Özgün İrade Dergisi yazarı Av. Cüney Toraman'ın "konuya dair" Özgün İrade Dergisi 2018 Eylül (147.) sayısında yayımlanan analizi..
2002 yılından itibaren, Ak Partiyi iktidardan uzaklaştırmak amacıyla uygulamaya konulan planlar o kadar fazla ve o kadar çeşitli ki, hangisinin gerçek ve hangisinin komplo olduğu anlamak ciddi bir çaba gerektiriyor.Bugünden geriye dönüp baktığımızda, geçmişte yaşadığımız her bir olayın ne anlama geldiğinidaha kolay anlıyoruz.Ancak, geçmişi kayıt ve yorumu tarihçilerebırakarak, geçmişi süzerek bugünü anlamak, yarına yönelik uyarılarda bulunmanın asligörevimiz olduğunu unutmayalım.FETÖ,12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumu takiben (HSYK dahil) kamu kurumlarındaki örgütlenmesini tamamladıktan sonra, operasyonlara başlamıştır.7 Şubat 2012’deki (MİT müsteşarının tutuklanması, Başbakan recep Tayyip Erdoğan’ın ameliyat masasında öldürülme teşebbüsü) operasyonu, 17/25 Aralık, MİT Tırları, operasyonları takip etmiş, Güneydoğuda hendek savaşlarıyla yeni ittifaklar ve planlar devreye sokulmuştur. Darbe tehdidi aylar önce ve alenen dile getirildiği ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü,davul zurna ile “geliyorum” dediği halde, darbe teşebbüsüne karşı gerekli önlemler alınamamış, failleri yakalanamamış, askerin sokağa çıkması önlenememiştir!
15 Temmuzun aktörleri:
15 Temmuz darbe teşebbüsü,bundan önceki darbe teşebbüslerinde olduğu gibi, küresel güçlerin operasyonudur.Diğerlerinden farkı, bu operasyonda taşeron olarak, FETÖ’nün görevlendirilmiş olmasıdır.Bu darbe teşebbüsünde, FETÖ’nün görevlendirildiği konusunda yüzlerce kanıt elde edilmiştir.FETÖ’ye yönelik operasyonlar, bu örgüte kimlerin destek verdiğini de ortaya koymaktadır.Bu darbe teşebbüsüne,diğer darbelerde olduğu gibi, (sırasıyla) Asker/Polis, Yargı, Kamu kurumları, Sermaye, Medya, Üniversite, STK ve Siyasiler destek vermiştir.Bu darbeninbileşenlerine karşı çok önemli adımlar atılmış, tasfiye süreci bütün hızıyla devam etmektedir.Bu süreç, umarım bu yapının destekçisi/hamisi siyaset ayağına da yönelir.
15 Temmuz darbe teşebbüsünün amacı:
15 Temmuz darbe teşebbüsü, Türkiye’yi, (bin yıl süreceği söylenen) küresel 28 Şubat darbesinin fabrika ayarlarına döndürmeye yönelik bir harettir. Yani, İslam’a karşı (modern haçlı ittifakı) küresel bir darbedir! Sadece Türkiye’ye değil, dünya müslümanlarının umuduna yönelmiştir. 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle, ABD başta olmak üzere küresel güçler büyük bir hezimete uğramıştır.Sözüm ona çeşitli komplo teorilerini tedavüle sokmak suretiyle, bu “başarısızlıklarını” gizlemeye çalışmaktadırlar.Terör, cephe savaşlarının yerine ikame edilen yeni bir savaş yöntemi olup, küresel güçlere itiraz edenler, teröreylemleri yoluyla diz çöktürülmeye çalışılmaktadır.Terörün birinci aşaması, münferit terör eylemleridir.Mesaj yerine ulaşmazsa, ikinci aşama, yani, terör eylemlerinin yangınlaştırılmasıdevreye sokulmaktadır.Bu da yetersiz kalırsa, üçüncü aşamaya geçilmekte, bölgesel terör eylemleri organize edilmekte, (mümkünse) iç çatışma çıkarılmaya çalışılmaktadır.[1]Bu da yetersiz kalırsa, dördüncü aşamayageçilerek, küresel sistemin uygun görmediği siyasal iktidarlar, “darbe” ile uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır.15 Temmuz “darbe teşebbüsü”, terör eylemleri skalasının en ağırı ve sonuncusudur.Bundan daha ağırı, “savaş ilanıdır” ki, günümüz dünyasında böyle bir yöntemin uygulamaya konulması imkansız denecek kadar zordur.[2]Küresel güçlerin bundan sonraki adımı, terör örgütlerini devreye sokarak, Türkiye’yi güvenli ülke statüsünden çıkartarak ekonomisini çökertmek ve (en etkili direnç merkezi) Cumhurbaşkanından kurtulmak olacaktır.
15 Temmuz darbesinin amacı; bütün dini grup ve cemaatler mi?
15 Temmuz darbesinden sonra, laik kesimin, “sadece FETÖ’nün değil, diğer dini cemaatlerin de kökünün kazınması gerektiğini” dile getirmesi, bu darbe teşebbüsünün amacının sorgulanmasına neden oldu. Bazı dini grup ve cemaat temsilcileri, “darbe teşebbüsünün dini grup ve cemaatleri yomk etmek amacıyla gerçekleştirilmiş olabileceğini” dile getirmeye başladılar.15 Temmuz darbe teşebbüsünün “kimin tarafından” ve “kime karşı” yapıldığını doğru tespit edebilirsek, bu darbe teşebbüsüyle ilgilioklarının kimlere yöneleceğini ve hedefinin de kimler olabileceğini anlayabiliriz. 15 Temmuz, Türkiye’deki “dini cemaatlerden” sadece Fetullah Gülen cemaatinin organize ettiği bir darbe teşebbüsü olup, diğer dini cemaatler Gülen cemaati ile işbirliği yapmamış, destek vermemiştir. Daha da önemlisi, FETÖ dışında, diğer dini grup ve cemaatler, Fetullah Gülen cemaatinin düşman hattında ve hedefleri arasında yer almaktadır.Dolayısıyla, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra, diğer dini grup ve cemaatlerin de tasfiye sürecine dahil edilmesi beklenen bir durum değildir.Bununla birlikte, FETÖ yapılanmasının darbe teşebbüsünde bulunması, “dini liderlerin” etrafında örgütlenen diğer dini grup ve cemaatlertehdit olarak algılanabilir, bu durumdanolumsuz etkilenebilir.Eğer dini grup ve cemaatler, dini liderlerinin/şeyhlerinin görüşlerini, “tek başına”yeterli görüyorsa ve/veyabu görüşlerini islamın temel değerlerinden (kuran/sünnet) üstün tutuyorsa, bu dini grup ve cemaatin müntesiplerinin, böyle bir endişeyi dile getirmek yerine bu yapıyı sorgulamalarıdaha isabetli olur.
Dini grup ve cemaatlere yönelik tehdit olarak algısını, 15 Temmuz darbe teşebbüsünde değil, Türkiye’deki dini grup ve cemaatlerin “dini algılama” ve “örgütlenme” biçiminde aramak gerekir.Dini grup ve cemaatler, belli bir “dini liderin” etrafında kümelenmekte, bu liderin sorgulanmasına izin vermemekte, kendilerini “fırkai naciye” (ve seçilmiş) olarak nitelemekte, kendi çıkarlarını herşeyin (diğer dini grup ve cemaatlerin ve ümmetin çıkarlarının) üstünde tutmakta, kapalı devre bir kast sistemi oluşturmaktadır.Türkiye’deki dini grup ve cemaatlerin birçoğu, (müntesiplerinin ekonomik gücüyle bağlantılı olarak), radyo, televizyon, banka, market, sağlık tesisi, okul, yurt, vs. tesislere sahip olup, bu tesisler ve kamu içindeki müntesipleriyle, İslam’a ‘hizmet etmeye’ çalışmaktadır. Dini grup ve cemaatlerin ellerindeki bu imkanlar, Türkiye’ye operasyon yapmak isteyen küresel güçlerin ve yabancı servislerin iştahını kabartmaktadır.Dini grup ve cemaatler arasındaki aşırı benzerlikler dikkate alındığında, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra, “Fetullah Gülen benzeri” yapılara kuşkuyla bakılması son derece doğaldır.Ülkemizdeki dini grup ve cemaatler, bu sıfatları kendi üzerlerine almayacak, diğer dini grup ve cemaatlere yakıştıracaktır.Dini grup ve cemaatler arasında “esaslı” farklılıklar olsa da, ortak yanları daha fazladır.Gülen cemaatinin (küresel) istihbarat görevini üstlenmesi, kamu kurumlarına sızmak suretiyle devleti ele geçirme amacı taşıması, ekonomik gücü elinde toplamaya çalışması, bu yapının dini örgütlenme biçimini ve dini cemaat vasfını ortadan kaldırmamaktadır.
Türkiye’deki dini grup ve cemaatler, (ortak amaçlar için hareket eden) tek bir filoya değil, farklı dağlardan doğan ve farklı denizlere akan akarsulara benzemektedir.Cemaat, sosyolojik bir kavram olsa da, cemaatler,faaliyetlerini, (genellikle) STK’lar aracılığıyla yürütmektedir.Dini grup ve cemaatlerin STK’ları, Kamu kurumları içindeki müntesipleri, dini liderlerinin arzuları istikametinde hareket etmektedir.Kamu kurumları ile STK’lar arasında herhangi bir “çatışma” durumunda, bu kurumlarda bulunan cemaat mensupları,devlet veya STK’lar yerine, cemaatin dini liderinin talimatlarına veya tavsiyelerine göre tavır almaktadır.Böylece, STK’ların kamu kurumlarını denetim işlevi devre dışı kalmaktadır.
Sosyolojik bir kurum olan dini cemaatlerin temel görevi, insanları ahiret hayatına hazırlama, halkı dini konularda bilgilendirme ve nefis terbiyesi olması gerektiği halde, “siyasi” bir misyon üstlendikleri görülmektedir.Dini cemaatlerin önderleri, kendilerini siyasi bir rota çizmekle görevli, müntesipleri de kendilerini bu rotaya uymakla yükümlü addetmektedir.Toplumun her kesimi, (dini grup ve cemaatler dahil) inandıkları “üstün değerleri” uygulamaya koyabilmek amacıyla siyasi parti kurabilir veya kendi ideallerine yakın bir parti içinde yer alarak iktidara talip olabilir.İktidar talebinin meşru zeminlerde yapılması gerekir.Dini grup ve cemaatlerin, siyaset arenasında yer almadan, (halktan) yetki almadan, siyasal iktidara, siyasi partilere veya siyasete yön vermeye kalkması, “yetki” ve “sorumluluğun” birbirine karıştırılmasıdır.Müslüman toplumlarda, “din adamı sınıfı” olmadığından, dini grup ve cemaatler de ilahi bir statüye sahip değildir.Toplumun bütün kesimleri gibi, bunların da “halkı yönetmek için” halktan yetki almaları gerekir.Yetki almamış veya alamamış ise, siyasi parti gibi hareket etmemeli, siyasal iktidara yönelik eleştirileri veya tavsiyeleri, dinin emir ve yasaklarıyla sınırlı kalmalıdır.
Darbe teşebbüsünün başarısızlığının nedenleri:
15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından, en çok tartışılan konuların başında bu darbe teşebbüsünün başarılı olamaması geliyor! Bu tartışmalarda, “güvenlik” boyutu çok fazla öne çıkarılmaktadır.Bazı askerlerin, komutanların, askeri birliklerin darbe teşebbüsüne katılmaması, hatta bazılarının engellemeye çalışması elbette önemlidir, ama, darbe teşebbüsünün başarılı olamamasını ordu içindeki unsurlara/faktörlere bağlamak isabetli olmaz.Bu darbe teşebbüsünü bütün boyutlarıyla ele alıp, irdeleyebilirsek, geleceğe ilişkin önemli dersler çıkarabiliriz.
a)-Algı operasyonları çatışması: Türkiye’de grekleştirilen darbeleri incelediğimizde, darbenin şartlarını olgunlaştırmak içinçok yönlü bir planın değvreye sokulduğunu görüyoruz.Bunların başında, “algı operasyonları” gelmektedir.1960 darbesinde medya önemli bir işlev görmüştür.Ordu ile iktidar arasındaki gerilimi tırmandırmış, CHP genel başkanı İsmet İnönü, Adnan Menderes için, “kendisinin bile kurtaramayacağını” naklederek, darbeye zemin hazırlamıştır.1980 darbesinde de, sağ-sol çatışmaları had safhaya çıkarılmış, şehirler/mahalleler bölünmüş, halk, “darbeye razı” hale getirilmiştir. 28 Şubat darbesinde de, medya, Ali Kalkancı ve Fadime Şahin senaryolarını gündemin birinci sırasına yerleştirmiş, üst düzey askeri yetkililere dayandırdıkları beyanatları/tehditleri maşetlere taşımış, Refah-Yol hükümetinin düşürülmesinde önemli bir rol oynamıştır. Gerçekleşen darbelere bakıldığında, toplumun önemli bir kesimi bu darbelere karşı olsa da, algı operasyonları nedeniyle bu darbelere karşı çıkamamıştır. Ak Parti, tek başına iktidara geldiği 2002 yılından itibaren, 1960 darbesi başta olmak üzere, geçmişte yapılan bütün darbeleri eleştirmiş, “darbelerin miadının dolduğunu, bundan sonra darbelere asla izin vermeyeceklerini” dile getirmiştir. 2007 yılında Ak Partiye yönelik kapatma davasına ve Genelkurmay başkanlığının muhtırasına karşı çıkmış, devlet içindeki cunta yapılarına net bir duruş sergilemiştir.Ergenekon, Balyoz, 12 Eylül ve 28 Şubat davaları, halkın darbelere karşı duruşunu pekişmesinde önemli bir rol oynamıştır. 15 Temmuz darbe teşebbüsünde de, bu iki algı çarpışmış, bilinç altı (darbelere karşı olan algı), darbe destekçilerinin oluşturmaya çalıştığı algıyı yerle bir etmiştir.Halkın, Türkiye’nin her yerinde, “aynı anda” sokağa çıkmasını başka bir sebeple izah etmek mümkün değildir.
b)-İslamın genetiğine yönelik saldırının reddi:15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığının önemli nedenlerinden biri, halkın, kültürel kodlarına yönelen saldırıyı reddetmesidir. Osmanlı devletinin dağılmasından sonra, bu coğrafya üzerinde,siyasal hiç bir talebi olmayan “ılımlı islam”dan “silahlı mücedeleyi esas alan” aşırı akımlara kadar(çok geniş bir yelpaze içinde) farklı İslam algıları ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin siyasi tarihi, (çeşitli dönemlerde akıl almaz zulümlere ve silahlı mücadeleye zorlanmalarına rağmen) müslümanların, silahlı mücadeleye onay vermediğini göstermektedir. Halkın silahlı mücedeleye onay vermediğini gören küresel güçler, “ılımlı İslam” projesini tedavüle sokarak, FETÖ eliyle devleti ele geçirmeye çalışmıştır.Kendisini barış (!) yardımsever (!)ve özgürlük (!) yanlısı olarak tanıtan hareketin, din ve vicdan özgürlüklerine yönelik engelleri kaldıran Ak partiye savaş açması ve operasyonlar yapmasıyla maskesi düşmüş, hain bir terör örgütü olduğu ortaya çıkmıştır. 17/25 Aralıktan sonra, FETÖ’ye yönelik kumpas operasyonları ve bu yapıyla ilgili tartışmalar, bu hareketin gerçek yüzünün görülmesini sağlamıştır. 15 Temmuz darbe teşebbüsüne karşı halkın başkaldırısı, İslamın genetiğine yönelik saldırıya isyanıdır!Özetle, Türkiye’deki muhafazakar taban, haksızlıklara karşı (cebir ve şiddete dayalı) silahlı mücadele yöntemine asla itibar etmediği gibi, İslamın dünyaya ilişkin taleplerini askıya alanılımlı boyutuna da itibar etmemiştir.
c)-Milletin, egemenlik hakkına sahip çıkması: 15 Temmuz darbe teşebbüsü başarılı olsaydı, millete ait olan egemenlik hakkı, darbecilerin eline geçecekti. Darbe teşebbüsüne karşı gösterien yaygın tepkinin temel sebeplerinden biri de, halkın kendisini devre dışı bırakan böyle bir yetki devrine, işgale razı olmamasıdır. Darbe teşebbüsünesadece Ak Partiye gönül verenlerin değil, diğer partilerin de karşı çıkması, halkın, meşru olmayan yöntemlere topyekün itiraz ettiğini göstermektedir. Halk, 15 Temmuz akşamı sokağa çıkmakla, sadece darbeyi önlememiş, yönetime el koymuştur!
15 Temmuzdan çıkarmamız gereken dersler:
15 Temmuz darbe teşebbüsün en önemli sonucu, siyasal sistemin, darbe virüsü üretmeye çok elverişli olduğunun bir kez daha ortaya çıkmasıdır.Siyasal sistemin, anayasadan başlayarak “köklü bir reforma” gidilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.Bu reformların önemli bir kısmı, anayasa değişikliğini gerektirmektedir.Ordunun, dış saldırılara karşı savunma konseptine oturtulması, bu çerçevede, iç güvenlikten elini çekmesi, Jandarmanın lağvedilmesi, iç güvenliğin tamamen emniyete bırakılması, Yüksek Askeri Şura’nın sivilleştirilmesi, personel alımları ve terfilerde siyasal iktidara yetki verilmesi, istihbaratın tek çatı altında birleştirilmesi, bu tedbirlerin başında gelmektedir. Bu darbe teşebbüsü, demokratik sistemin önemli bir defosunu; “örgütlü bir yapının, (sistem içi) otokontrol mekanizmalarını devre dışı bırakabileceğini” ortaya çıkarmıştır. Denetim mekanizmalarının çalışmadığı, mevcut olanların da ele geçirildiği anlaşılmıştır.Kayıtdışı işlemlerin, kara paranın devletin ve kamunun güvenliği için ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğunu göstermiştir. Toplumun belli bir kesiminin sistemin dışına atılmasının, devletin içinde cunta yapılara zemin hazırladığını ortaya çıkarmıştır.Toplumun ana gövdesini oluşturan muhafazakar kesimin STK’ların, küçücük ve sapık bir grubun (FETÖ’nün) gölgesinde kaldığını, deyim yerindeyse, meydanı onlara bıraktığını ortaya çıkamıştır.Bu darbe teşebbüsü, muhafazakar kesimin, muhalefetteki kadar başırılı olamadığını, iktidara talip olmakla, “iktidarın” ne kadar farklı olduğunu bizlere göstermiştir.15 Temmuz darbe teşebbüsü, yeteneksiz bir zombi grubunun (çalıntı sorular ve örgüt içi dayanışma ile) bütün akademik kadroları ele geçirdiğini, akademik alana yatırım yapmadığımızı, stratejik düşünce kuruluşlarına (bölgemizi iyi tanıyan) uzman akademisyenlere ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu göstermiştir.15 Temmuz darbe teşebbüsü, küresel sisteme itirazın, çok büyük bedeller ödemeyi gerektirdiğini, yolumuzun çok uzun ve sayısız engellerle dolu dolduğunu öğretmiştir.Öyleyse hazırlığımızı ona göre yapalım!
[1]Küresel güçler, toplumumuzdaki fay hatlarına yönelik operasyonları 1990 yılının başından itibaren uygulamaya koymuş ancak netice alamamıştır.Uyanık olursak, bundan sonra da netice alabileceklerini sanmıyorum.
[2]ABD, 1979 yılından itibaren İran’a düşman olduğu ve bunu gizlemeye de gerek görmediği halde, doğrudan doğruya bu ülkeye müdahalede bulunamamış, (içeride veya dışarıdaki) “müttefikleri aracılığıyla” sonuç almaya çalışmıştır. Sınır uyuşmazlığını bahane ederek Irak’ın İran’a saldırmasını (savaş başlatmasını) temin etmiş, 8 yıl süren savaş süresince, Saddam rejimine destek vermiştir. 11 Eylül saldırısından sonra, Afganistan’a ve Irak’a, bu iki devletin özel durumuna istinaden müdahale etmiştir.ABD’nin Türkiye’ye karşı askeri bir müdahalede bulunması, ABD’nin ortadoğudaki Müslümanları karşısına alması (ve bu ülkelerdeki hakimiyetinin tehlikeye atılması) anlamına geleceğinden böyle bir yola başvurması imkansızdır.