Tarih: 10.07.2024 00:52

15 Temmuzdan Nasıl Bir Sonuç Çıkarmalıyız?

Facebook Twitter Linked-in

Koca insanlık tarihinde, kendine yer bulmuş olan devletlerin en belirgin vasfının, kendisi, hâkimiyet alanı ve idaresini üstlendiği topluma dair, olan, bitenle ilgi hemen her şeyin kayıt altına almış olmasıdır.

Eğer, devletler böyle davranmış olmasalardı, kendi hâkimiyet alanına dair ipi elinde tutamaz ve devlet yönetimi ile halkın faaliyetlerini içeren çabalarının gelecek zamanlara aktarımını anlamsızlaştırır ve sekteye uğratabilirdi.

Konuya bu şekilde baktığımızda, hakkında Osmanlı kadar fazla bir şey bilmediğimiz Selçuklu'nun, her alanda olduğu üzere toplumun var olan dinî hayatına dair sağlıklı ve içeriği açısından "anlaşılır" verilerin; hem pek kayıt altına alınmaması ve hem de olan, bitenle ilgili bir yönlendirmenin söz konusu olmayışı, bu kayıt işinin önemini ortaya koymaktadır.

Dışarıdan bakıldığında "böyle bir açıklamaya neden gerek duyduk?" diye sorulabilir.

Cevabının ise, içerik olarak önemli olmakla birlikte, kolay ve anlaşılır olduğunu belirtebiliriz.

O da, toplumun, dönemi ve dili açısından hareketle, birçok alanda olduğu üzere, "vazgeçilemez" anlamda, din olgusu çerçevesinde insanların tabii bir ihtiyaç olan; maddi ve manevi eğitim saikiyle, o iş için oluşturulan kurumların (medrese, tekke; cemaat ve tarikat) yapıp ettiklerine binaen "devletin gözü önünde" resmiyete tabi tutulmalarını sağlama amacına yönelik olduğu izahtan varestedir.

Tarihe baktığımızda, özellikle de Müslümanlar vs. adına kurulduğu kabul gören "devletsi" yapıların sosyolojik temeli bulunan aşiret olgusuna dayandığına kıyasla, meşruiyetini, kendinden menkul bir şekilde dinden almaya çalışan birçok hareketin, çoğunlukla da gizlediği kafa yapısı itibarıyla toplumsal felaketlere yol açtığı da izahtan varestedir.

Buradan hareketle, geçmişte de olduğu üzere günümüzde de rasyonalite üzerinde yürü(tül)mesi gereken devlet yapısının, belirtmeye çalıştığımız kafa yapısı itibarıyla FETÖ su-i misalinde görüldüğü üzere o da "din adına" ele geçirilmesi ve hiçbir insani/ahlaki vb. kritere uymaya gerek duymadan ilkel ve zorba anlayışlar eşliğinde ülkenin karanlıklara mahkûm edilmesi arzulanmıştı.

FETÖ'nün, dinî değerleri çok ustalıkla kullanması, aynı zamanda onları tahrifte tabi tutması, onun ilkel kafa yapısını gösterdiği gibi; halkın konuya dair cehaleti, seküler rejimim din karşısında, yerine göre olumsuz ve aynı zamanda da onu kullanmaya yönelik tavrına bir de, bu yapıların, yerel ve küresel güç odakları istikametinde hareket etmeleri de eklenince darbeci anlayışlar sökün etmektedir.

Olan, bitene bu minvalde baktığımızda; yukarıda serdettiğimiz donelerin bir araya gelmesi sonucunda, birçok seküler maksadında öncelendiği ve dinî değerlerinde ona teşne kılınması sonucunda 15 Temmuz'da –başarısız olan- meşum bir darbe girişimine toplum, ülke ve "devlet" olarak maruz kalmıştık.

Burada, devlet kelimesini neden "denden" işareti içerisinde göstermeye çalıştık sorusu da sorulabilir.

Onu da şöyle izah edebiliriz; görünürde "eskisinden" keskin bir şekilde ayrışmamış olan, hatta paradigması dahi yerinde duran devleti, muhafazakâr bir partinin yönettiği dikkate alındığında; bu durum seküler gücü rahatsız edebileceği gibi, bir de FETÖ vari bir yapının, tabiri caizse, seküler ağalara değil de, gücünün muhafazakâr bir iktidara yetebileceği düşüncesine atıf yaptığımızı belirtmiş olalım.

Onun darbeciliğe yeltenmesi, rejimin olumsuz din politikası ile sağcı/muhafazakâr yapı ve iktidarların da ona yönelik teveccühü sebebiyle olmuştu.

Önemli olan bu durumdan ders ve ibret alıp dinî değerleri koruyarak, onu zalimden esirgeyerek kendi özgünlüğü içerisinde değerlendirmek ve devlet yönetimini de "değişmez ilkeler" muvacehesinde yol alınabilecek "çağdaş" değerlerle bezemek ve bunları da taçlandıracak olan ahlaki değerlerle yeni bir yol ve yöntem belirlemek olmalı…

 

Kaynak: kitaphaber.com.tr




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —