10 Kasım ve Kemalizm Tartışmaları

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz, AK Parti iktidarının, özellikle de otoriterleşme trendine girdiği bu ?son´ dönemine denk düşen vasatta, kendi açısından hiçbir zaman, ama ?dostları ve karşıtları açısından´ söylemek gerekirse ?İslamcı´ olduğu tezine zıt bir or

10 Kasım ve Kemalizm Tartışmaları

10 Kasım törenleri, bir yandan Kemalizm´in ne olduğu, çeşitli ideolojik görüşler tarafından nasıl sistemleştirildiği, diğer yandan muhafazakâr-İslamcılar ile Kemalizm arasındaki ilişkiler yeniden tartışılmaya başlandı.

Özellikle AK Parti´nin iktidarı dönemi Kemalizm konusunda yeni soruları gündeme getirdi.
1. İslamcılar Kemalistleşti mi, Bu konuda tahmin edilemez şekilde süratli bir uyum mu gösterdiler? Dahası İslamcı siyasetin vardığı eşik Kemalizm midir?
2. İslamcılar Kemalizm düşmanı mıdır?
3. Dindarlar AK Parti eliyle sisteme uyum sağladılar ve sistemin savunucusu mu oldular? Bundan dolayı mı Kemalizm´e olan itirazlarını da geri çektiler?
4. Dindarların Kemalizm ile olan ittifakı konjonktürel midir?
5.İslamcılık bağımsız bir iktidar dili geliştirme ye müsait değil mi?

Kuşkusuz bu sorulara cevap üretebilmek için Türkiye´nin siyasal tarihini, Muhafazakâr-dindar kitlelerdeki değişimi, Kemalizm´in farklı tanımlama biçimlerini, darbeleri ve Türkiye´nin sosyo-ekonomik değişimlerini iyi irdelemek gerekir.
Unutmamak gerekir ki, Türk muhafazakârlığı Tanzimat´tan beri süregelen ve Cumhuriyet Dönemi´nde yaygınlaşan modernleşme uygulamalarına muhalefet etmiştir. Türk muhafazakâr dindarlar düşüncenin tarih anlayışının izlerini Necip Fazıl Kısakürek´in ?İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe!/Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?? ve ?Bize kalan aziz borç asırlık zamanlardan/ Tarihi temizlemek sahte kahramanlardan! ! ?? ile Nurettin Topçu´nun ?Ahlaki çöküşümüz tarihimizi inkârla başlıyor. ? ifadelerinde okumak mümkündür.
Muhafazakâr dindar tarih anlayışının tepkisinin özellikle Tek Parti dönemine yönelmesinin bir anlamı var kuşkusuz. Bu durum Kurtuluş mücadelesini kabul, yeni sistemin kuruluşunu sağlayan devrimleri ve bu devrimlerin uygulamış biçimlerini reddeder. Oysa Tek Parti Döneminin büyük bölümünde Atatürk siyasal uygulayıcıdır.
Muhafazakâr zihin, Kurtuluş Savaşındaki ?Gazi Paşa ? imgesini kabule yatkın olduğu halde, Tek Parti Döneminin ? Atatürk?üne muhaliftir. Ezan tartışması tam da budur. Başkan Erdoğan´ın Beştepe´deki 10 Kasım programındaki konuşmasını bu gözle okumakta yarar vardır.
Aslında 10 Kasım tartışmaları bu toplumun zeminini oluşturan kültürle ilgili bir tarafı var. Aynı topraklarda yaşadığımız için siyasal ve kültürel tepkilerimizde benzeşiyor. Cabiri´nin deyimiyle Hermetik atıl akıl (sorun çözemeyen akıl) bütün toplumsal kesimleri ve ideolojileri sarmış. Bütün laik ve sekülerliğine karşın 10 Kasım kutlamalarının ulaştığı boyut tamamen irrasyonel. Geçmişi kutsama, ölümsüzlük, ölüden yardım beklentisi, kişinin etrafını olağanüstülükle donatma, Mehdi imgesi önümüze bir tasavvuf şeyhine karşı yapılan akıl dışı saygıyı hatırlatıyor. 10 Kasım törenlerinde sergilenen kimi tavırlar ( özellikle ağlama seansları, Anıtkabiri öpme, Atatürk´ün bizi izlediğine inanma ve seçilmiş özel görevli olarak tanımlama), herhangi bir dergâha yapılan törenlerin aynısı. 10 Kasım törenleri tasavvuftaki anma törenleri ve ritüelleri seküler olarak yeniden üretildiğini gösteriyor.
Ulusalcı Kemalistlerin Atatürk anlatısı, tıpkı muhafazakâr dindarların ?şeyh? anlayışına benzer. Atatürk´ün nitelikleri Alevi anlayışında ?dede?, Sünni anlayışta ?şeyh? imgesine tekabül eden kerametlerle doludur.
Kemalizm eleştirisi daha çok Tek Parti pratiği üzerinden yapılır. Bu durum muhafazakâr dindar politikacıları Atatürk karşıtlığı suçlamasından kurtarmak içindir. Ezan yasağı tartışmasını hatırlatalım. Yasak hiç kuşkusuz Atatürk tarafından konulmuştur. Rejim üzerindeki etkisi göz önüne alınırsa başka türlü olması mümkün değil. Ancak muhafazakâr anlatı yasağı İnönü üzerinden eleştirerek İnönü´yü şeytanlaştırma yoluna gitmiştir.
Tek Parti Döneminin sembol isimlerinden Recep Peker´in ? Liberaller vatan hainidir? sözü dönemin ideolojik ruhunu yansıtıyor. 1924 yılında Birinci Meclis ortadan kaldırıldığında yeni bir düzene geçiriyordu. Yeni inşa edilecek düzende iki düşünceye yer yoktu: Din ve liberalizm. Mehmet Akif ve Hüseyin Avni Ulaş isimleri de elenmiş, böylece Birinci Meclisin çoğulcu yapısı tümden ortadan kalkmıştı. Bu kişilerin elenmesi, hem onların yapılacak devrimlere muhalefet potansiyeli taşımalarından, hem de taşıdıkları İslamcı ve liberal kimliklerden dolayıdır. Çünkü yeni düzenin ana parametreleri laiklik ve Türk milliyetçiliğidir. Laiklik, dini devlet hayatından tümüyle, özel hayattan ise olabildiğince uzak tutmayı hedeflemiştir. Türk milliyetçiliği ise, Türklük temelinde bir siyasi kimlik inşa etmeyi amaçlıyordu. Mehmet Akif, hedeflerin ikisi ne de muhalifti.
Kabul edelim ki siyasal ve ideolojik anlayışın diğerinden farklı bir Kemalizm anlayışı var. Sol Kemalizm, Ulusalcı Kemalizm, Muhafazakâr Kemalizm, İslamcı Kemalizm gibi Kemalizm türleri ortaya çıkmıştır. Darbeler dâhil çeşitli gerekçeler için üretilen Atatürkçülükler birbiriyle yarışıyor. Taha Akyol´un kitabının ismiyle sormak gerekirse ?Ama Hangi Atatürk? üzerinden konuşulduğu önem taşımaktadır.
Her kesim Atatürk üzerinden bir iktidar alanı yaratmaya veya sahip olduğu iktidar alanını tahkim etmeye çalışıyor. Bu durumda bilimsel ve felsefi düşünme imkânı ortadan kalkıyor. En küçük bir karşı görüşe tahammül edilemiyor. İdeoloji akla galip geliyor. ?Bütün bu çabalara rağmen kabul etmek gerekir ki, tek tek her bir vatandaşın düşünce ve eylem dünyasında şekillenen Atatürk algısının sonuçta bir örnek sayılabilecek formuna ulaşmak artık ham bir hayale dönüşmüştür. Beklentilerin aksine tek bir Atatürk´ten söz etmek giderek zorlaşmaya başlamış birbirinden kopuk ve bağlantısız telakkilerle yeni bir takım görüşler eklenmeye başlamıştır. ?1
Ne yazık ki, birden çok Atatürk anlayışı var karşımızda. Her ideoloji kendine göre bir Atatürkçülük inşa etmiş ve bunun üzerinden diğerini suçlamaktadır. Kılıçdaroğlu, Perinçek, Akşener ve Erdoğan´ın Atatürk anlayışları farklı. Yılmaz Özdil´in Atatürk anlayışı ile Necip Fazıl ya da Ahmet Kabaklı´nın anlayışları da farklı. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat´çılarda kendilerinin Atatürkçü olduğunu iddia ediyorlardı.
Türkiye´de muhafazakâr dindar ve sol Kemalistler başta olmak üzere değişik toplum kesimlerinin Milli mücadeleye çok büyük oranda destek verdikleri açıktır. Asıl ayrışma İkinci Meclis oluşumundan sonra yaşanır.
Düşmanı yurttan kovma konusunda anlaşan toplum kesimleri ? Nasıl Bir devlet´´ sorusu etrafında ayrılırlar. 1924 yılında Mustafa Kemal, kendisine muhalif olabilecekleri Meclisten uzaklaştırır. Bu andan itibaren liberal düşüncede olanlar ile toplumun çoğunluğunu oluşturan muhafazakâr dindarlar muhalefete geçerler. Muhafazakârlar hilafetin kaldırılmasına, Alfabenin değiştirilmesine, Şapka Kanununa vb. düzenlemelere karşı çıktılar. Özellikle Tek Parti Dönemi boyunca yapılan uygulamalar dindar kitlelerde rahatsızlığa ve tepkilere neden olur. O günden beri muhafazakâr Türk siyaseti bu itirazlar üzerine hayat bulur.
1950 yılında DP iktidar olduktan sonra özellikle CHP ve Ulusalcı çevrelerce formüle edilen Kemalizm ideolojisi bir darbe ideolojisine dönüşür. 27 Mayıs´tan 28 Şubat´a kadar bütün darbeciler Kemalizm üzerinden meşruiyet oluşturmaya çalışırlar. Buna 15 Temmuz darbe girişimi de dâhildir. ( TRT´?e okunan bildiriye bakınız)
Kuşku yok ki, muhafazakârların hangi düzlemde Kemalizm´le bağlantı kuracakları önemlidir. ?Atatürk´le olan bağlarını bir küskünlük üzerine inşa eden ilişkilerde de aynı soru sorulmadan edilemez. Bunlar için de bugün ?Atatürk bizim için ne ifade etmektedir?? sorusu önem kazanmaya başlamıştır. Türk siyasi hayatında muhafazakârlar olarak tanımlanan ve genelde kabul edilen bir tasnif içinde dindarları, gelenekçileri, muhalifleri nostaljik ilgileri katan gevşek bir platformun Atatürk´le ilgili olarak geliştirdikleri düşüncelerini yüksek sesle tartışmaktan ısrarla kaçındıkları bilinmektedir. Burada koşulsuz sevmekle koşulsuz reddetmenin bir dil hapishanesine asla sığmayacak yeni bir retorikten söz etmek gerekir. Gerçekten de bugün onca tedbir, düzenleme ve yönlendirmeye rağmen Atatürk hakkında sağlam bir çerçeveye ulaşmakta zorlanan esaslı bir kitlenin varlığı ya fark edilmemiş ya da göz ardı edilmiştir. Burada sözü edilen küskünlerdir ve onlar da kendileri için Atatürk´le barışma vasatı aramaktadırlar. Atatürk´ün kendi öz yaşamında pekala bulunabilecek iki Atatürk imgesi (Gazi Mustafa Kemal- Atatürk) ve bu miras üzerine biçimlenmiş envanter arasına sıkışan insanların tedirginliğine çok az dikkat edilmiştir. Bunlar aslında Atatürk´ün yaşamının Cumhuriyet öncesindeki resmiyle sonradan üstlendiği misyonla eriştiği resmin farklılığını küskünlüklerinin gerekçesi olarak beyan edenlerin tasnifidir. Şimdi bütün bu unsurların telifine uygun ve elverişli bir yol aranmaktadır.2
Kemalizm´in bu kadar tartışılmasının altında eğitim kurumlarında verilen bilgilendirmenin de önemli bir rolü vardır. ?Resmi müfredatla eğitimin her kademesinde topluma zerk edilen imgesel sermaye, karmaşık iktidar ve otorite kalıpları içinde, başta siyaset dünyasının şekillendirdiği tipolojilerle olmak üzere bir hayli güçlenmiş olarak kendini somutlaştırır. Öyle ki, artık bir insan olarak Atatürk´e ulaşmak zorlaşır.?3

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki uygulamalara yönelik en küçük bir sosyolojik eleştiriyi, ?Söyle bakalım sen Atatürkçü müsün? gibi bir sorunun etrafında manipüle etmeye dönük çalışan bir bilimsel tartışma ile kaba efelenmeyi karıştıran milliyetçi kafa, senin entelektüel bir tartışmada yerin yok. ?Atatürk´ün adı ve mirası üzerine konuşmak, eğer bu, bir eleştiri havası taşıyorsa daha baştan reddedilir ve asla kabul edilmez. Atatürk üzerine oluşturulan popüler tasavvurun, bugün içinde yaşadığımız dünyanın kabulleri söz konusu olduğunda nelere tekabül ettiğine bile pek az dikkat edilmekte, hatta taşınması gereken bir merak bile sıklıkla ihmal edilmektedir. Atatürk´e yönelik olarak gerçekleştirilen analizlerde dikkat çeken, onun, içinde yer aldığı modern dünyanın kavramlarıyla değil, yıkmaya çalıştığı bir dünyanın kavramlarıyla ilişkilendirilerek tanımlanmasıdır? Bu değerlendirmeler, somut ve rasyonel gerçeklikler yerine modernize edilmiş bir maneviyatla temellendirilmektedir.?4
Diğer taraftan Kemalizm özellikle CHP üzerinden muhalefet ideolojisine dönüşmüştür. Muhalefetin bu kadar Kemalizm üzerinden siyaset üretmesi, Kemalizm´in dayandığı korunma zırhının arkasında güvenli bir konum edinme ihtiyacından dolayıdır. Aslında bu bir siyasetsizliğe işaret ediyor. Özellikle Ulusalcılık üzerinden üretilen Kemalizm, antidemokratik bir darbe ideolojisine dönüşmüştür. Yılmaz Özdil, Turgut Özakman ve İlker Başbuğ gibi Ulusalcı Kemalistlerin savunduğu Kemalizm´in muhafazakâr dindarlarda karşılık bulması imkânsız gibi.
Diğer yandan özellikle Cumhuriyet modernleşmesi döneminde oluşturulmaya çalışılan imaj Kemalizm tartışmalarında önemlidir. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, Atatürk için sorulan bir soruya verdiği cevapta: ?Efendiler, onun her yaptığı doğrudur. Eğer dininizi değiştirin derse, tereddüt etmeyin, onda da bir hikmet vardır?5
Öyle görülüyor ki, Atatürk anma törenleri rasyonel olmaktan çıkmış epik bir tarih anlayışına dönüşmüştür. ?Bir ulus yaratan?, ? Varlığımızı borçlu olduğumuz?, ? Ölümsüz? gibi nitelemeler kuşkusuz rasyonel değil, epiktir. Diğer taraftan Kemalizm tartışmaları Türkiye´nin siyasal tarihi ile yakından ilgilidir.
Türkiye´nin siyasal düzenini sağlıklı analiz edebilmek için;
1. Modern Türkiye´nin kuruluşu ve bu süreçte yapılan uygulamaların muhafazakâr dindar kitleler üzerinde yarattığı travma.
2. Tek Parti döneminin yarattığı hoşnutsuzluk,
3. Köyden kente göç,
4. İslam algısındaki değişim,
5. 28 Şubat uygulamalarının dindarların kafasındaki kutsal devlet kavramını parçalaması,
6. Ulus-devletleri aşan ulus-üstü entegrasyonların varlığı,
7. Ulus-devletlerin çoğulculuğa kapalı yapısının değişmesini anlamak
8. Alt kültürlerin görünür hale gelmesine Cumhuriyet kurucu paradigmasının cevap üretmedeki başarısızlığını iyi analiz etmek gerekir.
Türkiye toplumunun özellikle son yüzyıldaki siyasal hafızasını doğru okumak için, mutlaka sağlıklı bir Kemalizm değerlendirmesi ve eleştirisi yapılmalıdır. Bu yapılmadan yapılacak İslamcılık, milliyetçilik, sosyalizm, liberalizm ve ulusalcılık eleştirisi anlamlı değildir. Kemalizm, gerek içerik gerekse yöntem olarak diğer ideolojilerin içine az ya da çok sızmıştır. Bu yüzden Kemalizm atlanarak yapılacak tüm analizler bilimsel değil, ideolojik; anlamaya değil, mahkûm etmeye dönüktür. Kemalizm´i ıskalayan bu tür analizler kendi ideolojisini tahkim etmeye dönük duygusal çabalardır. Diğer yandan bir ölçüde Kemalizm muhalif olarak ortaya çıkan İslamcılık, Kürt milliyetçiliği, sosyalizm ve liberalizmin zaman içinde Kemalizm´den etkilenerek onu taklit etmesinin temelinde, Kemalizm´in gücü mü yoksa diğer ideolojilerin yetersizliği mi rol oynuyor konusu ciddi bir sorundur.
Daha derinde ise Kemalizm de dâhil, Türkiye´nin siyasal aklını anlamak için;
1. Emeviler Döneminde şekillenen devlet merkezli hilafet saltanat modelini,
2. Özellikle Ortaasya kültürü, İran, Hint, 12 İmam mitolojisi ve İslam´ın karışımı olan Alevi tasavvufunu,
3. Devlet merkezli Türk devlet geleneğini,
4. Özellikle insanların dini ve siyasal aklını derinden etkileyen Nakşibendi eksenli Sünni tasavvuf geleneğini iyi analiz etmek gerekir.
Kuşkusuz Cabiri´nin ?Arap Siyasal Aklı´ ekseninde yaptığı siyasal eleştiriyi ?Türk Siyasal Aklı´ hakkında da yapmak gerekir.
?????????????????????????????

1- Necdet Subaşı, Sosyoloji Günlükleri, Mahya Yayınları s :64)
2- Necdet Subaşı, Sosyoloji Günlükleri, Mahya Yayınları, s:66)
3- Necdet Subaşı, Sosyoloji Günlükleri, Mahya Yayınları, s: 62)
4- ( Necdet Subaşı, Sosyoloji Günlükleri, Mahya Yayınları, s: 61-62)
5- Hasan Ünder, 2001, ?Atatürk İmgesinin Siyasal Yaşamdaki Rolü.? Modern Türkiye´de Siyasi Düşünce, cilt 2, Kemalizm)