1924 Anayasası’nın 36 yıllık ömründe geçirdiği revizyonların sayısı ve değişen maddelerin karmaşık hikayelerinin genel hatlarıyla da olsa anlaşılmasının derinlikli bir içerik analizi için yararlı ve belki de elzem olduğuna inanmaktayım.
Birkaç haftadır Tarih Tersleri’nin konusu olan 1924 Anayasası (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) revizyonlarıyla ilgili yazmaya betimsel (deskriptif) inceleme ile başlamamın nedeni açıktır: 1924 Anayasası’nın 36 yıllık ömründe geçirdiği revizyonların sayısı ve değişen maddelerin karmaşık hikayelerinin genel hatlarıyla da olsa anlaşılmasının derinlikli bir içerik analizi için yararlı ve belki de elzem olduğuna inanmaktayım.
Özellikle 1928-37 yılları arasında, Mustafa Kemal Atatürk döneminde gerçekleşen revizyonlar nedeniyle dönem sonunda anayasanın aldığı son hali görmek, birçok nedenle çok önemlidir.
Bunun önemi, dönemin siyasi tarihini göz önünde bulundurduğumuzda söz konusu anayasanın ve revizyonlarının hem o dönemin ürünü hem de o döneme şekil veren metinler olmasından kaynaklanır. Fazla abartmamak şartıyla anayasanın bu ‘belirleyici’ özelliği için anayasa tartışmalarında bazen ihmal edilen uygulamaya bakmak, ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim 1924 Anayasasını tartışmaya, öncelikle uygulama süreci hakkında bir yazıyla başlamıştım.
Daha sonra, 1924 Anayasası'nın maddelerinde yapılan değişiklikleri, maddelerin sırasına göre ve her maddede kronolojik sıraya uyarak anlatmaya başlamış, yer sorunu nedeniyle bu yazının ikinci bölümünü bu haftaya bırakmıştım.
Genel resmi özetleyecek olursam, 105 maddeli anayasanın revizyon gören toplam 15 maddesinden altı maddeye (2., 10., 11., 16., 26. ve 38. maddeler) geçen yazıda yer verdim; bugün ise geri kalan dokuz maddede (44., 47., 48., 49., 50., 61., 74., 75. ve 95. maddeler) yapılan değişiklikler ile devam edeceğim.
Bunu yaparken (geçen hafta olduğu gibi) günümüz okuyucusunun anlayabilmesi için, maddelerin aldığı son halini, 4695 sayılı kanunla 1945 yılında yapılan revizyon sonucu ortaya çıkan Türkçeleştirilmiş metinden aktaracağım. Anayasanın ilk halindeki ve ilk revizyondaki dilin eski Türkçe olması nedeniyle okuyucu ilk anda anlama zorluğu çektiğini düşünebilir, ancak maddenin aldığı son halinin yanında parantez içinde vereceğim 1945 yılı çevirisi, önceki versiyonların da herkes tarafından anlaşılmasını sağlayacaktır.
*****
Anayasa maddelerinin sırasına göre devam edecek olursak, yürütmeyle ilgili 44. Madde'nin önce 5 Şubat 1937 tarihli ve 3115 sayılı kanunla ve daha sonra 29 Kasım 1937 tarihli ve 3272 sayılı kanunla, iki kez değiştirildiğini görürüz.
Öncelikle, 44. Madde'nin ilk hali şöyledir:
Başvekil, Reisicumhur canibinden ve Meclis âzası meyanından tâyin olunur. Sair Vekiller Başvekil tarafından, Meclis âzası arasından intihap olunarak heyeti umumiyesi Reisicumhurun tasdikıyle Meclise arzolunur. Meclis müçtemi değilse arz keyfiyeti Meclisin içtimaına talik olunur.
Hükümet hattı hareket ve siyasi noktai nazarını âzami bir hafta zarfında Meclise bildirir ve itimat talep eder.
5 Şubat 1937 tarihli ve 3115 sayılı kanunla yapılan ilk değişiklik sırasında bu maddeye şu ibare eklenmiştir:
Siyasî müsteşarları Başvekil, Meclis azası arasından seçerek Reisicümhurun tasdikına arzeder.
Böylece Türkiye’de ilk olarak siyasi müsteşarlık (bakan yardımcılığı) makamı ihdas edilmiştir.
29 Kasım 1937 tarihli ve 3272 sayılı kanunla, yani aradan bir yıl geçmeden yapılan ikinci değişiklik sonrasında ise maddenin ilk haline dönülmüştür:
Başvekil, Reisicümhur canibinden ve Meclis azası meyanından tayin olunur. Sair vekiller Başvekil tarafından Meclis azası arasından intihab olunarak heyeti umumiyesi Reisicümhurun tasdikile Meclise arzolunur. Meclis müçtemi değilse arz keyfiyeti Meclisin içtimaına talik olunur.
Hükûmet hattı hareket ve siyasî noktai nazarını azamî bir hafta zarfında Meclise bildirir ve itimad taleb eder.
(Başbakan, Cumhurbaşkanınca Meclis üyeleri arasından tâyin olunur. Öteki Bakanlar Başbakanca Meclis üyeleri arasından seçilip tamamı Cumhurbaşkanı tarafından onandıktan sonra Meclise sunulur. Meclis toplanık değilse sunma işi Meclisin toplanmasına bırakılır. Hükümet, tutacağı yolu ve siyasi görüşünü en geç bir hafta içinde Meclise bildirir ve ondan güven ister.)
Yine siyasi müsteşarlık makamının ihdası ve ilgası nedeniyle aynı yıl içinde iki kez değiştirilen, 47. Maddesinin özgün hali ise şu şekildedir:
Vekillerin vazife ve mesuliyetleri kanunu mahsus ile tâyin olunur.
5 Şubat 1937 tarihinde 3115 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonucunda bu maddeye “ve siyasi müsteşarların” ibaresi eklenmiştir:
Vekillerin ve siyasî müsteşarların vazife ve mes'uliyetleri mahsus kanunla tayin olunur.
Daha sonra, aynı yıl yapılan 29 Kasım 1937 tarihli kanunla bu ibare maddeden kaldırılarak metinde maddenin ilk haline dönülmüştür:
Vekillerin vazife ve mes'uliyetleri mahsus kanunla tayin olunur.
(Bakanların görev ve sorumları özel kanunla gösterilir.)
29 Kasım 1937 tarihli ve 3272 sayılı kanunla yapılan değişikliklerden etkilenen maddelerden biri de 48. Madde olmuştur. Öncelikle, bu maddenin özgün hali şöyledir:
Vekaletlerin adedi kanunla tâyin olunur.
29 Kasım 1937 tarihli revizyonla maddenin başındaki “Vekaletlerin adeti” (bakanlıklıların sayısı) ibaresinin yerini “vekaletlerin teşkili tarzı” (bakanlıkların kuruluş tarzı) almış; 1945 Türkçeleştirmesinde ise “bakanlıkların kuruluşu” çevirisi tercih edilmiştir:
Vekâletlerin teşkili tarzı, mahsus kanuna tabidir.
(Bakanlıkların kuruluşu özel kanuna bağlıdır.)
Yine siyasi müsteşarlık makamının önce ihdası ve sonra ilgası nedeniyle aynı yıl içinde yapılan iki değişikliğin yansıdığı diğer madde de anayasanın 49. Maddesi olmuştur. İlk hali şöyledir:
Mezun veyahut herhangi bir sebeple mazur olan bir Vekile, İcra Vekilleri Heyeti âzasından bir diğeri muvakkaten niyabet eder. Ancak bir Vekil bir Vekâletten fazlasına niyabet edemez.
5 Şubat 1937 ve 3115 sayılı ilk değişiklikle “veya siyasî müsteşarlardan biri” ibaresi eklenmiştir:
Mezun ve her hangi bir sebeple mazur olan bir vekile İcra Vekilleri Heyeti azasından bir diğeri veya siyasî müsteşarlardan biri muvakkaten niyabet eder. Ancak bir vekil veya bir siyasî müsteşar bir vekâletten fazlasına niyabet edemez.
Siyasî müsteşarın vekile niyabeti halinde kararnamesi Meclise arzolunur.
Ancak aradan bir yıl geçmeden yapılan 29 Kasım 1937 tarihli ve 3272 sayılı kanunla bu ibare maddeden çıkarılmıştır:
Mezun ve herhangi bir sebeple mazur olan bir vekile İcra Vekilleri Heyeti azasından bir diğeri muvakkaten niyabet eder. Ancak bir vekil bir vekâletten fazlasına niyabet edemez.
(İzinli veya herhangi bir sebeple özürlü olan bir Bakana, Bakanlar Kurulu üyelerinden bir başkası geçici olarak vekillik eder. Ancak bir Bakan birden fazlasına vekillik edemez.)
Aynı bağlamda, 1937 yılı başında ve sonunda iki kez değiştirilmiş bir madde de 50. Madde olmuştur. Özgün hali şöyledir:
Türkiye Büyük Millet Meclisince İcra Vekillerinden birinin Divanı Âliye sevkına dair verilen karar vekâletten sukutunu dahi mutazammındır.
Bu maddeye, önce 5 Şubat 1937 tarihli ve 3115 sayılı kanunla “veya siyasi müsteşarlardan biri” ibaresi eklenmiştir:
İcra Vekillerinden veya siyasî müsteşarlardan birinin Divanı Âliye sevkine dair Türkiye Büyük Millet Meclisince verilen karar vekâlet veya müsteşarlıktan sukutu dahi mutazammındır.
Daha sonra, müsteşarlık makamını ilga eden 29 Kasım 1937 tarihli ve 3272 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonrası kanun maddesinde yeniden ilk haline dönülmüştür:
İcra Vekillerinden birinin Divanı Âliye sevkine dair Büyük Millet Meclisince verilen karar vekâletten sukutu dahi mutazammındır.
(Bakanlardan birinin Yücedivana yollanması hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisince verilen karar, kendisini bakanlıktan da düşürür.)
1924 Anayasasının iki kez revizyona uğrayan maddelerinden sonuncusu da (yine siyasi müsteşarlık makamının ihdası ve ilgası bağlamında) 61. Madde olmuştur. Özgün hali şöyledir:
Vazifelerinden mümbais hususatta İcra Vekilleriyle Şûrayı Devlet ve Mahkemei Temyiz rües ave âzasını ve Başmüddeiumumiyi muhakeme etmek üzere bir (Divanı Âli) teşkil edilir.
5 Şubat 1937 tarihli ve 3115 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonucunda bu maddeye de siyasi müsteşar ibaresi eklenir:
Vazifelerinden münbais hususatta İcra Vekilleri ile siyasî müsteşarları ve Şurayı Devlet ve Temyiz Mahkemesi rüesası ve azasını ve Cümhuriyet Başmüddeiumumisini muhakeme etmek üzere bir (Divanı Âli) teşkil edilir.
Ancak 29 Kasım 1937 tarihli ve 3272 sayılı kanunla bu ibare metninden çıkarılır:
Vazifelerinden münbais hususatta İcra Vekilleri ile Şûrayı Devlet ve Temyiz Mahkemesi rüesa ve azasını ve Cümhuriyet Başmüddeiumumisini muhakeme etmek üzere bir Divanı Âli teşkil olunur.
(Bakanları, Danıştay ve Yargıtay başkanları ve üyelerini ve Cumhuriyet Başsavcısını görevlerinden doğacak işlerden dolayı yargılamak için Yücedivan kurulur.)
5 Şubat 1937 tarihli ve 3115 sayılı kanunla değiştirilen son iki madde ise 74. ve 75. Maddeler olmuştur:
74. Madde'nin özgün hali şöyledir:
Menafii umumiye için lüzumu usulen tahakkuk etmedikçe ve kanunu mahsus mucibince değer pahası peşin verilmedikçe hiçbir kimsenin malı istimval ve mülkü istimlâk olunamaz.
Fevkalâde ahvalde kanun mucibince tahmil olunacak nakdî, aynî ve sayü amele mütaallik mükellefiyetler müstesna olmak üzere hiçbir kimse hiçbir fedakârlığa icbar edilemez.
Ancak yapılan değişiklik sonrasında maddeye bir ara paragraf eklenerek ve önceki cümlelerin dili biraz değiştirilmiş; böylece madde şu şekli almıştır:
Umumî menfaatler için lüzumu, usulüne göre anlaşılmadıkça ve mahsus kanunla mucibince değer pahası peşin verilmedikçe hiçbir kimsenin malı istimval ve mülki istimlâk olunamaz.
Çiftçiyi toprak sahibi yapmak ve ormanları Devlet tarafından idare etmek için istimlâk olunacak arazi ve ormanların istimlâk bedelleri ve bu bedellerin tediyesi sureti, mahsus kanunlarla tayin olunur.
Fevkalâde hallerde kanuna göre tahmil olunacak para ve mal ve çalışmaya dair mükellefiyetler müstesna olmak üzere hiçbir kimse hiçbir fedakârlık yapmağa zorlanamaz.
(Kamu faydasına gerekli olduğu usulüne göre anlaşılmadıkça ve özel kanunları gereğince değer pahası peşin verilmedikçe hiç kimsenin malı ve mülkü kamulaştırılamaz.
Çiftçiyi toprak sahibi kılmak ve ormanları devletleştirmek için alınacak toprak ve ormanların kamulaştırma karşılığı ve bu karşılıkların ödenişi özel kanunlarla gösterilir.
Olağanüstü hallerde kanuna göre yükletilecek para ve mal ve çalışma ödevleri dışında hiçbir kimse başka hiçbir şey yapmaya ve vermeye zorlanamaz.)
5 Şubat 1937 revizyonundan nasibini alan bir başka madde de 75. Madde olmuştur. Maddenin ilk hali şu şekildedir:
Hiçbir kimse mensup olduğu din, mezhep, tarikat ve felsefî içtihadından dolayı muaheze edilemez. Asayiş, âdabı muaşereti umumiye ve kavanine mugayir olmamak üzere her türlü âyinler serbesttir.
Yapılan değişiklik sonucunda, (30 Kasım 1925’te çıkarılan tekke, zaviyelerin ve türbelerin kapatılmasına dair kanun sonrasında ülkede tarikat olmadığı veya olmaması gerektiği mantığıyla!) bu maddeden “tarikat” ibaresi kaldırılmıştır:
Hiçbir kimse mensub olduğu felsefî içtihad, din ve mezhebden dolayı muahaze edilemez. Asayiş ve umumî muaşeret âdabına ve kanunlar hükümlerine aykırı bulunmamak üzere her türlü dinî âyinler yapılması serbesttir.
(Hiçbir kimse felsefe inanından, din ve mezhebinden dolayı kınanamaz. Güvenliğe ve edep törelerine ve kanunlar hükümlerine aykırı bulunmamak üzere her türlü din törenleri serbesttir.)
Son olarak 1924 Anayasası'nın 95. Madde'si ise 10 Aralık 1931 tarihli ve 1893 sayılı kanunla ‘teknik’ bir değişiklik yaşamıştır. Maddenin ilk hali şöyledir:
Muvazenei Umumiye Kanunu mütaallik olduğu senei maliyenin duhulünde mevkii icraya konulabilmek için lâhiyası ve merbutu bütçeler ve cetveller nihayet Teşrinisani iptidasında Meclise takdim olunur.
Yapılan değişiklik sonrası madde şu şekli almıştır:
Muvazenei Umumiye Kanunu lâyihası ve buna bağlı bütçeler ve cetveller ile mülhak bütçeler Meclise malî yıl başından en az üç ay evvel takdim olunur.
(Bütçe Kanunu tasarısı ve buna bağlı bütçeler ve cetvellerle katma bütçeler Meclise bütçe yılı başından enaz üç ay önce sunulur.)
Böylece, bütçenin meclise sunulması gereken son tarih için, “Teşrinisani iptidası” (Kasım ayının başlangıcı) yerine “bütçe yılı başlangıcından üç ay öncesi” belirlenmiştir.
*****
Görüldüğü üzere, yapılan revizyonlarının büyük kısmı daha ziyade teknik değişiklikler içermektedir.
Revizyonların çoğunluğu, 1937 yılının Şubat ayında 3115 sayılı kanunla siyasi müsteşarlık makamının ihdası ve aynı yılın Kasım ayında 3272 sayılı kanunla aynı makamın ilgası kararlarının, Anayasanın birçok maddesinde değişiklik gerektirmesinden kaynaklanmıştır. Nitekim, kısa bir süre içerisinde iki kez değişiklik yapılmış olan altı maddenin (44., 47., 48., 49., 50. ve 61. Maddeler) siyasi müsteşarlık makamının ihdası ve ilgasıyla ilgili olması bundan kaynaklanmaktadır.
*****
1924 Anayasası’nda 1960 Darbesi sonrası yapılan revizyonları sonraya bırakarak, son üç yazıda makro ve betimsel düzlemde incelediğim darbe öncesi döneme ait yedi revizyonu, siyasi anlamları ve önemleri bağlamında, gelecek hafta daha derinlikli incelemek ve genel değerlendirme babında bazı gözlem ve tespitlerimi sunmak istiyorum.
Bülent Bilmez kimdir?
Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme.