Faik Bulut yazdı;
1960'lı yıllara tanıklık eden biri olarak bulunduğumuz vilayetin, çevrenin, bölgenin ve ülkenin siyasi gelişmelerini yakından izledik, çok deneyim edindik.
Buna rağmen hala öğreneceğim çok şey olduğu kanısındayım. Zira yazar Kelime Ata'nın "Kızıldan Yeşile: Sol, Aleviler, Alibaba Mahallesi ve Sivas'ta Dönüşen Siyaset" isimli kitabında kendi memleketinde toplumsal ve siyasal değişimlerin özgün tarihini anlatmış.
Sivas'ta Alevilerin yoğunluklu bulunduğu Alibaba Mahallesinde aynı ismi taşıyan cami
27 Mayıs 1960'ta askerin yönetime el koymasının yol açtığı dönüşüm, Kelime Ata'nın kitabında şu şekilde tasvir ediliyor:
"...Siyasal hayatı önceki döneme göre farklı kılan şey politik yelpazenin çeşitlenmesi, sağ-sol kutuplaşması şeklinde adlandırılabilecek yeni paradigmaların ortaya çıkmasıydı. Sınıf siyasetinin örgütlenmesi, İslamcılık ve milliyetciliğin bağımsızlaşarak partileşmesi, Alevilerin de tarihlerinde ilk kez siyaset sahnesinde kendi kimlikleriyle görünür olmaları Türkiye'nin karşılaştığı yeni durumlardı...
Kelime Ata'nın Sivas'taki farklı siyasetleri anlatan kitabının kapağı
Yazar Kelime Ata, 1960 ile 1970'lı yıllarda kırsal kesimden şehirlere göç olgusunun neden olduğu demografik dokuya ilişkin ilginç ayrıntılar veriyor:
"...Batılı hayat tarzını benimsemiş orta sınıfın yavaş yavaş çekildiği şehir 'tezeğini, tavuğunu, hayvanını, tandırını' yanında getiren köylülerce dolduruldu. Geleneksel aile yapısı, kapalı hayat tarzı ve akrabalık ilişkilerinin sürdürüldüğü, her türülü alt yapıdan yoksun yeni gecekondu mahalleleri merkezden çevreye doğru halka halka büyüyordu...
Böylece Türkler ve Kürtler, Aleviler ve Sünniler çarşıda, pazarda, fabrikada, okulda, hastahanede ilk kez bu kadar birbirileriyle çok ilişki kurmuş oluyorlardı. Bu karşılaşmalar, geleneksel olanın modernlikle teması anlamına geldiği gibi köklü bir geçmişe sahip etnik ve dini farklılıklarının da karşılıklı olarak mevzilenmesi, kentleşmeyle birlikte kimlik ve aidiyet sorunlarını, değer kaybı korkusunun baş göstermesi dolayısıyla siyasal davranışları etkilemesi demekti.
Kentleşme, Sünni muhafazakarların dünyasında değer kaybı yaratmıştır ama korkuları Alevilere göre daha yüksekti. Çünkü geleneksel Sünni algısında Cumhuriyet'in bizatihi kendisi İslamı değerlerden kopuştur. Dolayısıyla göçün yarattığı güncel aidiyet ve kimlik sorunu, hilafet ve şeyhülislamlık kurumunun lağvedilmesi, tekke ve dergahların, medreselerin kapatılması, eğitimin birliği, din ya da mezhebe dayalı dernek ve siyasi parti yasağı, medeni hukuk, kılık kıyafet, alfabe değişikliği gibi düzenlemeler sonucu yaşanan mevzi kaybıyla ele alınmalıdır..."
Araştırmacı, yazar Kelime Ata
Kelime Ata, siyasi partilerin mevzilenmesi ve yöredeki inanç topluluklarının belli partiler çevresinde kümelenmesi Sivas özelinde şu şekilde anlatılıyor:
"Çok partili sisteme geçinceye kadar yalnız Demokrat Parti iktidarında kendini gösteren İslamcı siyaset, 1960lı yıllarda DP'nın devamı niteliğindeki Adalet Partisi çatısı altında büyüyüp serpilmiştir. İslamcı gruplarla AP arasındaki ilişkide karşılıklı yarar ve bağımlılık söz konusudur. Tarikat ve cemaatler, AP sayesinde iktidar imkanlarından yararlanıp konumlarını sağlamlaştırırken, AP ise cemaat ilişkiler üzerinden toplumsal tabanını genişletip siyasal avantaj elde etmiştir.
Siyaset kurumu ile islamcı grupların karşılıklı olarak birbirlerini besleyip büyüttüklerinin tipik kanıtı din derneklerine dair istatistiklerdir. Örneğin 1950 yılında Sivas'ta hiç dini dernek yokken, 1960 yılında 105'e çıkmış; 1968'de neredeyse katlanıp 183'e ulaşmıştır. Bu trendin hız kaybetmeden 1970'lı yıllarda da devam ettiğini, Sivas yerel basınından izlemek mümkündür...
Bu yıllarda yerel gazeteler, adeta din derneklerinin tüzük bülteni gibi işlev görüyordu. İlçelere, köylere, mahalle ve semtlere hatta sokağa kadar inen söz konusu örgütlenme pratiği ile İslamcı siyaset toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz etme imkanı bulmuştu. Ayrıca süreçte İslam Kültür Derneği ile İlimYayma Cemiyeti eğitim ve kültür alanında faaliyet göstermeye başlamış, islamcı kadroları ideolojik açıdan besleyecek yayınların satıldığı İslam Kitabevi de 60'lı yıllarda açılmıştı."
Kitaptan öğrendiğimize göre 1961, 1965 ve 1969 milletvekili seçimlerinde Sivas'ta farklı görüş ve inançtaki kesimlerin partilere oy verme dağılımı şu şekilde olmuştur:
Askeri darbeyle devrilen sağ ve muhafazakar Demokrat Parti'ye oy veren seçmenler 1961 yılında Yeni Türkiye Partisi (YTP), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve Adalet Partisi'ne yöneldiler.
Zira üç parti de Demokrat Parti'nin mirasçısı olduklarını iddia ettiler. YTP Sivas'ta yüzde 43,9 ile 5 milltevekili, CKMP 1 milletvekili aldı.
AP ise yüzde 4,8 oy almasına rağmen milletvekili çıkaramadı. Cumhuriyet Halk Psrtisi (CHP) yüzde 39,2 ile 5 milltevekili çıkardı.
1965 seçiminde ise Adalet Partisi, Sünni oyların büyük kısmını alarak 4 milletvekili çıkardı.
CKMP 1 milletvekili aldı, Türkiye İşçi Partisi de sınıf siyasetini Sivas'ta gündeme getirdi.
Bu dönemde farklı bir şey daha yaşandı. AP, CHP ve YTP listelerinde Alevi adaylarına yer verildi.
Böylece bazı Alevi ileri gelenleri Sivas siyaset sahnesinde görünür oldular.
1978 tarihli Sivas'taki Anadolu Gazetesi şehirde Alevi- Sünni gerginliğini haber yapmış
Yazar Kelime Ata, bundan sonraki yerel siyasetin gelişim ve dönüşümünü anlatmayı sürdürüyor:
"Cemaat-tarikat çevrelerinin AP'de yoğunlaşması önemli sonuçlara gebeydi. AP Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel'in Sünni oyları konsolide etmesi, dolayısıyla Alevi oylarına çok da ihtiyaç duymaması nedeniyle aralarında Sivas'ın da bulunduğu Amasya, Tokat, Çorum vb. il teşkilatlarında Alevilere yönelik tasfiye süreci başlatmış olması bu sonuçlardan briydi.
Kaldı ki AP'nin DP'den devraldığı Sünni ittifakı derinleştirmesi karşısında Alevilerin de partiden uzaklaştığını gösteren epey işaret vardı. Atatürk'ün heykel ve resimlerinin parçalanması (1966), Diyanet İşleri Başkanı İbrahim Elmalı'nın 'Alevilik sönmüştür' şeklindeki açıklaması (1965), Muğla Ortaca ilçesinde Alevi bir kadına tecavüzle başlayan olayların Alevi-Sünni çatışmasına varması (1966), Yargıtay Başkanı İmran Öktem'in cenaze namazının kılınmak istenmemesi (1966) ve Elbistan olayları (1967) vb. gelişmeler, Alevilerin Adalet Partisi iktidarına karşı tepkisiz kalmadıklarını göstermektedir.
