Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk geçenlerde katıldığı bir televizyon programında açıklamalarda bulundu. Manşete çıkan cümlesi ise ?12 yıl zorunlu eğitim çok fazla? cümlesi oldu. Bu cümle sadece manşete çekilmekle kalmadı görebildiğim kadarıyla sosyal medya mecralarında da heyecan oluşturdu. Herkes Sayın Bakanın tespitinin doğruluğundan, isabetinden, haklılığından dem vurdu.
Normal şartlarda benim gibi birisinin bundan hoşnut olması lazım. Zira 10 yılı aşkın bir süredir eğitim üzerine yazılar yazan birisiyim. Eğitim kolunda faaliyet gösteren bir kurumsal yapının yöneticisiyim. Türkiye´de üniversitelerden STK´lara, medyadan yayıncılara kadar geniş bir sahada konunun sahipsizliğini yıllardır gözlemliyorum. Ben ve birkaç yazar dışında zorunlu eğitimi kafaya takmışçasına konu edinen kimseyi görmedim bugüne kadar. Zorunlu eğitime hayır dediğimizde sağcısından solcusuna, Kemalist´inden dindarına aldığımız karşılık bir çift tuhaf bakıştan başka bir şey değildi bugüne kadar. Türkiye´de bu görüşü dillendirilenlerin kimse yüzüne bakmadı, bakan da tuhaf tuhaf baktı!
Şimdi, Sayın Bakanın cümlesi tüm kamuoyunda ani bir etkiyle genel kabul görecek mertebeye yükseliyor. Hem de bir anda! Buna sevinmeli miyim acaba? Esasında, evet. Zorunlu eğitimin tartışmaya açılması beni hoşnut eder. Bu tartışmanın da bir tarafı olurum seve seve...
Ancak!
Bir nokta var ki söylenen sözlerden de öne çıkan konudan da daha önemli.
Onun için önce şu soruları sormamız icap ediyor:
Cümlenin manşet değeri kazanması zorunlu eğitime ilişkin toplumda beliren bir infiali dile getiriyor olması mıydı?
Bugüne kadar tartışıla tartışıla kıvama gelmiş bir konunun tam da kendine ses ararken bir sese kavuşmuş olması mıydı?
Bunların hiçbirisi değildi!
Cümleye manşet değeri kazandıran husus cümleyi sarf eden kişinin Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk olmasıydı. İşin ilginç yanı Sayın Bakanın bu açıklamasının ardından herkesin büyük bir coşkuyla zorunlu eğitimin fenalığına dair paylaşım üstüne paylaşımda bulunmasıydı.
Sanırsınız ki millet meydanlardaymış aslında!
Bir devrimin eli kulağındaymış da haberimiz yokmuş!
Bence söylenen sözlerden daha önemli olan nokta işte tam burası!
Nasıl bir kamuoyu olduk böyle?
Memleketin kaderine ilişkin sözler sarf ediliyor. Kararlar alınıyor. Ciddiyet, burada aranmayacaksa nerede aranacak? Dikkat, burada belirmeyecekse nerede belirecek?
Ne söylense, ne denilse hazırda bekleyen bir onama mekanizması var.
-Eğitimin süresini 12 yıla çıkardık?
-Yaşa, varol!
-12 yıl eğitim süresi çok fazla?
-Yaşa, varol!
Bir şey söyleniyor, tamam. Tam aksi bir şey söyleniyor, ona da tamam. Bir şey söyleniyor ama gereği yapılmıyor, tamam. Bir şey yapılıyor ama hiçbir şey söylenmiyor, ona da tamam!
Kimse kusura bakmasın ama; kamuoyu olarak bu halimiz felaketin en büyüğü!
Sorun çözme pratiğimiz sıkıntılı
Öte yandan kurumlarımızın durumu da kamuoyundan farklı değil maalesef. Ömer Dinçer döneminde zorunlu eğitimin süresi 4+4+4 formülü ile 12 yıla çıkarıldı. O günlerde Bakanlık, bürokratlar, medya mensupları harıl harıl OECD ülkelerinden örnekler getiriyorlardı önümüze. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasının gerekliliğini anlatıyorlardı. Dolayısıyla dünkü 12 yıla çıkarma girişimiz ile bugün çok fazla diyerek düşürme teklifimiz arasında hiçbir nitelik farkı yok.
Çünkü kararımıza mesnet teşkil edecek bir arayışımız yok, bir kurumsal yaklaşımımız yok. Ne konuşuyorduk, şimdi ne diyoruz; mukayese yapmak, yakın geçmişi hatırlamak söz konusu edildiğinde 3-5 yıllık süre hafızamız için çok uzun.
Bu sorun çözme pratiğiniz ile dünyanın en doğru kararını bile alsanız bir mesafe alabilmeniz mümkün değil!
MEB bir aydınlanmamı yaşadı?
MEB Sayın Bakanın dile getirdiği zorunlu eğitim ile ilgili nasıl bir tavır içindeydi bugüne kadar. Hangi çalıştayında hangi kongresinde hangi panelinde bu sancısını dile getirmiş ya da dile getirenleri dinlemiş?
Bugüne kadar yayınladığı hangi belgede bu konuyu düşündüğüne dair bir işaret vermiş bize?
Daha geçenlerde açıklanan 2023 Eğitimde Vizyon Belgesi´nde bir satır da olsa bu konuya değinilmiş mi?
***
Memleket için en kötüsü; yanlış yapmak değil!
Memleket için en kötüsü; doğru olanı yapmamak da değil!
Memleket için en kötüsü; ?yapıyormuş gibi yapmak´!
Doğruyu er geç buluruz, ne var ki istikrarla sürdürdüğümüz yanlışa doğruyu payanda kılarsak o doğruyu bir gün tam da yeri gelmişken yerinde bulamayız! Doğruyu yanlışın içinde tüketmenin en acı maliyetidir bu.
Onun için ciddiyeti kuşanana kadar bence hiçbir doğruyu ağzımıza bile almamalıyız. Yarın gündemimize alacağımız içi boşaltılmamış bir doğru, bir ihtimal olarak kalabilsin diye!