Türkiye tarihi ve kritik bir seçim olan 14 Mayıs seçimlerinin ilk etabını geride bıraktı. Seçimlerin parlamento ayağında Cumhur İttifakı çoğunluğu sağlarken, muhalefet beklenen başarıyı yakalayamadı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Erdoğan yüzde 50 eşiğini aşarak seçimi ilk turda kazanamasa da Kılıçdaroğlu’na üstünlük sağlamayı başardı.
14 Mayıs seçimlerini farklı disiplin ve meslek gruplarından, siyasi elitler ve stratejistlere kadar bir dizi aktör çok farklı şekilde okuduğu gibi benzer analiz ve okumaların yapıldığı da kamusal alanda görüldü.
14 Mayıs seçim sonuçlarının nasıl okunması gerektiğini, cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucunda hangi dinamiklerin etkili olduğunu, parlamento seçimlerinde Cumhur ittifakının başarısında belirleyici olan siyasal, toplumsal, ekonomik ve güvenlik konseptinin rolünü, muhalefetin arzu edilen başarıyı yakalamamasında ittifak içi ve ittifak dışı dinamiklerin neler olduğunun fotoğrafını çıkarmak için kimi araştırma kurumu ve akademisyenlere seçim sonuçlarını sorduk.
Perspektif, 14 Mayıs seçim sonuçlarının topluma, devlete, siyasete, ittifaklara, partilere ve siyasi elitlere ne söylediğini ARGETUS araştırma kurumunda danışman olarak çalışan Erol Erdoğan’a, Reform Enstitüsü’nden Prof. Dr. Mesut Yeğen’e ve Ankara Enstitüsü Direktörü Doç. Dr. Hatem Ete’ye aynı üç soruyu sorarak analiz etmeye çalıştı.
“SEÇİMLERİN BU ŞEKİLDE SONUÇLANMASINDA ESAS FAKTÖRÜN, ERDOĞAN’IN SEÇİM GÜNDEMİNİ KILIÇDAROĞLU’NDAN ÇALMASI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”
PROF. DR. MESUT YEĞEN-REFORM ENSTİTÜSÜ, İSTANBUL
Cumhurbaşkanlığı seçimi bilindiği gibi ikinci tura kaldı. Muhalefetin değişim ve umut rüzgârıyla seçimi ilk turda bitireceği ya da dip dalgayla büyük bir fark atacağı öngörülüyordu. Erdoğan’ın önde bitirmesi muhalefette şok etkisi oluşturdu. Pandemi, depremin etkisi, ekonomik kriz, iktidarın yıpranmışlığı vs gibi gerekçeler ileri sürülüyordu. Tüm bu parametrelere rağmen Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan veya Cumhur İttifakının önde bitirmesini nasıl okumak gerekir? Bu sonucun oluşmasında etkileyici ve belirleyici dinamikler neler oldu sizce?
Yanlış aday, adayın geç açıklanması, Millet İttifakı’nın mesaisinin büyük kısmını güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi ve yeni anayasa etrafında harcaması, Millet İttifakı’nda son anda yaşanan gelgitler gibi çok vurgulanan faktörleri bir tarafa bırakarak konuşayım. Bütün bu faktörlerin önemli katkısı olduğuna kani olmakla beraber, seçimlerin bugünkü gibi sonuçlanmasına sebep olan esas faktörün Erdoğan’ın seçim gündemini Kılıçdaroğlu’ndan çalması olduğunu düşünüyorum.
Şöyle izah edeyim. Sonuçta şunu biliyoruz: Seçmenlerin tamamı hangi parti ya da adayı destekleyeceklerine her seçim öncesinde baştan karar vermiyorlar. Aksine, seçmenlerin büyük kısmı kararlarını seçimlerin öncesinde çoktan vermiş oluyor. Bu açıdan baktığımızda seçmenlerin herhalde yüzde seksen kadarı bu seçimlerinden çok önce hangi aday ya da partiyi destekleyeceğine karar vermişti ve aday ve ittifakların destekleri bu grupta birbirine yakındı. Kalan yüzde yirmi kadar seçmenin kararı bu seçimlerin nasıl sonuçlanacağında etkili olacaktı ve orada gördüğüm şu: Bu yüzde yirmi kadar seçmenin kararını şekillendirmekte Erdoğan’ın seçim gündemini beka meselesine kilitlemesi etkili oldu. Seçim gündeminin çalınması derken bunu kast ediyorum.
2018’den beri olanlar, pandemi, artan hayat pahalılığı hesaba katıldığında, seçim gündeminin normal olarak ekonomiye ve iyi yönetim meselesine oturması beklenirken bu olmadı. Aksine, seçim gündemi, dediğim üzere, Erdoğan tarafından çalındı ve Kılıçdaroğlu ve muhalefet de bunun önüne geçemedi. Erdoğan ortada gerçekten bir beka meselesi varmış ve seçilirse Kılıçdaroğlu gerçekten memleketin bekasını tehlikeye düşürebilirmiş fikrini yaymayı başardı.
Kılıçdaroğlu kampanyası ise farklı siyasi geleneklerin birliği ve ehliyetli kadro gibi seçim gündemini ekonomi ve iyi yönetim meselelerine oturtacak alet ve motifleri kullanmak yerine, Kılıçdaroğlu personasını öne çıkarmaya odaklandı ve seçmenlere durumdan nasıl çıkılacağını anlatmaktansa durumu onlar için resmetmeyi tercih etti. Hülasa, bugünkü sonuçların alınmasında nihai olarak etkili olmuş faktörün bu türden kararlar olduğunu düşünüyorum.
Parlamento seçimlerine ilişkin oluşan tabloyu siz genel olarak nasıl okuyorsunuz? İktidar ve Cumhur ittifakının meclis çoğunluğunu sağlamasında ve muhalefetin gerekli başarıyı yakalayamamasında hangi dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
MUHAFAZAKAR BLOK OLARAK DEVA, GELECEK VE SAADET PARTİLERİ AK PARTİ MEMNUNİYETSİZLERİ İÇİN ADRES OLUŞTURAMADILAR
Burada da bir Erdoğan başarısı var. Haddizatında başarısızken başarılı olmuş görünüyor Erdoğan. Ak Parti 2018’de aldığı oydan 7 puan eksik alıp 2018’de aldığı oyun yüzde on beşini kaybetti malum. 2015 Kasım seçimlerine göreyse Ak Parti 13 puan kaybetmiş durumda. Diğer bir deyişle, Ak Parti iki seçimde oylarının bir çeyreğini kaybetti. Ne var ki, ortada bu kadar açık bir başarısızlık olmasına karşın Erdoğan ittifak siyasetini çok iyi yöneterek bu başarısızlık durumuna rağmen başarılı bir sonuç üretmiş görünüyor. Belli ki, Erdoğan Ak Parti’den uzaklaşmaya meyyal seçmenleri durdurmaktansa gidebilecekleri adresleri ittifakta tutmanın işe yarayacağını iyi hesap etmiş. Erdoğan ittifak siyasetini bir nevi kendi muhalefetini yanında tutmak, kendi muhalefetiyle birlikte kalmak için kullanabilmiş görünüyor.
HDP, TAHMİNLERİN ÖTESİNDE BİR KÜÇÜLME YAŞADI BU SEÇİMDE
Muhalefet açısından baktığımızdaysa, CHP ve İYİ Parti’nin müsait şartlara rağmen yerlerinde saymalarını, bilhassa CHP’nin oylarını beklendiği kadar artıramamasını bir tarafa bırakacak olursak iki esas sonuç var. İlk sonuç malum: Ak Parti’den uzak duranlardan oluşan muhafazakâr blok olarak DEVA, Gelecek ve Saadet partileri Ak Parti memnuniyetsizleri için adres oluşturamamış durumda. Millet İttifakı, dahası CHP içinde erimesi buraya gelebilecek seçmenin bu bloktan uzak durmasına yol açmış görünüyor. Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki, muhalefet açısından bu blokun baştan beri Millet İttifakı’yla diyalog içinde ama ayrı bir blok olarak siyaset yapması daha doğru olacakmış. İkinci sonuç da HDP’yle ilgili. Muhalefetin bir parçası olarak HDP, HDP’nin zayıflayacağını öngörenlerin bile tahminlerinin ötesinde bir küçülme yaşadı bu seçimde.
Son anda HDP yerine YSP olarak seçime girmek, CHP’nin Kürt seçmen için bir adres olmaya başlaması, TİP’le yaşanan ayrışmanın Kürt seçmenin Türkiye soluyla ittifak siyasetine duyduğu inancı daha da zayıflatması gibi minör ve HDP’nin 2015’te alınan büyük yenilginin ardından Kürtler için yeni hat geliştirememesi gibi majör faktörlerden dolayı HDP de bir önceki seçime göre her dört seçmeninden birini kaybetmiş görünüyor.
MUHALEFET, İTTİFAK SİYASETİNİ KÖTÜ YÖNETEREK YAŞANAN BAŞARISIZLIKLARIN ETKİSİNİ BÜYÜTTÜ
Dolayısıyla, milletvekili seçimleri açısından baktığımızda kaba resim şu: Hem iktidar hem de muhalefet tarafında başarılı olan ve oy kaybeden partiler var. Ancak, iktidar, daha doğrusu Erdoğan, ittifak siyasetini ustaca yöneterek kendi tarafının hatta bizzat kendi partisinin başarısızlığının etkisini zayıflatırken, muhalefet tarafında Millet ve Emek ve Özgürlük ittifakları ittifak siyasetini kötü yöneterek partiler seviyesinde yaşanan başarısızlıkların etkisini büyütmüş oldular.
Kamuoyu araştırma(cı)ları, danışmanlık ve anket firmalarının seçim öncesi analizleri ve öngörülerini, sonuçlanan tablo ile mukayese edecek olursanız, araştırma ve kamuoyu şirketlerinin seçim karnesine dair değerlendirmeniz nedir?
TÜRKİYE’DE KAMUOYU ŞİRKETLERİNE ÇOK DA GÜVENEN BİRİ DEĞİLİM
Türkiye’de kamuoyu şirketlerine çok da güvenen biri değilim. Aslında güvenebilecek bir vaziyet de yok çünkü malum, kamuoyu şirketlerince yapılan araştırmalardan gelen rakamlar arasındaki büyük farklar bu şirketlerin bir kısmının ya araştırmalarına ya da bizzat kendilerine güvenilemeyeceğini gösteriyor.
Öte yandan, güvenerek takip ettiğim birkaç araştırma şirketi de var tabii ki ama orada da resim bir açıdan çok parlak değil. 14 Mayıs’ta alınan sonuçlar güvendiğim araştırma şirketlerinde de muhalefeti az da olsa olduğundan fazla desteğe sahip bulma ve daha da önemlisi MHP’yi olduğundan eksik bulma eğilimi olduğunu göstermiş oldu. Ancak, bu gruptaki şirketlerle ilgili arızanın bir kısmıyla Türkiye’nin zorluklarıyla bir kısmının da dünyanın her tarafında yaşanan zorluklarla ilgili bir tarafı var. Onu da teslim etmeliyim.
Malum, son zamanda idrak etmiş olduk ki, dünyanın hemen yerinde aşırı sağ seçmenlerin bir kısmı kamuoyu araştırmalarına katılmaktan uzak durarak, tercihlerini açık etmeyerek ya da yanlış bildirerek kamuoyunun yoklamalarını yanıltabiliyor. Bu da şuna işaret ediyor: Türkiye’de işini ciddiye alan araştırma şirketlerinin bu ‘yeni’ durumla baş etmenin yolunu bulmaları gerekiyor. Bir de şu var tabii ki: Türkiye’de kamuoyu araştırma alanı bir regülasyondan yoksun ve bu durum araştırma şirketlerinin bildikleri ve oldukları gibi devam etmelerine olanak veriyor. Bu da 14 Mayıs’ta olduğu gibi kötü neticelere yol veriyor.
“İKTİDAR, AKTİF VE ÇOKLU STRATEJİYLE DEĞİŞİM DUYGUSUNA HİTAP ETTİ”
EROL ERDOĞAN-ARGETUS ARAŞTIRMA DANIŞMANI
Cumhurbaşkanlığı seçimi bilindiği gibi ikinci tura kaldı. Muhalefetin değişim ve umut rüzgârıyla seçimi ilk turda bitireceği ya da dip dalgayla büyük bir fark atacağı öngörülüyordu. Erdoğan’ın önde bitirmesi muhalefette şok etkisi oluşturdu. Pandemi, depremin etkisi, ekonomik kriz, iktidarın yıpranmışlığı vs gibi gerekçeler ileri sürülüyordu. Tüm bu parametrelere rağmen Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan veya Cumhur İttifakının önde bitirmesini nasıl okumak gerekir? Bu sonucun oluşmasında etkileyici ve belirleyici dinamikler neler oldu sizce?
Değişim her zaman caziptir ve gereklidir. Zaman ve mekân boyutunda değişim her dem sürdüğü için insanın değişime ihtiyacı da süreklilik arz eder.
CHP lideri son bir iki yıldır birden çok “değişim” mesajı verdi. İlki, altılı masaydı. Masa, farklı çizgilerdeki siyasi partileri bir araya getirmesi bakımından olumlu mesaj içeriyor ve değişim taleplerine bir ölçüde hitap ediyordu. İkincisi, Millet İttifakı’nda yer alan Saadet, Deva, Gelecek gibi partilerin de etkisiyle dindar seçmene ılımlı mesajlar verildi. Üçüncüsü de bizzat Kılıçdaroğlu tarafından ifade edilen “helalleşme” beyanıydı. Dördüncüsü parlamenter sisteme dönüş vaadi, beşincisi ise ekonomiyle ilgili vaatlerdi.
Aynı sıraya göre değerlendirirsek, altılı masa demokratikleşme ve çoklu kültüre işaret etmekle beraber liderler arasında zaman zaman meydana gelen kaos ve çatışma, masadan kaynaklı değişim algısını azalttı. Dindar seçmene yönelik Kılıçdaroğlu’nun verdiği mesajlar Kemalist çizgideki diğer partiler, adaylar ve gruplarca desteklenmediği için özellikle 28 Şubat mağduru kitle tarafından yeterli görülmedi. “Helalleşme” vaadi iyi düşünülmüş bir seçim argümanıydı ama altı boş kaldı hatta zaman zaman hesaplaşma beklentileri ve çağrılarının altında ezildi. Parlamenter sisteme dönüş vaadi ilk dönemde etkili oldu, lakin 6-7’ye varan cumhurbaşkanı yardımcısı ile sistemin kalıcılaşacağı inancına neden oldu. Bütün bunlar, cumhurbaşkanlığında Kılıçdaroğlu’na oy vermeye yakın duran, çoğu AK Parti kırgını sağ seçmende “CHP yine mi aynı?” sorusuna yol açtı. Bu soru, Kemal Kılıçdaroğlu’nun çabalarının aksine “Değişimin adresi CHP değildir” iddialarının güçlenmesini sağladı.
Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu, yolsuzluk, israf ve kayırmacılık gibi kavramlar üzerinden ekonomiye dair güçlü eleştiriler getirmesine rağmen çözüm vaatlerinde zayıf kaldı. Dolayısıyla ekonomik değişim beklentisi, yerini, istikrarsızlık endişesine bıraktı. Öyle ki, sermaye sahibi bazı CHP’li iş adamları ve iş kadınları milletvekilliğinde CHP’ye oy verirken cumhurbaşkanlığında Erdoğan’ı tercih etti. Yüksek bir oran olduğundan değil ama anlamlı bir oy geçişkenliği olduğu için mevzu ediyorum.
29 Mart 2023 tarihinde, Twitter’den yaptığım paylaşımda “Değişim, kültürden eğitime, siyasetten ekonomiye kadar her alanda güçlü motivasyon sağlar” dedikten sonra şunu vurgulamıştım: “Değişim talebi bazen artar, temel belirleyici olur. Siyasette, değişim talebini muhalefetin yönetmesi kolaydır. İktidar ise, aktif ve çoklu stratejiyle değişim duygusuna hitap edebilir” demiştim.
CHP, SEÇİM SÜRECİNE DEĞİŞİM VAADİYLE GİRDİ AMA BU VAAT GELİŞTİRİLEMEDİ
“İktidar da değişim duygusuna hitap edebilir” ifadesini doğrulayacak bazı tezahürler oldu. Mesela, 18-24 yaş arası seçmende AK Parti’ye eğilim, önceki seçimlere ve önceki yıllardaki araştırma sonuçlarına göre arttı. Bu durumu araştırmalarda ve yüz yüze görüşmelerimde gördüm. Gençleri, Recep Tayyip Erdoğan tercihine yönlendiren faktörler arasında yüksek öğrenim kredi faizlerinin silinmesi ve mevcut öğrenim bursu-kredi miktarlarının artması, savunma sanayi çalışmaları, teknoloji alanındaki atılımlar, uzay projeleri, İHA, SİHA, TEKNOFEST, TCG Anadolu sayılabilir. Bir anlamda, Erdoğan ve Cumhur İttifakı “teknoloji” üzerinden gençlerin değişim beklentilerini belli ölçülerde karşıladı. Diyebilirim ki, Erdoğan, son yıllarda gençlerden en çok oyu bu seçimde aldı.
Tabii, eskiden çoğunlukla laik, seküler, sosyalist, solcu seçmenden oy alan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu seçimlerde, Saadet’in desteğinin yanı sıra HDP’nin merkezinde yer aldığı ittifakın aday çıkarmayıp kendisini desteklemesi nedeniyle, daha heterojen bir seçmenin desteğini kazandı ama bunlar Erdoğan’ın önüne geçmesi için yetmedi.
Değişim her zaman caziptir, gereklidir de ama yine toplumun bazı sabitleri yani değişmezleri vardır. Güven duygusu, istikrar ihtiyacı, terör ve kaos karşıtlığı, inanç ve kimlik bunlardandır. Bu seçimde, toplumun terör karşısındaki duyarlılığı seçim boyunca sürekli yükseldi. Bunda, “Erdoğan yeniliyor, gidiyor” inancının oluşturduğu özgüvenle FETÖ ve PKK mensuplarının yaptıkları paylaşımlar ve kampanyalar da önemli rol oynadı.
Ayrıca CHP’li bazı yazarlar, sanatçılar, siyasetçiler ve fenomenlerin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’ye yönelik gerçekleştirdikleri FETÖ ve PKK destekli kumpasçı kampanyaların da, birlikte yaşam ve helalleşme bahsinde CHP’ye olan güveni eksilttiğini düşünüyorum.
Şunu diyebilirim ki, CHP, seçim sürecine değişim vaadiyle girdi ama bu vaat geliştirilemedi, zamanla hesaplaşmacı ve statükocu bir tarz ortaya çıktı.
Recep Tayyip Erdoğan ise seçim sürecine çekingen başladı, memurların kadroya geçirilmesi, EYT sorunun çözülmesi, kentsel yenileme desteği, yerli doğalgaz üretimi, doğal gaz fatura indirimleri, deprem konutlarının teslimine başlanması, savunma sanayi ve dijital üretime dönük atılımlar ile hem ekonomik sorunu seçmen gözünde öteledi hem de hem de terör karşıtlığı ve istikrar beklentisine hitap etti, bir ölçüde de değişimlere kapı araladı.
Parlamento seçimlerine ilişkin oluşan tabloyu siz genel olarak nasıl okuyorsunuz? İktidar ve Cumhur ittifakının meclis çoğunluğunu sağlamasında ve muhalefetin gerekli başarıyı yakalayamamasında hangi dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
SEÇİMİN EN SÜRPRİZ SONUCUNU YENİDEN REFAH PARTİSİ’NDE GÖRÜYORUZ
AK Parti’ye kırgın ve kızgın seçmen MHP, BBP, YRP’ye yönelerek, oyunu olabildiğince ittifak içerisinde tuttu. Böylece AK Parti’nin oyu düşse bile bu oylar Cumhur İttifakının diğer partilerine yöneldiği için TBMM’de yine çoğunluğu yakaladı.
CHP ise daha yüksek oy alabilecekken Millet İttifakına dâhil ettiği partilerin oy getirisinin düşük kalması ve tartışmalı adaylar sebebiyle istediği oy artışını yakalayamadı. 2018’de yüzde %22,65 oy alan CHP, 2023’de 6’lı masa ile yüzde 25,33 oy aldı. Artış yüzde 2,68’de kaldı. Bu artışta kendi oy artışı da var, ayrıca Saadet, Deva, Gelecek, Demokrat Parti’nin getirisi de var.
HDP’ye de değinmek gerekir. HDP’nin de oy kaybı oldu. TİP’in ittifak içinde kendi logosuyla seçime girmesi bunun temel nedenidir. Ayrıca, CHP’nin güçlenerek iktidar ihtimalini artırmasına bağlı olarak HDP’den CHP’ye seçmen geçişi de oldu.
Milletvekilliği seçiminin en sürpriz sonucunu Yeniden Refah Partisi’nde görüyoruz. Saadet’in Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi ve CHP’nin listelerinden seçime girmesi kararı ve kırgın iktidar oylarının kendine yönelmesiyle birlikte YRP’deki yükseliş anketlere yansımıştı. Seçim sonucu anketlere yansıyandan daha yüksek çıktı. YRP yüzde 2,82 oy ile 5 milletvekilliği çıkardı. TİP ise yüzde 1,73 ile 4 vekillik çıkardı. TİP’in oy matematiği de başarılı. MHP ise İYİ Parti’nin üstünde oy alarak psikolojik üstünlük yakaladı.
Belki de Muharrem İnce’nin dediği gibi CHP, Memleket Partisi, İyi Parti şeklinde liste merkezli bir ittifak oluşsaydı sanıyorum daha çok vekil çıkarılırdı.
2023 seçimleriyle oluşan meclis hem renkli, hem de temsil gücü yüksek. 600 milletvekili bunun kıymetini bilmeli, bu çeşitliliği demokratik biçimde tezahür ettirmeli, birlikte yaşama ve yasamanın iyi örneklerini göstermelidir. Tabii, yeni TBMM bazı yönleriyle de ilginç. Mesela Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan TBMM’de partilerinin başlarında olamayacak, Erbakan ve Bahçeli ise TBMM’de olacaklar. Ayrıca HDP’nin 61 milletvekilinin yanı sıra HÜDAPAR’lı 4 milletvekili de TBMM’de yer alıyor.
Kamuoyu araştırma(cı)ları, danışmanlık ve anket firmalarının seçim öncesi analizleri ve öngörülerini, sonuçlanan tablo ile mukayese edecek olursanız, araştırma ve kamuoyu şirketlerinin seçim karnesine dair değerlendirmeniz nedir?
ANKETLER VE ARAŞTIRMALAR, SONUÇ ÖĞRENMEK YERİNE SÜRECİ VE DEĞİŞİMİ ANLAMAK AMACIYLA YAPILMALIDIR
KONDA, ORC, MAK, Metropoll, Avrasya, ArtıBir, Yöneylem gibi firmaların yayınladıkları anketler seçim sonuçlarının çok uzağında kaldı. Ancak ARGETUS, GENAR, ADA, Aredasurvey, Optimar, Betimar, SONAR gibi firmalar ise az farklarla sonuçları doğru öngördüler. ARGETUS adına ayrıca şunu söylemek isterim: Anketler ve araştırmalar, sonuç öğrenmek yerine süreci ve değişimi anlamak amacıyla yapılmalıdır. Hem 2018’de hem 2023’te sonucu en iyi bilenler arasında olan ARGETUS’un danışmanı olarak sonuç değil süreç diyorum ısrarla.
Sonuç öğrenmek için bu kadar para harcanmaz, iyi gözlem yaparak sonucu kestirebilirsin. Bu anlayışımıza uygun olarak, 14 Mayıs 2023 sürecinde, sonuç grafiklerinden önce doğrudan siyasi eğilimler ve parti tercihinin yanı sıra destekleyici sorulardan elde ettiğimiz bulgularla sürecin anlaşılmasına dönük analizlerimizi paylaştık. Ülkemizde araştırma disiplini gelişti, şartları doğru okuyan ve prensiplerinde ısrar eden araştırmacılar hem süreci ve değişimi doğru okurlar hem de sürecin bir parçası olan sonucu öngörürler. Tabii, şunu da söylemeliyim.
2018 seçiminden sonra ilk defa oy kullanacak 5-6 milyon seçmenin varlığı, geçen seçimde olan ve bu seçimde olmayan partiler ve ittifaklar, önceki seçimin üzerinden 4-5 yılın geçmiş olması, örneklem yapısında zorlukların yaşanmasına yol açtı. Bu zorluk, 2023 seçimlerinde bütün araştırma şirketlerinin handikapıydı. Bu zorluğu ancak objektiflik, araştırma tecrübesi ve sahada doğru gözlemle aşabilirsiniz. Biz öyle yaptık. Tabii, araştırma sonuçlarında hata payları öngörülenden yüksek çıkan şirketlerin tek gerekçesi bu da değildir, başka sorunlar da olabilir.
“MUHALEFETİN YAPTIĞI TEMEL HATA, ERDOĞAN’A YÖNELİK RAHATSIZLIĞIN MUHALEFETİ DESTEKLEMEYE YOL AÇACAĞI VARSAYIMI OLDU”
DOÇ. DR. HATEM ETE-ANKARA ENSTİTÜSÜ DİREKTÖRÜ
Cumhurbaşkanlığı seçimi bilindiği gibi ikinci tura kaldı. Muhalefetin değişim ve umut rüzgârıyla seçimi ilk turda bitireceği ya da dip dalgayla büyük bir fark atacağı öngörülüyordu. Erdoğan’ın önde bitirmesi muhalefette şok etkisi oluşturdu. Pandemi, depremin etkisi, ekonomik kriz, iktidarın yıpranmışlığı vs gibi gerekçeler ileri sürülüyordu. Tüm bu parametrelere rağmen Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan veya Cumhur İttifakının önde bitirmesini nasıl okumak gerekir? Bu sonucun oluşmasında etkileyici ve belirleyici dinamikler neler oldu sizce?
Erdoğan’ın iktidar ve yönetim tarzının, söylem ve politikalarının seçmen desteğinde azalmaya yol açtığı biliniyordu. Bu farkındalık hem muhalefeti hem de seçmenlerini seçimler konusunda umutlandırmıştı.
Burada, muhalefetin yaptığı temel hata, Erdoğan’a yönelik rahatsızlığın muhalefeti desteklemeye yol açacağı varsayımı oldu. Muhalefet, seçmenin Erdoğan’dan rahatsız da olsa oy vereceği adrese güven duyma ihtiyacında olacağını bu nedenle de Erdoğan’dan rahatsız seçmenin kendisine yönelik endişelerini gidermesi gerektiğini hesaba katmadı. Aday belirlerken de, söylem inşa ederken de, politika geliştirirken de, kampanya yürütürken de bu varsayımdan, Erdoğan’dan rahatsız kitlenin kaçınılmaz olarak geleceği varsayımından hareket etti.
Muhalefet Erdoğan’dan rahatsız olan seçmeni tatmin edecek bir söylem ve kampanya geliştirmeye muvaffak olmadığı gibi kampanya sürecinde de Erdoğan’ın dile getirdiği ve seçmende karşılık bulabileceği öngörülebilecek belli başlı eleştirilerle yüzleşip tatmin edici karşılıklar üretmek yerine görmezden gelmeyi tercih etti. HDP desteğinin üreteceği muhtemel maliyetler, farklı görüşlere sahip siyasi bileşenlerin yönetimde istikrarı zedeleyebileceği endişesi, muhafazakâr-dindar kesimlerin endişeleri, dış politika öncelikleri gibi bir çok başlıkla ilgili dile getirilen eleştiri, itham ve kaygılara teskin edici cevaplar geliştirilmedi. Kılıçdaroğlu kampanyası söylemini, bu itham ve endişelerin toplumda ciddi bir karşılık üretmeyeceğini varsayarak geliştirdi.
Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın seçimlerin sürpriz ve sonuç belirleyici aktörlerine dönüşmelerini, seçmenin muhalefetin bu kurgusuna yönelik itirazı olarak okumak mümkün.
Kılıçdaroğlu kampanyası, seçim sonucunu etkileyebilecek oranda bir seçmenin önce İnce’ye ardından da Oğan’a yöneldiğini gördüğü halde, bu seçmeni çekebilecek bir söylem değişikliğine yönelmedi. Bu seçmenin seçim günü kendiliğinden Kılıçdaroğlu lehine eriyebileceğini varsaydı.
Son olarak, Erdoğan ekseni belli bir strateji doğrultusunda hareket edip mesajını birkaç etkili başlığa yoğunlaşmayla sınırlarken, Kılıçdaroğlu dağınık bir strateji, daha doğrusu stratejisi açık ve belirgin olmayan bir taktikler demeti üzerinden hareket ederek, kampanya boyunca birçok tekil başlık üzerinden dağınık mesajlar verdi.
Seçmen seçim sürecinde birçok tekil dinamiği zihninde başat bir duyguya dönüştürerek kararını netleştirir. Bu seçimin başat duygusunun, güven, istikrar ve güvenlik olduğunu düşünüyorum. Kılıçdaroğlu kampanyası bu duyguların adresi olamadığı için seçmen Erdoğan’a yöneldi.
Bu çerçevede, bu seçimin en önemli sürpriz çıktısının milliyetçiliğin yükselmesi olduğuna yönelik anlatıya katılmadığımı da ifade edeyim. Milliyetçilik bir süredir, siyasal söylem ve politikaları etkilediği ölçüde toplumsal karşılığını da yükseltti. Ancak seçim sonuçları üzerinden bakıldığında, matematiksel olarak, 2018 seçimlerinden bu yana artan bir milliyetçilik söz konusu değil.
Seçmenin Erdoğan’a yönelmesini milliyetçilikten öte istikrar, güven ve güvenlik kaygılarıyla ilişkilendirmek daha doğru olur. Milliyetçilik bu dinamiklerle birlikte belli bir işlev görmüştür.
Parlamento seçimlerine ilişkin oluşan tabloyu siz genel olarak nasıl okuyorsunuz? İktidar ve Cumhur ittifakının meclis çoğunluğunu sağlamasında ve muhalefetin gerekli başarıyı yakalayamamasında hangi dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI, BU SEÇİMLERDE EN FAZLA ZARAR GÖREN YAPI OLDU
Türkiye’de siyasi parti aidiyeti oldukça güçlüdür. Bu aidiyet tonu merkez partilerde daha zayıf, kimlik partilerinde daha güçlüdür. Bizdeki merkez partiler de esasında kimlik partisi reflekslerine sahipler. Düne kadar tek merkez parti AK Parti iken, bu seçimlerde AK Parti’deki merkez niteliği kimlik lehine daralırken, CHP merkez partisi refleksleriyle hareket etti.
Türkiye’deki seçmen hareketliliği ile ilgili akılda tutmamız gereken bir diğer dinamik, ittifak yapıları dolayısıyla son yıllarda hareketliliğin ittifaklar içinde yaşandığı gerçeğidir. İttifak yapıları ve seçmenin ittifak içi hareketliliği tercih değişikliklerini arttırıyor. Başka bir deyişle, seçmen eskiye nazaran daha fazla hareketlilik içerisinde ama bu hareketlilik ittifak yapıları içerisinde yaşanıyor. Bu da temelde, kutuplaşma ile ilgili ama daha da önemlisi, seçmenin eskiden parti aidiyetlerine yüklediği işlevi ittifak aidiyetine yükleyerek vicdan rahatlığı içerisinde kendi partisine mesaj verme imkânı bulmasıyla ilişkili.
Bu çerçevede, ittifak içindeki partiler arasında yaşanan hareketliliği kalıcı görmemek gerekir. Bir kısmı stratejik oy güdüsüyle şekilleniyor, bir kısmı da eski partisine mesaj anlamı taşıyor. AK Parti küçülürken, MHP ve YRP’nin yükselişini böyle açıklamak mümkün. AK Parti seçmeni partisine yönelik rahatsızlığı, partisinin öncüsü olduğu ittifak içinde kalarak, ittifak bünyesindeki diğer iki partiye yönelerek ifade etmeyi tercih etti.
Saadet, Gelecek, DEVA gibi AK Parti’den ayrılmaya hazır seçmen grubuna adres olabilecek partilerin pusulada müstakil olarak yer almayışları, CHP listesinden seçimlere girmeleri de MHP ve YRP’ye avantaj sağladı.
Millet İttifakının oy oranını, seçmenin İttifak yapılanmasına, adaylık kararına ve kampanyasına, milletvekili listelerinde hayata geçirilen formüle yönelik bir cevap/tepki olarak okumak mümkün.
Emek ve Özgürlük İttifakı bu seçimlerde en fazla zarar gören yapı oldu. Biz bu sonucu seçimlerden önce de öngörmüştük. TİP’in ayrı liste kararı, HDP’nin Kılıçdaroğlu’na yönelik erken ve edilgen irade devri, seçim barajının yüzde 7’ye düşmesi ve HDP’nin siyasal anlamının zayıflaması gibi birçok dinamik HDP’nin yüzde 10’un altına düşmesine yol açtı.
Kamuoyu araştırma(cı)ları, danışmanlık ve anket firmalarının seçim öncesi analizleri ve öngörülerini, sonuçlanan tablo ile mukayese edecek olursanız, araştırma ve kamuoyu şirketlerinin seçim karnesine dair değerlendirmeniz nedir?
PANORAMATR OLARAK, BU SEÇİMİN BİR “SANDIK BAŞI” SEÇİMİ NİTELİĞİNE KAVUŞTUĞUNU SÖYLÜYORDUK
Türkiye’de çok sayıda kamuoyu araştırma şirketi var. Dolayısıyla genelleyici bir yargıda bulunmamak daha doğru olur. Ancak hem dünyada hem de Türkiye’de kamuoyu araştırmalarının sahayı yansıtma kapasitesi ve seçimleri öngörme oranları arttı. Bu çerçevede, araştırmalara şunu göremedi, bunu yanlış gördü gibi genellemeler yapmaktan uzak durmak gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca, bu seçimlerin daha önceki seçimlerden önemli bir farklılığı vardı. Siyaset seçmeni zorlayabilecek çok riskli kararlar aldı. İktidar bloku da muhalefet bloku da eşyanın tabiatını zorlayan, siyasetin normal akışını bozan çok riskli kararlar aldı. Seçmen bu kararlara tepki gösterdi. PANORAMATR olarak, biz bu tepkileri kampanya süresince gerçekleştirdiğimiz araştırmalarda görüp abonelerimize raporladık.
Dolayısıyla bu seçimin bir “sandık başı” seçimi niteliğine kavuştuğunu biliyor ve söylüyorduk. Bu çerçevede, siyasi parti aidiyeti daha stabil olduğu için siyasi partilerin oy oranı ile ilgili bulgularımız seçim sonuçlarıyla neredeyse birebir örtüşüyor. Burada herhangi bir sürpriz yaşamadık. Hata payı içerisinde görülebilecek farklılıklar dışında partilerin oy oranını doğru öngördük.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Oğan’ın oy oranını doğru bulurken, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun oy oranında hata payı içerisinde değerlendirilebilecek sapmalarımız oldu. Bunun da temelde, kararsız seçmenin sandık başında Erdoğan lehine karar değiştirmesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum.