Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

12 Eylül Darbesinin Esas Sebebi…

12 Eylül ve tüm darbelere dair muhasebe yapmak ve halen var olan darbe düşüncesini ıskartaya çıkaracak yeni bir dil, yeni bir söylem, yeni bir anlayış ve kavrayış artık kendini apaçık bir şekilde hissettirmektedir.

12 Eylül Darbesinin  Esas Sebebi…

Sait Alioğlu Yazdı;

Sakil bir gelenek olup yapıla gelen darbelerin; modernlisi, postmodernlisi, e-muhtıralısı vb. mevcut iktidar koltuğunda hangi partinin oturup oturmadığına bakılmaksızın, “devleti” halkın yararına olacak işlerden, üstlenmesi gereken görev(ler)den alıkoymak için “zinde güç” olarak tavsif edilen asker aracılığıyla yapıldığı bilinmektedir.

Bu iş, dün böyleydi, bugün ise, yine derin mahfiller tarafından, askerin işinin, aynen dün gibi devam etmesi istenmekte ve ona göre senaryolar yazılıp çizilmektedir. Bugünlerde yaşadığımız “teğmenler hadisesi” aynen o mantığa göre bir işleve tabi tutulmak istenmektedir. Tutar mı, tutmaz mı; bunu yaşayıp göreceğiz…

Halk arasında, Hz. Muhammed’in(s) iletmiş olduğu pâk mesaj açısından “Muhammed dini eşkere(aşikâr, aleni, apaçık) gerek” diye bir deyim var.

Yani, eğriye eğri, doğruya doğru. Kısacası; “eğri oturalım, doğru konuşalım” demektir bu…

Bizde, 12 Eylül askeri darbesi üzerinden darbeleri söz konusu edecek isek, yapılan bu darbelerin, derininden açığına Kemalist oligarşi ile onun –bazı açılardan farklılıkları olsa da- liberal küresel güçlerin (Siyonist sermaye ve ABD) iş tutması sonucu yapıldığını belirtmemiz gerekir ki, kimse kimseyi kandırmasın…

Dünya tarihi, birçok konu ile birlikte, aynı zamanda, insan teki var olduğu ve akabinde “birlikte yaşama adına” oluşan toplumların yönetilmesi mes’elesi çoğu kez, zor yollar kullanılarak ve “yönetimde olmayı bazı kriterler açısından asla hak etmeyen” güçlerin, darbe yoluyla iktidarları ele geçirdiklerine dair bilgiler tarihidir de aynı zamanda…

Klasik dönemlerde kalmış olan darbeler, modern çağda şekil ve mahiyet değişirmiş olup dönemin dili ve araçları kullanılarak öncekilerden farklı olagelmiştir.

Bizde de, klasik dönemlerde vuku bulan “saray için darbeleri”nden sonra, 1878 Çırağan baskını ile başlayan yeni dönem darbeciliği, 1908’de, İTC’nin yapmış olduğu “İttihadçı darbe” daha sonra, birçok çevre açısından darbe olarak görülmeyecek olsa da 1. Meclis’in kapatılması da, sonuç itibarıyla  darbe olarak değerlendirilebilir.

Daha sonra, Kemalizm’in toplum nezdinde irtifa kaybettiği savıyla, Menderes hükümetine karşı tertiplenen 27 Mayıs darbesinden tam yirmi yıl sonra, bu kez, 12 Eylül darbesi; yine devletin sözde “terör olayları üzerinden” toplum nezdinde irtifa kaybettiği savıyla gerçekleştirilmişti.

Gerekçe ise bambaşka idi. Her zaman olduğu gibi, o zamanda da, Siyonist sermaye ile bağlantılı olup “liberalist politikalarla” kendine alan açan küresel kapitalist sistem, Türkiye’yi eskisinden daha fazla olarak kendi sömürü düzeni/çarkı içerisinde görmek istiyordu.

İşte, bu temel sebep içre, 12 Eylül darbesi, içerideki “küreselci” yardakçılar tarafından gerçekleştirilmiş oldu.

O zaman dahi, “bu darbenin hangi ideolojik gruba yönelik olarak yapıldığı” savına bakıldığında, her ideolojik blok kendini mağdur gösterip, karşıtlarını darbecilerle iş tutanlar olarak tanımlayıp suçlamaya çalışıyordu.

Bu, bir kör döğüş idi aslında.

Esas maksada bakılacak olsa, 12 Eylül’e ramak kala iktidarda bulunan Süleyman Demirel’in “ekonomiden sorumlu danışmanı” sıfatıyla iktidara, kendi alanında yol gösterme sadedinde bulunan “liberal teknokrat” Özal’ın, darbe sonrası ilk kurulan “sivil” hükümetin başı olması bir tesadüf müydü? Bizce hayır!

Darbe öncesi, onun çalışmaları ile darbe sonrasında ülkenin eskisine nazaran küresel sisteme daha çok adapte olması adına yapılan fizibilite çalışmaları dikkate alındığında, Özal’ın, var olan misyonu da kendiliğinden ortaya çıkmış olacaktır.

Bu darbe yapıldığında ABD’de “bizim çocuklar başardı” yollu ifadeler, aslında darbenin kim tarafından ve nasıl yapıldığından ziyade, ne için, kim adına ve “neden” yapıldığı önem kazanmaktadır.

O süreçte, sözde “hantal devlet” alabildiğine işlevselleştirildi ki, devletin halk nezdinde “sosyal devlet” olduğunun işareti sayılan kamucu anlayış, hantal addedilen ve gözden düşürülen KİT’ler’in ha bire özelleştirilmesi; onların yok pahasına oligarşi ile birlikte iş tutacak olan yerel iktisadi güçlere ve küresel(yabancı) sermayeye peşkeş çekilmesi söz konusu oldu.

O dönemde, devletin ve bir açıdan da halkın malı sayılan ve önemli oranda bütçe ile birlikte topluma maddi güç katan iktisadi kuruluşların akıbeti, özelleştirmenin de mantığına işaret ediyordu. 

Ki, 1986’da; dünyada ilk özelleştirme İngiltere’de(Birleşik Krallık/UK) “demir leydi” lakaplı Muhafazakâr Partili Başbakan Margaret Thatcher’in döneminde, ülkeye en çok gelir getiren demir yollarının özelleştirme işi, dünyada olduğu üzere, bize de işaret etmemiz gereken o mantık üzerinden örnek olmuştu!

Dünya genelinde İlk özelleştirmenin, sanayi devriminin başladığı ve buna bağlı olarak kapitalist sistemi bize hediye eden bir ülkede gerçekleştirilmiş olması, tesadüfi olmaktan ziyade, bilinç altımıza ve zihnimize yönelik, çerçeveyi dağıtacak koca ve kallavi bir algı operasyonu olsa gerek…

İnsanlık hayatı en ince ayrıntılarına kadar incelendiğinde; kültürden dine vs. olan birçok olayın, oluşan olgunun temelinde, birçok doneden ziyade esaslı olarak egemenlik ve onun maddi dayanağı olan ekonomik sebepleri sayabiliriz.

İlk modern darbe olan Çırağan baskını ile başlayan darbeler silsilesinde; toplumun aydınlanma felsefesi eşliğinde modern/seküler bir anlayış içre değişmesi öngörülürken, 12 Eylül darbesinde, bunlara bağlı olarak, ülkenin toplum ile birlikte küresel sermayeye “kul-köle” edilmesi de eklenmiş oldu.

Onun dışında kalan darbeler, bu Müslüman halkın birçok değerinin yok olmasına ve onları törpülenip değişmesine ve insanının da dönüşmesine etki etmişti.

Kısacası, her darbe, “kendi bütünlüğü içerisinde” ideolojik/paradigmatik bir zorbalığa dayandığından dolayı; darbeler kişisel ve toplumsal değer yitimi demekti.

12 Eylül darbesini nasıl hatırlarsınız denildiğinde; tedavülde bulunan Kemalist zorbalık, “sözde” sosyal hukuk devleti, buna bağlı olarak karma ekonomi densizliği, “kendi yağında kavrulmak”la birlikte, sözde “bir koyup, birden çok kazanacağız” diye bize ahkâm kesen Özalizm ideolojisi üzerinden küresel sermayeye ve dolayısıyla sömürüye alabildiğine açık hale geldiğimizi, getirildiğimizi hatırlayacağız…

Bununla birlikte, modern anlayışa rahmet okutacak olan post modern anlayış ve post truht(hakikatsizlik çağı) durum da işin cabası.

Aynı zamanda, sözde Özalizmin açtığı yoldan ilerleyen muhafazakâr bloğun yirmi küsur yıllık iktidarını da 12 Eylül’ün “bize bıraktığı miras” üzerinden okuyabiliriz.

Bu durum öyle ise, sol bloğun, 12 Eylül darbesinin “kimin adına yapıldığına dair” savı havada mı kalır, yoksa doğru bir temele mi oturur;  bununda ele alınması gerekir. Devri kapandı mı, kapanmadı mı; bilmeyiz, ama askerî darbe geleneği yerini “sivil vesayet içre” yol ve yöntemlere bırakmış gibi…

12 Eylül ve tüm darbelere dair muhasebe yapmak ve halen var olan darbe düşüncesini ıskartaya çıkaracak yeni bir dil, yeni bir söylem, yeni bir anlayış ve kavrayış artık kendini apaçık bir şekilde hissettirmektedir.

Haydi bismillah… 



Anahtar Kelimeler: Eylül Darbesinin Sebebi…

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER