Batı´nın demokrasi, insan hakları, barış söylemlerinin aslında birer maske olduğunu yaşadığımız onlarca deneyim bize gösterdi. Onlar güzel ve iyiye dair her şeyi sadece kendi halkları için isterken, neyin demokratik, neyin medeni olduğunun sınırını bu amaca yönelik tavırlara göre belirliyor.
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın muhtarlar görüşmesini dinlerken, aklıma gelen iki şeyden biri yine bu gerçeklik oldu. Ne dedi Cumhurbaşkanı; ?15 Temmuz gecesi sevinç çığılıkları atanları biliyoruz, bunları televizyonlarda söylemiyoruz ama uluslararası toplantılarda anlatıyoruz.?
Evet dün gibi aklımızda her fırsatta bize demokrasi dersi vermeye kalkan Avrupa, 15 Temmuz ihanet girişimi sonrası darbeye karşı net bir tavır almaktan imtina etti. Bu ayıplarını biliyorduk, Cumhurbaşkanı´nı dinleyince bu ayıbın sadece suskunluktan ibaret olmadığını da anlamış olduk.
Türk halkının söz konusu vatan olunca neler yapacağını hâlâ anlamamış olan Türkiye düşmanı ?yabancılar´ın bu çığlıkları atması elbette normal...
Peki içimizde olup da o gece sadece çığlık değil televizyon karşısında göbek atanlara ne demeli...
İşte aklıma gelen ikinci konu da bu oldu!
Pek çoğumuz tanıklık etmişizdir, 15 Temmuz gecesi milletin büyük bir bölümü darbeci hainlere karşı sokaklara akın ederken, elit azınlıklar marketlere, ATM´lere hücum etmiş, belli bölgelerde tanklara alkış tutan gafiller olmuştu.
Tabii bu sıradan vatandaşın tepkisiydi... Ya siyasetten, iş dünyasına, bürokrasiden, medyaya köşe başlarını tutanlar atmadı mı o çığlıkları! Birbirlerini arayıp, nabız yoklamadılar mı? El ovuşturup, artık ?her şey bitti´ diye birbirlerini kutlamadılar mı?
Bakmayın o milletin yazdığı destan sonrası hepsinin ?darbe karşıtı?, ?vatan millet aşkıyla yanıp tutuşan? insanlara dönüştüklerine! Elbette onlar da biliniyor, elbette tarih yazılırken isimleri o sayfalarda yerini alacak. Ve o gecenin utancı boyunlarında hep bir yafta olarak duracak!
Kaynak: Akşam