Nitekim bu süreçte Ali Rıza Nevruz ile Ali Rıza Salman gibi isimler, özellikle Ortaca olaylarından sonra AP'den istifa ederek Birlik Partisi'ne yöneldiler. Böylece Adalet Partisi'nin seçmen tabanı ve milletvekilleri daha homojen yani Sünni bir nitelik kazanmıştır. Mesela 1969 seçimlerinde Sivas müftüsü Enver Akova liste başı yapılmıştır, bu da tarikat-cemaat ilişkilerinin AP'deki etkisini kanıtlayan önemli bir ipucudur.
AP içindeki tasfiye ve ihraçlara rağmen yine de Alevi/Sünni dengesi korunmaya çalışılmıştır. Çünkü Alevilerin kitlesel desteğini alan Birlik Partisi siyaset yarışına girmiştir. Nitekim DP zamanında Sivas valiliği yapan Hacıbektaşlı Kadir Eroğan AP listesine konmuştur."
Kamuoyunda "Alevi partisi" olarak algılanan Birlik Partisi'nin lideri Mustafa Timisi Sivas'taki bir seçim konuşmasında
Yazar Ata'nın 1970 yılındaki politik İslam temsilcilerinin siyasete girmesinin Sivas'taki yansımalarını anlatıyor:
"Ezilen Müslüman kitlelerin 'sesi' olarak partinin (Milli Selamet Partisi/MSP) Sivas teşkilatı da Temmuz 1970'de faaliyete başladı.
MSP Sivas teşkilatında Nurcu kanatta öğretmen Vahdet Karaçorlu ve jandarma subayı İhsan Karaçam vardı. Partiyi örgütleyen diğer isimler şunlardı: Maksut Otar, Tahsin Aydın, El Ezher ( Kahire'deki ünlü ilahiyat üniversitesi) mezunu Ahmet Arıkan, emekli astsubay Hilmi Kurtoğlu, DDY müfettişi Osman Güleç, Niyazi Sarılar, Temel Karamollaoğlu, Emrullah Tataroğlu, Mehmet Binicioğlu...
1972 yılıda kurulan MSP bir yıl sonra milletvekilliği seçimlerine katıldı. Sivas'ta yüzde 25,7'lik oy oranıyla CHPden sonra ikinci parti konumuna yükseldi. Böylece Adalet Partisi'ne oy veren muhafazakar kesiminin oylarını böldü. İki milletvekili çıkardı. Türkiye genelinde 48 milletvekilliği kazandı. Bir yandan AP'yi masonlukla suçlayıp (renksiz) diye tanımladı, diğer yandan da CHP'ye de solcu damgasını vurdu. Sonuç itibarıyla 'inananlar MSP'de buluşalım' çağrısında bulundu.
İslamcı siyaset AP, MSP, CGP ve MHP'nin ortaklığıyla 1 Mart 1975'de koalisyon hükümeti kurdu. O dönemki adıyla 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti diye biliniyordu. MSP siyasal etkinliğini arttırmak amacıyla yeni propaganda araçlarını devreye soktu. Bunlardan biri de Mizan gazetesiydi. MSP lideri Necmettin Erbakan'ın Sivas'ta 4. Demir Çelik fabrikasının temelini atması münasebetiyle bu gazete 11 Ekim 1976'da haftalık olarak yayınlanmaya başladı.
Mizan adı bilerek isteyerek seçilmiştir. Gazete, bu tercihinin sebebini şöyle açıklıyor: 'Ahirette işlerimizin tartıldığı teraziye mizan denir... İstedik ki, yeryüzünde de ahretteki teraziye benzemeye çalışan ve onun ölçüleriyle hadiseleri veren, hadiseleri değerlendiren bir terazi bulunsun...'
MHP'nin yayın organı Hakikat gazetesi ile sert polemiklere giren Mizan, Temmuz 1977'den sonra yeşil bir logo ile çıktı. Bunu, Haziran ayında yapılan seçimlerde MSP'nın uğradığı oy kayıbının telafi edilmesi amacıyla din referansının güçlendirilmesi olarak yorumlamak mümkündür.''
MSP Lideri Necmettin Erbakan Sivas muhafazakar seçmenlerin desteğini alarak bölgede güçlendi
Kelime Ata, Sivas özelinde başta MSP olmak üzere siyasal İslam zemininde nasıl örgütlendiğini de anlatıyor:
"1976 yılının son aylarında kurulduğu anlaşılan Akıncılar Derneği Sivas Şubesi, tek kurtuluş yolunun 'şeriat nizamına bağlanmak' olduğunu belirtip kitlesini 'Allah'ın huzurunda huşu, düşmanın karşısında ise çelikten bir set' olmaya davet ediyordu.
Bozkurt simgesini, Kuranı-ı Kerim'i sembolize eden kitapla değiştiren dolayısıyla İslamcıların kontrolune giren Milli Türk Talebe Birliği Sivas şubesi de 'maneviyatçı, mukaddesatçı, fetihçi gençlik' yetiştirmek, 'Gençliği sokaktan, kahvehaneden, sinemadan ve gayriahlaki yollardan vazgeçirmek ve Yaradan'ına sevk eden faaliyetlere yöneltmek' üzere kültürel etkinlikler gerçekleştiriyordu.
Kültürel çalışmaların yanı sıra Akıncılar Derneği, MTTB ve Sivas Kültür Derneği'nin, MHP'nin komando örgütlenmesine benzer bir yapıyı kurmak üzere harakete geçtiklerini özellikle hatırlatmak gerekecektir.
Nitekim Mizan gazetesinin 27 Aralık 1976 tarihli nüshasında yer alan haberde, Akıncılar Derneği, MTTB ve Sivas Kültür Derneği ortaklığından karate ve tekvando kursları açıldığı yazılıdır. Kısa sürede 200 kişinin kayıt yaptırdığı kursa o kadar ilgi büyüktür ki kontenjan dolduğu için yedek liste açıldığı belirtilmiştir."
Şehirde MSP çizgisinde iki başka kuruluş daha vardı: Teknik Elemanlar Birliği (TEKBİR) ve Hak-İş Sendikası.
Öte yandan Sivas'ta Turancılık ve devletin benimsediği Türk milliyetçiliği, deyim yerindeyse dindar milliyetçilik ve mukaddesatçılık Sivas özelinde farklı bir yol yordam izlemiştir.
Sivas'taki milliyetçi-mukaddesatçı kesimlerin sözcülüğünü yapan Hadiselerle Hakikat gazetesinin 1977 tarihli nüshası
Başlangıçta laiklik modernleşmeye önem veren Turancılık zaman içinde Türk-İslam sentezini benimseyen savunan ve hatta din ağırlıklı bir görüş haline gelmiştir.
Bunun tanımını yazar Kelime Ata, şöyle formüle etmektedir:
"ABD-NATO patentli 'komünizmin panzehiri İslam' anlayışı, İslamcılık düşüncesini büyüttü ve gelişen bu akım milliyetciliği de dönüştürdü.
CKMP'den iki kez Sivas milltvekili seçilen Cevat Odyakmaz'ın siyasi yaşamı, Türk milliyetciliğindeki bu değişim konusunda kayda değer ipuçları sunar. Odyakmaz, Türkçü fikirleriyle dikkat çekiyordu. Özellikle Türkçe ezan savunusu hayli cesurdu.
Örneğin Sivas Koyulhisarlı bir subay çocuğu olan Odyakmaz'ın ezan hakkındaki fikirleri şöyle özetlenebilir:
Ezanın tümü Kelamullah olsa dahi nasıl Kuran Türkçeye meal olarak çevriliyorsa, o da çevrilebilir. Kuran gibi aynen muhafazası söz konusu olamaz, çünkü aslı da muhafaza edilmemiştir. İlk kabul edilen ve okunan ezana, sonradan yeni cümleler eklenmiştir... Hatta belki bundan sonra eklenecek ve bugünkü ezanda da değişiklik olacaktır.
Kaldı ki Arapça diğer diller gibi bir dildir. Herhangi bir kutsallığı yoktur. Kuran'ın Arapça inmiş olması Arapçaya bir kutsallık kazandırmayacağı gibi ezanın Arapça okunması da ezana kutsallık kazandırmaz ya da ona bir dokundurmazlık sağlamaz.
İslam aleminde ezanla ilgili hemen her konuda farklı görüşler vardır veya başka bir deyişle ezanla ilgili birçok konuda mezhepler arasında ve İslam ülkelerinde bir birlik yoktur. Arapça 'bildirme' anlamına gelen ezan veya Ezan-ı Muhammedi, esas itibariyle namaz vakitleri ve Müslümanları namaza çağırmak içindir, farz değildir.
Bu ifadeleri kullanan Cevad Odyakmaz, sonraki gelişmelere paralel olarak bu katı Turancı görüşlerden vazgeçip İslami öğeleri Türkçülüğün önüne koyabilmiştir ve eski tavrından bir anlamda vazgeçmiştir. Turancıların kutsal simgesi sayılan Tanrı dağlarını çok çabuk unutmuş; Müslümanların kutsal saydıkları Suudi Arabistan'daki Hira Dağı'na yönünü çevirmiştir.
İzleyen süreçte Alpaslan Türkeş öncülüğündeki kadro istikrarlı bir şekilde Türk-İslam çizgisini benimseyip milliyetçi ideolojide din unsurunu güçlendirmiştir. Beşir Ayvazoğlu'nun ifadesiyle milliyetçilikteki eksen kayması şudur:
Halkla temas ettikten sonra Rıza Nur-Nihal Atsız Türkçülüğü ile başarılı olmanın imkansızlığını fark edilmiş ve tabandan gelen talepler doğrultusunda ister istemez daha muhafazakar bir söylem geliştirilmiştir. Artık Tanrı Türk'ü korusun, Tanrı Türkü yüceltsin sloganlarından çok, Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti gibi Türklükle İslamın birbirinden ayrılmazlığını ifade eden sloganlar revaçta olmuştur.
Türklük ve Müslümanlığı meczeden bu yaklaşımın sembolik izlerinden birisi, 1965 yılındaki kongreden sonra MTTB'nın ambleminde yer alan hilal içindeki bozkurt kaldırılarak yerine Kuran-ı Kerim simgesi konmuştur.
MHP lideri Aplaslan Türkeş, Sivas'a yerleşmeye karar verdikten sonra kendisine veda ziyaretinde bulunan Türk-İslamcı fikir adamı Yavuz Bülent Bakiler ile karşılaşmasında tarihi nasihat niteliğinde ifadeler kullnamıştır. Kafası MHP'de gövdesi Adalet Partisi'nde olan Bakiler, Türkeş'in kendisine nasihatinin ayrıntılarını vermiştir:
Üniversitelere gelecek gençlerimizi milli dugularla yetiştirebilirsin. Bunun için bir lisede ders alman kafi gelebilir. Göreyim seni! Türkeş'in söyledikleri çok doğruydu, ben de kendisi gibi düşünüyordum...
Yavuz Bülent Bakiler, Sivas'ta Komünizmle Mücadele Derneği'nin başkanlığını yaptı. Aynı zamanda Hizmet gazetesinin başyazarıydı. Adalet Partisi'nin yayın organı olarak "Hakka- Hakikata-Millete-Vatana" logosuyla 22 Ocak 1968'de yayınlanan gazete, komünizme karşı mücadelenin bayraktarlığını üstlenmiş gibiydi.
Bir diğer Türk-İslamcı isim olan Beşir Ayvazoğlu ise Sivas İmam Hatip Lisesi'nde okurken milliyetçi fikirlerle tanışmıştır. Eğitim hayatını Bursa ve İstanbul'da sürdürmüştür. Ayvazoğlu, İstanbul'dan gelen üniversiteliler ile İslam Kitabevi'nde buluştuklarını aynı yerde bulunan Komünizmle Mücadele Derneği'nde Serhat Türküleri söylediklerini belirtmektedir.
Muhsin Yazıcıoğlu, Şarkışla'da başlayan milliyetçi-Ülkücü siyaseti yıllar geçtikçe
Türk-İslam sentezine bağlı din ağırlıklı politik çizgiye dönüştü
Milliyetçi Hareket içinde İslami referansların yoğunlaştığı hatta Türkçülüğü geride bıraktığı 1970'lı yıllarda ise taşranın muhafazakar gençlerinin siyasi kariyerlerini yükselttiği görülüyordu. Şarkışlada lisede okurken Genç Ülkücüler Hareketine katılan ve daha sonra Ankara Ülkü Ocakları Genel Başkanlığını yapan Musin Yazıcıoğlu ile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler fakültesi'nde okuyan Ahmet Turan Alkan, Doğan Ürgüp, Uğur Ateş, Mehmet Göktolga, Kemal Türker gibi isimler öne çıkmıştır.
Ahmet Turan Alkan,
Hadiselerle Hakikat gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğünü yapıyordu
Yazar Zeki Coşkun'un ifadesiyle Sivas'taki Milliyetçi Hareket, gençlik çevresinde karşılık buldu. Kadro ve militanları şehrin yerleşik hayatının dışından geliyorlardı...
Bu kuşağın fikri gıdasını temin ettiği isimlerin başında Nihal Atsız ve romanları geliyordu. Ayrıca milliyetçi tarih tezini ve milli destanları aşk hikayeleri şeklinde romanlaştıran Oğuz Özdeş, Ahmet Kabaklı, Muharrem Ergin, 'Kendini Arayan İnsan', 'İnsan ve İnsan Ötesi' kitaplarıyla bir kuşakta derin izler bırakan Ahmet Arvasi, 'Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi' ile ülkücülere dünyaya nizam verme misyonunu kazandıran Osman Turan ile 'Türk Kültürü ve Milliyetçilik' kitabıyla Erol Güngör ve Peyami Safa arayış içindeki gençlerin ruh ve düşünce dünyasını şekillendirmiştir.
1968 tarihli verilere göre açık olan iki Komünizle Mücadele Derneği, 1967'de faaliyetlerine başlayan Milliyetçi Öğretmenler Birliği, 1968'de açılan Milliyetçi Toplumcu Sivas Yüksek Tahsil Talebe Cemiyeti öğrenci ve öğretmen ağırlıklı yapılarıyla faaliyet yürütmüşlerdir.
Kelime Ata'nın bir dönem yöneticisi olduğu Pir Sultan Abdal Derneği'nin yürüyüşü
Bu dönemde İlhan Darendelioğlu gibi devrinin tanınmış isimleri Sivas'a gelerek komünizle mücadele semirnerleri veriyordu.
Milliyetçilikten ülkücülüğe geçiş evresinde bu derneklerin Sivas'taki Din Görevlileri Yardım Cemiyeti ile ortak eylemlerini arttırdıkları dikkati çekiyordu. Bir örneği şöyleydi:
1968 Ağustosunda Paşa Camii'nde "bütün Müslümanların başta komünizm olmak üzere bütün kötülüklere karşı birlik olduklarını gööztermek üzere ihtar namazı kılınmıştır. Bu arada Kuran-ı Kerim'ın ders olarak okutulması için kampanyalar düzenlenmiştir.
Araştırmacı-yazar Kelime Ata, milliyetçi hareketin 1960'lardan itibaren giderek artan şekilde İslamcı içerik kazanmasını şu cümlelerle somutlaştırıyor:
Türklüğe ruh veren İslamiyet vurgusuyla güçlenen milliyetçi hareket bu ideolojik hattını, 1980 öncesinin şartları itibariyla Orta ve Doğu Anadolu şehirleri üzerinden bir gelişme stratejisi olarak inşa etmiştir.
Anti-Komünist hezeyanlara sahip kitleler seferber edilerek sokağın teslim alınmasında etkin bir silah olarak kullanmıştır. Bu konuda ifrat derecesine ulaşmış öyle örnekler vardır ki bunlardan biri sağ ve sol kavramlar bile Kuran-ı Kerim'e dayandırılarak yorumlanmıştır. MHP'nın yayın organı Sivas Hakikat Gazetesinde yer alan 'Cuma Hutbesi' başlıklı yazı, bu yaklaşıma çarpıcı bir örnektir.
İşte o Cuma Hutbesi'nde sarfedilen bazı ifadeleri aşağıda görmekteyiz:
CUMA HUTBESİ
(…)
Bismillahirrahmanirrahim
Ayet nu:8- Feeshabül Meymeneti Mâ Eshabül Meymene
Ayet nu.9- Ve Eshabül Meş'emeti Mâ Eshabül Meş'em Mealisi;
Ayet 8: Sağcılar, ne mutlu o sağcılara
Ayet 9: Solcular, ne yazık o solculara
Günümüz Türkiye'sinde ağızlarda sakız hale gelen sağcılık ve solculuğun, feyzimizi aldığımız İslam dininin yüce kitabı Kuran'ı Kerim'de nasıl geçtiğini hiç araştırdınız mı?
İlim sahibi Hak Teala hazretleri ilmi evvelleriyle insanların ahir zamanda (sağcı ve solcu) isimleri altında ikiye bölüneceklerini bildiklerinden, Kur'an-ı Kerim'in vakıa sure-i şerifesinde, buna işaret yaparken mü'min kullarını, inkar yolu olan sola kaymamaları hususunda ikaz buyurmaktadırlar.
Şimdi soracaksınız:
-O zamanlar sağcılık ve solculuk diye bir şey var mıydı?
Ben de size şunu sorayım:
-Bugün sağcılık ve solculuk var mı?
-Evet var, diyeceksiniz.
Peki, dünden bugüne bilmek kudreti kime hasdır. Şüphesiz ki Allah'adır.
Sure-i Bakara'nın 225. Ayeti kerimesinde (önceden olanları bilen de odur, sonradan olanları bilen de odur) denilmektedir.
Ayeti kerimenin meali alisinden de anlaşılıyor ki, Yüce Allah ilim sahibi olup, kullarının ne işlediklerini ve ne işleyeceklerini bildiği için Kur'an-ı Kerim'de belirtilmiştir.
Bunun içindir ki kullarının bugün, mümin ve münkir olarak sağcı ve solcu namları altında ikiye bölüneceklerini de yine ilmi evvelleriyle önceden bilir.
Ayet-i kerimelerin meali alisinden de anlaşıldığına göre sağcı demek (MÜ'MİN) demek, solcu demek (MÜNKİR) demektir.
Hepimizin bildiği gibi imanın altı şartı vardır. Bunlardan birini inkâr edenler kâfir sayılmaktadırlar.
Birçok solcular konuşmalarında fakirliği yok edeceklerini bunun kaderle ilgisi olmadığını, dolayısıyla kadere inanmadıklarını anlatmışlardır.
Böylece imanın altı şartından biri olan KADERE İNANMA'dıklarını açıkça söylemişlerdir.
Değerli müminler, malumunuz olduğu gibi dinimizce infazda kusur (günahkarlık) imanda kusur (kafirlik) sayılmaktadır. Yani bir insan, bir kusuru veya suçu iman ile işlerse, yani (böyle bir şeyin günahı olmaz) diyerek işlerse kafir olur.
Dinimizce Kur'an-ı Kerim'in herhangi bir ayetine inanmamak veya kabul etmemek kâfirliktir.
Solcular ise bütün bir Kur'an-ı Kerim'i reddettiklerinden bu dünya yaşayışından başka yaşayış tanımadıklarından Allah katında ve dinimizce kâfir sayılırlar.
Allahutaala Hazretleri'nin Vâkıa Suresinde bunları kâfir ve cehennemlik olarak zikretmeleri sözümüzün doğruluğuna delil[1]dir ve sözümüzü doğrular.
Aziz Müslümanlar, şimdi Hak Teala Hazretleri'nin Vakıa Sûresinde sağcılar ve solcular hakkında bildirdiklerini gözden geçirelim:
Ayet 27- Sağcılar, ne mutlu o sağcılara,
28- Dikensiz akasya[1]larda,
29- Tepeleri yemiş dolu muz ağaçları arasında,
30- Uzayıp giden gölgelik de,
31- Durmayıp akan suların başında,
32- bol yemişler vardır.
33- Tükenmek bilmeyen, yasak edilmeyen yemişler,
34- yatakları kabartılmıştır.
35- İşte, biz onları yepyeni bir yaradılışta yarattık.
36- Biz onları kız oğlan kız yarattık,
37- Biz onları eşlerine düşkün, onlarla yaşıt yarattık,
38- Sağcılar için,
39- Bunların birçoğu eskilerden,
40-41 Solcular, ne yazık o solculara,
42- Birazı da yenilerdendir. Onlar kızgın ateşte, kaynar suda,
43- kara bir dumanın gölgesindedirler.
44- o gölge ne serindir ne de güzeldir.
45- Çünkü onlar bundan önce azgınlıkta ayak direyen kimselerdi.
46- O büyük günahı işlemekte ayak direyip dururlardı da,
47- Şöyle derlerdi: (Bir avuç toprak kemik olduktan sonra gerçekten dirilecekmişiz, öyle mi?)
48- Atalarımız da dirilecekmiş, öyle mi?
Bu yazıyı benliğini kaybetmiş, beyni yıkanmış, komünist uşaklarına değil, Allah'ın emirlerini yerine getirip 'ben ılımlı solcuyum' diyenlere ithaf ediyorum ve soruyorum:
- 'HALA SOLCU MUSUNUZ?..."
Geçmişte yaşanan bu tür olumsuzluklara bir ayna tuttuk.
21'inci yüzyılda barışcıl ve gerçek demokrasiye dayalı bir arada yaşama kültürünü geliştirmek istiyorsak her kesimin kendini yeniden gözden geçirmesinde yarar var.