F. Gülen'in adı ilk kez, 1969-70'lerde zihnimde yer etmeye başlamıştı. Hakkında, İzmir'de, Kemeraltı'ndaki bir mescidde, vaazlarıyla ilgi çektiğine dair sözleri duyuyordum; Risale-i Nûr taifesine yakın yayınlarda ve bazı cemaat sohbetlerinde..
1975'lerdi, (merhûm) Kadir Mısıroğlu telefon etti, 'Bir yere gidiyorum, seni de alayım..' dedi.. (O zamanlar, Millî Gazete'de günlük ve Kadir Bey'in Sebil dergisinde de haftalık makaleler yazıyordum.)
Kadir Bey arabasıyla geldi.
Yola çıktık. 'Hayrola âbi, nereye?' deyince, 'Fethullah Gülen'i tanıyor musun?' dedi.. 'Adını biliyorum' dedim.
'Çok değerli birisi..' dedi..
*
Esenler'de, özel sermayeye ait, bir trikotaj veya mensucat fabrikasının alt katındaki yemekhane salonunda yaklaşık 300 kadar insan toplanmıştı..
*
F. Gülen geldi.. Ele aldığı konuları, emsali vâizlerden daha etkili işliyor gibi bir havası vardı. Ancak, bazen hüngür-müngür oluyor, bağırıyor, önündeki masada bulunan dergi ve kitapları eline alıp masaya çarpıyor, yaşanan sosyal acıları dile getirirken, ağlama krizlerine tutulmuşçasına birkaç dakikalık trans sahneleri sergiliyordu.
1,5-2 saat kadar süren bir konuşma sonunda dışarıya çıktığımda, Kadir Bey, 'Nasıl buldun?' dedi..
'Bana hitap etmiyor, ilgimi çekmiyor..' dediğimde biraz şaşırmış gibiydi..
*
Birkaç sene sonra ise, Kadir Bey, F. Gülen'i anmaz oldu ve daha sonra ise, özellikle 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi'nden sonraki dönemde, uzun yıllar yurt dışında yaşamak zorunda kaldığımda, onun hakkında ağır ifadeler kullandığını duymaya başladım.. Daha sonra, yayınlanan 'Hâtırat'ında da F. G'nin, Manisa Akıl ve Ruh Hastalıkları Hastahanesi'nde tedavi edildiğini ve adını verdiği eski bir Mersin m.vekilinin de kendisine, 'onun MİT Ajanı olduğu'nu söylediğini yazdı.
Daha sonraları ise, Kadir Bey'in F.G. hakkında 'papaz..' demeye başladığını duydum. İrtibatlarında ne ve nasıl oldu da o noktaya gelindiğini bilmiyorum. Hattâ o kadar ki, Kadir Bey, benim Almanya'da bulunduğum yıllarda, Almanya'dan ziyaretine giden arkadaşlara, 'Benim F.G hakkında neler düşündüğümü' sormuş, onlar da, ona sempati beslemediğimi söyleyince, 'Yetmeez.. Onun imanından şüphe etmeyenin imanından şüphe ederim..' demiş.. Bu sözler bana iletildiğinde tebessüm etmiş ve tam da 'Kadir Bey'varî bir söz..' demiştim.
*
12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi sonrasında Gülen'in de yurt dışına çıkmak istediğini yakın çevresinden bazıları belirtiyorlardı, ama, F.G'nin Türkiye vaazları kesintisiz devam etti. Ve dahası, 'Sızıntı' vs. gibi bazı dergilerde, ele alınan konular o günün sosyo-politik konjonktürüne uygundu..
*
Bu arada, yurt dışından beri anlamakta zorlandığım bir 'özel dershaneler' konusu çıkmıştı. Üniversite giriş imtihanlarında bu dershanelere gidenlerin daha bir başarılı oldukları söyleniyordu. (O dershanelerde lise sondaki gençlere, asıl imtihanlarda sorulacak soruların çalınıp cevaplarının öğretildiğine dair iddiaların gerçekliği sonradan anlaşılacaktı..)
Bu arada, sanırım, 1987'lerdi, 'Zaman' isimli bir gazete İhsan Arslan ve diğer birkaç arkadaşı tarafından matbuat hayatına katılmıştı. Ama, 2-3 sene geçmeden, gazetenin sahipliğinde bir hissedarlık oyunuyla bir darbe olmuş ve gazete, F. Gülen'in dolaylı kontrolüne sunulmuştu. Artık, F. Gülen'in beyanları gazetenin birinci sahifesinde ve hattâ sürmanşet olarak verilir olmuştu.
*
Bu arada Sovyet Rusya 1991 ortasında çökmüş, halklarının büyük ekseriyeti Müslüman olan, 'Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan' adında 6 bağımsız devlet dünya siyaset sahnesine çıkmıştı. Ve Özbekistan ve Azerbaycan'da, komünist dönem öncesindeki alfabe olan Arap harflerinin kurşun kalıpları saklandıkları sandıklardan çıkarılmış, Osmanlıcayı andıran şekilde Arap harfleriyle, ve güç-belâ bulunan kağıtlarla, Azerbaycan ve Özbekistan Türkçesiyle dergiler yayınlanmaya başlanmıştı.
Ama, o sırada, bu ülkelerin her birinde Zaman gazetesi, kaliteli kağıtlarla ve mahalli lehçelerle ve amma Latin harfleriyle 15-20 bin tirajlı olarak yayınlanmaya başlayıvermiş ve kendi inançlarının ve bin yıllık kadîm kültürlerinin anahtarı olan Arap alfabesine dönüş heyecanı boğulmuş; Lâtin harfleri galip getirilmişti.. Ve o günlerde, F. Gülen, Ecevit'le görüşüp, 'Eğer biz olmasaydık, bu bölgeye Arap alfabesi hâkim olacaktı..' diye bilgi verirken; Ecevit'in de, o sırada kahve hazırlamakta olan hanımına, 'Rahşan, gel dinle; biz burada iç siyasetle uğraşırken, Fethullah bey Orta Asya'da ne büyük hizmetler yapmış..' diye seslendiği, o günlerde medyaya yansımıştı.
*
O sırada Amerikan Dışbakanı James Baker da, bir konuşmasında, 'Sovyetler'in çökmesinden önce Orta Asya haritada kızıl renkle gösteriliyordu.. Şimdi artık buralar yeşil gösterilecek; ama, İslâm yeşili değil, dolar yeşili ile..' diyordu. Hemen ardından da, bu ülkelerde, 'okul açma' kampanyası dinî bir heyecanla devreye sokuldu.
F.Gülen'in çalışmalarından heyecanlanan orta halli Müslüman insanlar arabalarına atlayıp, yol boylarında arabalarının içinde uyumak ve yemeklerini arabalarının bagajında taşıdıkları küçük tüp gazlarla hazırlamak gibi fedakârlıklarla, bu yeni ülkelere okullar açmaya gidiyorlardı.
O sıralarda, 1992'nin ilk günlerinde, Paul Hanze ve Graham Fuller gibi ünlü CIA beyinleri, C. Başkanı Turgut Özal'a bir rapor veriyorlar, 'komünizmin çökmesiyle ortaya çıkan ideolojik boşluğu, en iyi Türkiye doldurabilir.. Bununla Rusya'nın temellerini dinamitleyin demiyoruz, sadece bu halkları kültürel olarak destekleyiniz..' diyorlardı.
Bu konuya, 17 Temmuz Pazar günü de devam edelim, İnşaallah..
*