Tarih: 08.12.2024 19:01

15 Maddede Ali Emîrî Efendi

Facebook Twitter Linked-in

1.1857 tarihinde Diyarbakırda doğan Ali Emîrî Efendi, Seyyid Mehmed Emîrî Çelebi'nin torunlarından Mehmed Şerif Efendi'nin oğludur. Ailecek ilme önem veren bir ailede yetişen Ali Emîrî Efendi, bir mahalle mektebi olan Sülûkiye'de öğrenimine başlamış, büyük amcası Mehmed Şaban Kâmî Efendi'nin de rahle-i tedrisatından geçmiştir. Küçük yaşlarda başlayan eski yapılardaki kitabeleri okuma merakı, onu kitaplara müptela biri haline getirmiştir. 11 yaşında, o dönemlerde sancak olarak yönetilen Siirt Sancağı'nın Şirvan Kaymakamlığında dayısı Abdülfettah Efendi'nin yanında bir yıl kadar kalır ve eğitim hayatına devam eder. Nevinli Mehmed Efendi'den dersler alarak Gülistan, Kasîde-i Bürde ve Kasîde-i Emâli'yi burada okuduğunu aktarır. 1 yıllık Siirt macerasından sonra tekrardan Diyarbakır'a dönen Ali Emîrî Efendi, Amcası Şaban Kamî Efendi'nin yanında ilim tahsiline devam eder. Ayrıca hat sanatıyla hemhal olur. Doğu medreselerinde okutulan Avâmil ve İzhâr kitaplarını ezberler.

2. 18 yaşına geldiğinde, o dönemlerde modern bir iletişim aracı olan (1875) telgrafa merak salar. Diyarbakır telgrafhanesinde çalışmaya başlar. Bu modern aleti, edinmek istediği kitaplar için de bir vesile olarak görür. Uzun zaman peşinde olduğu ve okumak istediği kitapları temin için telgraftan faydalanır. Bu kitaplardan biri Firdevsi'nin Şehnâmesi'dir. Kitaplara olan aşırı ilgisinden dolayı uykularını yitirip sağlık problemleri yaşamaya başlayınca Mardin'e gönderilir. Bir müddet burada kalır, kitap okumaya biraz ara verilmesi istense de kendisinden burada da boş durmaz vaktinin çoğunu Kasimiyye Medresesinde geçirir.

3. Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid adlı eseri, yaşından beklenmeyecek ölçekte bir kitap olup içerisinde kendi hayatından da bahsetmiştir. Bu eserde Diyarbakırlı şair, yazar ve sanatçıların hayatlarını kaleme almıştır. Üç yıllık bir süreç içerisinde hazırladığı bu kitaptan önce V. Murad'ın tahta çıkması dolayısıyla yazdığı 95 beyitlik Cülûsiyye Kasidesi ile ismini duyuran Ali Emîrî Efendi, bu kasideyle tartışmaların da odağına yerleşmiştir. Çünkü yaşı daha 19'dur. Böylesi bir tartışma karşısında şaşıran Ali Emîrî Efendi, 93 beyitlik cevabî bir nitelik taşıyan başka bir kaside yazar. Önceki kasideye de işaret ettiği matla beyitinde şu ifadeyi kullanır:

Hemân emr eyle vasfıñ âsmâna eyleyim îsâl
Erişsin şöhreti güftârımıñ tâ gûş-ı 'Îsâ'ya

4. Şiirle olan bağı çok güçlü olan Ali Emîrî Efendi, aralarında divan şairlerinin şiirlerinden seçmeler olan 4.000 beyitlik Nevâdirü'l Âsâr adlı eserle birlikte birçok divan ve kasideyi ezberlemiştir.

5. 30 yıllık memuriyet hayatı vardır. Bu memuriyetleri dolayısıyla önce Diyarbakır'da sonra Selanik'te, Kozan, Adana, Kırşehir, Trablusşam, Elaziz, Erzurum, Halep, Yanya, Yemen ve en son emekli olarak İstanbul'a yerleşmiştir. Görev yaptığı dönemlerde gittiği her şehirde kitap arayışı içerisinde olmuş, büyük bir kitap toplayıcısı olarak kütüphanesini gittikçe zenginleştirmiştir. Sadece kitap toplamakla kalmamış, gittiği her şehirde mezar taşlarını, tarihi yapılarını incelemiş, sanat eserleri üzerine yoğunlaşmıştır. Kitaba olan tutkusu o kadar fazladır ki; bir gün Yanya'da görevli iken bir kitapçıdan Arapça bir kitap satın alır. Fakat aldığı kitap iki ciltlik bir kitabın ilk cildidir. Bu durum onu çok huzursuz eder ve ikinci cildi aramaya başlar. Uzun aramalar neticesinde kitabın ikinci cildinin Yemen'de birinin elinde olduğu bilgisine ulaşır. Kitap sahibine mektup yazarak ücreti mukabilinde kitabı talep eder fakat olumsuz cevap alır. Bunu üzerine görevli bulunduğu bakanlığa başvurarak tayininin Yemen'e çıkartılmasını ister. Yemen'e tayini çıkar ve kitabı bu vesileyle edinir.

6. Kırşehir'de çalıştığı sıralarda masraflarını kendisinin karşıladığı işçiliğinin ise dervişler tarafından yerine getirdiği Hacı Bektaş-i Veli'nin dergâhını tamir ettirmiştir.

7. Kitap müptelasıdır. Kitaplarla yaşayıp, kitaplarla soluklanıp, kitaplarla rüyalar gören ve kitaplarla hayatını birleştirmiş biridir. Hayatı boyunca topladığı ve çoğu nadir eser hükmünde olan 16.000 cilt eserini Fatih'te bulunan Feyzullah Efendi Medresesi'nde kurduğu Millet Kütüphanesi'ne bağışlamıştır. Ölümüne değin bu kütüphanenin müdürlüğünü yapmış, kitaplarından ayrılmamıştır.

8. Kitaplara olan tutkusunu şu cümlelerle özetler: "Bende kitap merakı dokuz yaşında ortaya çıkmıştır. Diyarbakır'da bundan beş-altı yüz sene evvel bir milyon ciltlik bir kütüphane bulunduğunu babam ve akrabalarım bana hikâye ederlerdi. Çocukluk bu ya, en azından on beş-yirmi bin kitaplık bir kütüphane meydana getirebilirim diyerek dokuz yaşımdan şimdiye kadar elime ne kadar para geçerse kitap almaya harcadım. Tam altmış senedir ne gecem gece, ne gündüzüm gündüzdür. Ömrüm kâmilen bu merak arkasında koşmuştur."

9. Türk dili ve kültürünün temel kaynaklarından biri olan Kaşgarlı Mahmud'un Dîvânü Lûgat-it Türk adlı eseri, keşfetmesi ve bu esere sahip çıkması Ali Emiri Efendi'nin yaptığı en önemli keşiflerden biridir. Bu devasa eser, o dönemlerde işin erbabı olan muhibban-ı kütüb tarafından bir efsane halini almıştı. Bir türlü kitaba ulaşılamamaktaydı. Ali Emîrî Efendi'nin 1914'te sık sık ziyaret ettiği Beyazıt'taki Sahaflar Çarşısı'nda yine bir gün kitap araştırırken, yaşlı bir kadının satılması için bıraktığı eski bir el yazması eseri görür. Kitabın sayfalarını çevirdikçe eserin büyüsüyle adeta kendinden geçen Emîrî Efendi, gördüğü bu kitabın o efsanevi Dîvânü Lûgat-it Türk olduğunu anlayınca bir nevi nutku tutulur. Çünkü birçok kişinin hayalini süsleyen bu eser, bir kültür hazinesi, devasa bir eser, aranan fakat ulaşılamayan bir sevgili gibiydi. Fiyatı yükseltmesin diye kitapçıya heyecanını göstermemeye çalışan Ali Emiri, isteksiz gibi davranarak "Dağınık bir kitap, noksan mı tamam mı anlaşılmıyor, noksansa hiçbir işe yaramaz. Bununla beraber ne de olsa eserdir. On beş liraya olursa alayım, kütüphanemde bulunsun" der. Fakat kitapçı, eseri satan kişinin otuz lira istediğini söyler. Yanında o kadar para olmayan Emîrî Efendi, bir yandan eseri kaybetmemek ister bir yandan da cebindeki tüm parayı vermesine rağmen istenilen meblağı tamamlayamamanın sıkıntısı içerisindeyken dükkânın önünden bir dostunun geçtiğini görür. Bu dostu Hızır (a.s.) gibi yetişmiştir. Hemen ödünç para temin ederek kitabı satın alır ve 11. yüzyılda kaleme alınan bu nadide kitabı koleksiyonuna katar.

10. Kendi ismiyle anılan bir arşivleme/tasnif sistemi mevcuttur. (Bunun için bknz; Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, Yayın Nu. 108)

11. Yahya Kemal, Ali Emiri hakkında bir gazel yazmış ve "Ali Emîrî'ye Gazel" başlığıyla yayınlamıştır.

Muhtâc isen füyûzuna eslâf pendinin
Diz çok önünde şimdi Emîrî Efendi'nin

Âmid o şehr-i nur öğünsün ile'l-ebed
Fazl ü fazîletiyle bu necl-i bülendinin

İklim-i Rûm'u gezdi otuz yıl taraf taraf
Bir maksadıyle tab'-ı nefâ'is-pesendinin

Yekpâre nûr olan bu kütüphâne-î nefis
Yekpâre servetiydi bu âlemde kendinin

Ecdâd-ı pâkimiz gibi vakfetti millete
Hayranı oldu halk eser-î bîmenendinin

Yâ Fahr-ı Kâinaat sen iyfâ et ecrini
Divân-ı Kibriya'da bu Şark ercümendinin

12. Osmanlı Târih ve Edebiyat Mecmuası, Târih ve Edebiyat, Âmid-i Sevdâ isimlerinde üç dergi çıkartmıştır. Bu dergilerde makaleler kaleme almıştır.

13. Yazdığı eserler:

14. Hakkında yazılan bazı kitap ve yapılan çalışmalar:

15. Hiç evlenmemiş ve hayatı boyunca kitap tutkusundan vazgeçmeyen bir muhibban-ı kütübanın piri olan Ali Emîrî Efendi, 23 Ocak 1924 tarihinde vefat etmiştir.


 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —