de bu açıdan bakınız.

9 Temmuz 2021