Tarih: 30.05.2020 04:22

1453’te Aldınız ama Hala Yerleşemediniz!

Facebook Twitter Linked-in

 

3 yıl önce yazdığım makaleden alıntı ile başlayayım...

“Yurtdışından bir misafirimiz gelmişti ‘bu güzel kenti 1453'te aldınız ama hala yerleşemediniz’ demişti. 

İstanbul devasa bir inşaat alanı dev bir şantiye haline geldi. Öyle çarpık ölçüsüz nizamsız bir yapılanma ki, göze hoş gelmesi mümkün değil. 

Gökdelen deryası. Cami silüetini, minarelerini gölgeleyen bir hal. Tarihten uzak, tarihi dokuya düşman yapılaşma, aldı başını gidiyor. Tarihi doku tahrip olduğu için de geçmişle bağınız da törpüleniyor traşlanmış oluyor. Kökleri derin olan ama geleneği tasfiye ederek büyümeye çalışan İstanbul'un, bu son hali bana ve bir çok İstanbul muhibine ızdırap veriyor. Üst üste dip dibe binalar rezidanslar apartmanlar. Kendi gölgelerinde bile soluklanamıyor insan. Çünkü orada bile bina var. 

İstanbul eskiden mütevazi ve tevazunun içinde bir görkeme sahipti. Son çeyrek asırda şekil değiştirdi. Görkemi insanı ezen bir haşmete büründü. 

"Bir şehrin, şehir sınavından geçmesi için 1000 yılı devirmesi lazım" der tarihçiler. İstanbul öyle bir şehir hatta medeniyet. "Yaşadığı şehri keşfeden aslında kendini keşfeder" demiş eskiler.

Her şehrin kendine göre bir görkemi vardır. Medine'nin, Beyrut'un, Şam’ın, Halep’in, Roma'nın, Londra'nın, New York'un, Marakeş'in, Berlin'in, Bağdat'ın, Moskova'nın, Saint Petersburg'un, Kahire'nin kendince bir görkemi vardır. İstanbul'un da mütevazi bir cemâli, silueti şekli şemali vardı. Göze de gönle de ruha da ferahlık veren bir tevazu abidesiydi. 

Tarihi yarımada da Sultan Ahmed'i, Süleymaniye’yi, Ayasofya’yı ezen her görüntü İstanbul’a hançerdir, küfürdür, kalbe saplanan bıçaktır, kurşundur, zulümdür.

İstanbul'un topografyası artık bu sıkleti kaldıramıyor. 

İstanbul sadelik ve derinliği bütünleştiren bir yapıda kalmalı. Baktıkça tarihe akmalısınız. Tekrar be tekrar bakmak istemelisiniz. Uyumsuz olmayan bir mimari gelişim var ve bu bizi çok geçmeden boğacak bir hal alacaktır. Bu kent doğasından yeterince uzaklaştı.

Şehir sizi yürümeye davet etmeli. Koşarak kaçırıyorsa kendinden ya da eve hapsediyorsa, tükenmişlik yaşıyordur. Dolayısıyla bizede yaşatacaktır bu hazin hali...

Gelelim makalenin sadedine. 29 Mayıs’ı kutlama şekline itirazım var. Tarihi yapılar üzerinde sinevizyon gösterisi yapılabilir. Işıklı ve su görselli etkinlikler çok daha kolaydır. Mehteran da dahil olmak üzere çeşitli konserler verilebilir. Fakat 1453’tekinin benzeri seslere ihtiyaç yoktur. Top tüfek havai fişek. Çevreye son derece zararlı ve çağ dışı bir kutlama türü. Bu tarz kutlamalar banallaştı artık. Bu kutlama tarzından vazgeçmemiz lazım. Yaşlı insanımızı ya da küçük çocukları, bununla beraber canlı canlı hayvanları korkutmaya ve korkudan bu hayvanların ölmesine neden olunmamalı. Kuşlar, martılar, kediler, köpekler bu tür gürültülerde kaç canlı ölmüştür Allahu alem....


Bir itirazım daha var. Pandemi nedeniyle belediye mali açıdan zaten sıkıntıda. İktidar partisinden olunca borçlanma mümkünken (Ali Tevfik Göksu örneği), İBB Millet ittifakının yönetiminde olduğundan borçlanma talebi de reddedilmişken, bütçenin bu tarz kutlamalara harcanması israftır. Vakit şov zamanı değil, millet evde kumanya, askıda fatura derdindedir.

VEYSİ DÜNDAR




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —