Asya-Pasifik´teki diplomatik, ekonomik ve ticari rekabet hızının gittikçe arttığına dikkat çeken uzmanlar, ABD´nin askeri yöntemler, ticari ilişkiler ve stratejik hamlelerle Çin´i çevreleme politikası güttüğünü, bölgede çıkması muhtemel bir savaşın hem Amerikalılar hem de çevre ülkeler için bir felaket olacağını savundu.
Asya-Pasifik Bölgesi alanı uzmanları, Kuzey Kore ile ABD arasında yaşanan nükleer silah krizi, Çin Denizi´nde artan diplomatik ve ticari gerilimi ve olası sonuçlarını, AA muhabirine değerlendirdi.
Koç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Altay Atlı, büyük güçlerin Orta Doğu´daki kavgalarının Asya-Pasifik´e taşındığına dair yargıların doğru olmadığını belirterek, Asya-Pasifik´te yaşanan kavgayı, Orta Doğu´da yaşananlara benzetmenin doğru olmadığını söyledi.
Asya-Pasifik´te yaşananların, İkinci Dünya Savaşı´nda sonra "Asya Kaplanları" denilen Güney Kore, Tayvan, Hong Kong, Singapur, Tayland gibi ülkelerin yüksek performanslı yükselişleri ile ilişkili olduğunu ifade eden Atlı, "Bu yükselişler aslında birbirleriyle ticaret yaparak yani bir entegrasyonla bu noktaya geldi. Bu entegrasyona rağmen bu coğrafya aynı zamanda kavgaların da devam ettiği bir coğrafya. Çok uzağa gitmeye gerek yok, 2. Dünya Savaşı sürecinde Çin-Japonya, Japonya-Kore arasındaki savaşların hatıraları hala çok acı bir şekilde devam ediyor ve hala ilişkileri zehirliyor. Onun dışında diplomatik savaşlar ve ticaret savaşları da devam ediyor.´´ diye konuştu.
"Doğu Çin Denizi üzerinde, egemenlik mücadelesi yürütülüyor"
Asya´nın en büyük çelişkisinin, iş birliği entegrasyonu ile hızla elde edilen yüksek performanslı ekonominin, ticaret savaşlarına dönüşmesi olduğuna dikkat çeken Atlı, şunları söyledi:
"Asya-Pasifik´te şu anda sıcak bir savaştan bahsetmek belki mümkün değil ama ticaret ve diplomatik savaşların şiddeti fazlası ile artmış durumda. Ümit ediyoruz ki bu sıcak bir savaşa dönüşmesin. Tartışma konusu olan Diaoyu/Sankaku adacıklarının bulunduğu Doğu Çin Denizi, hem jeostratejik hem de zengin petrol ve doğal gaz kaynakları açısından büyük önem taşıyor. Bugünkü tartışmalar açısından asıl tayin edici olan da, Çin, Japonya, Güney Kore, Kuzey Kore ve Tayvan´la kıyısı olan, Hint Okyanusu ile Pasifik Okyanusu´nu birbirine bağlayan Doğu Çin Denizi´nin kim tarafından kontrol edileceği. Yani Doğu Çin Denizi üzerinde, ciddi bir egemenlik mücadelesi yürütülüyor."
Altay Atlı, Çin´in, Güney Çin Denizi´nde yüzde 90´ın üzerinde hak iddia ettiğini belirterek, "Aynı şekilde ABD de, bu adalar üzerinde hak iddia ediyor. ABD son 10 yıldır Doğu Asya´da, Çin´e coğrafi yakınlığı olan ülkeler ile yakın ilişkiler kuruyor ve bu ülkelerin çoğunda askeri üsler kuruyor. Ayrıca ABD, bölgede stratejik açıdan etkin rol alabilmek için Hindistan ve Japonya gibi devletlerle de ciddi bir etkileşim içinde." dedi.
"ABD, Çin´i çevreleme politikası güdüyor"
ABD´nin askeri yöntemler, ticari ilişkiler ve stratejik hamlelerle Çin´i çevreleme politikası güttüğünü ifade eden Atlı, Çin´in karşı hamleleriyle çevreleme politikalarının tek başına işe yaramadığını anlayan Washington´ın, Asya-Pasifik bölgesindeki deniz gücünün yarısını bu bölgeye konuşlandırmaya ve üslerini artırmaya başladığını kaydetti.
Asya-Pasifik´te yaşanan en ciddi sorunlardan bir diğerinin ise Kuzey Kore´nin nükleer silahlardan arındırılması olduğuna değinen Atlı, ABD ile Kuzey Kore arasında görüşmeler gerçekleştirilmiş olsa da barış anlamında hiçbir adım atılmadığını söyledi.
Atlı, ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore lideri Kim Jong-un arasında gerçekleşen ikinci görüşmeden de bir şey çıkmadığını belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İki ülkenin karşılıklı talep ve pozisyonları arasında ciddi bir uçurum var ve bu uçurum kapatılamıyor. Ben, sık sık iddia edildiği gibi bölgede çatışma veya bir sıcak savaşın çıkacağına inanmıyorum. Çünkü böyle bir savaş, Amerikalılar için bir felaket olur. ABD halkı ve seçmeni buna karşı çıkacaktır. Çünkü yıllardır ABD askerleri Afganistan´da, Irak´ta, Suriye´de. Asya-Pasifik´te hali hazırda bir ticaret savaşı sürdüren ABD ve Trump hükümeti, çok ciddi bir şekilde kaybeder."
"Asya-Pasifik´te çıkacak bir savaşın kaybedeni çok olur"
"Eğer ABD, sıcak bir savaşı göze alır ve bir çatışma içine girerse, bu Kuzey Kore rejiminin devrilmesi anlamına gelir." diyen Atlı, dolayısıyla Kuzey Kore´nin de böyle bir sıcak çatışmaya girmek istemeyeceğini belirtti.
Atlı, şunları kaydetti:
"Her iki ülke bunu göze aldığında, bu kez Çin çok zor durumda kalır. Çin her ne kadar Kuzey Kore´yi desteklese de, Kuzey Kore´nin nükleer çıkışları Çin´i rahatsız ediyor. Çin için esas olan, Kuzey Kore´deki rejimin makul bir şekilde devam etmesi. Kuzey Kore aynı şekilde Japonya ve Güney Kore için de varoluşsal bir sorun. Bırakın nükleer silahları, Kuzey Kore´nin kullanacağı konvansiyonel silahlar bile, bu ülkeleri yok edecek kapasitede. Dolayısıyla Asya-Pasifik´te çıkacak bir savaşın kaybedeni çok olur. Kim Jong-un için ´çılgın´ tanımı kullanılıyor olsa da Trump, çok daha ne yapacağı öngörülemeyen biri. Ben yine de iyimser düşünerek ikisinin de işi buraya kadar taşıyacağını düşünmüyorum."
"Bölge ülkeleri savaş istemiyor"
İbn Haldun Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Özay da, Asya-Pasifik´teki diplomatik, ekonomik ve ticari rekabetin hızının gittikçe arttığına işaret ederek, ortada bir sıcak çatışma ihtimali olmakla birlikte, bunun gerçeğe dönüşmemesi için bir çabanın da gözlemlendiğini söyledi.
Çatışma boyutundaki aktörlerin ABD ve Çin olduğunu belirten Özay, ancak karar vericiler olarak öne çıkan bu iki ülkenin yanı sıra bölgedeki irili ufaklı ülkelerin de herhangi bir sıcak gelişme karşısında politikalar geliştirmekte olduklarını ifade etti.
Özay, hem ABD hem Çin´le yakın ticari ilişkiler içerisindeki özellikle Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği´ne (ASEAN) üye ülkelerin bölgeyi bir sıcak gelişmeye itecek her türlü girişimi engelleme yönünde girişimlerine tanık olunduğuna dikkat çekerek, "Japonya´nın, Güney Kore´nin ve ASEAN içinde ise Singapur ve Malezya´nın yaklaşımları bu yönde gelişme göstermektedir. Yani bölge ülkeleri, bütün Asya´yı yakacak bir savaş istemiyor." diye konuştu.
"ABD´nin bölgeden çıkartılması mümkün görünmüyor"
Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC), ASEAN gibi oluşumların, Pasifik Okyanusu´nun iki yanındaki ülkeleri siyasal veya ideolojik değil, ekonomik boyutuyla bir araya getirdiğini belirten Özay, şu açıklamalarda bulundu:
"1980´li yıllardan itibaren Asya Kaplanları, ardından ASEAN ve Çin´in küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri, Asya-Pasifik Bölgesi´nde ekonomik kalkınmayı gerçekleştirdi. Avrupa, ABD ve Japonya´nın önde gelen ulus aşırı şirketlerinin yatırımlarıyla da bölge, ekonomik bir güç merkezi haline geldi. Aslında 21. Yüzyıl Asya Yüzyılı projesi bağlamında, 2009´dan beri Obama yönetiminin hayata geçirmek istediği Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması´nın (TTPA), Trump tarafından rafa kaldırılması, belirsizlik ve kimi bağlamlarda çatışma ortamının da zeminini hazırladı. Çin, arka bahçesi kabul ettiği Doğu Asya´dan ABD´yi çıkarma mücadelesi veriyor mu? Çin yönetiminin, tarihe referansla yaptığı açıklamalara bakıldığında böylesi bir niyeti olduğu açık. Ancak, Doğu Asya´nın Çin, Kore Yarımadası, Japonya ve Tayvan´ı içeren bir coğrafya oduğu hatırlandığında, ABD´nin bölgeden çıkartılması ne teoride ne de pratikte mümkün gözüküyor."
"Asya-Pasifik hiçbir zaman öneminden bir şey kaybetmedi"
Mehmet Özay, Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, dünya ticaretinin yüzde 80´inin su yolları üzerinden gerçekleştiğini, bu ticaretin de üçte birinin Asya-Pasifik ve Çin Denizi üzerinden sağlandığı bilgisini paylaştı.
Yıllık 5 trilyon doları aşkın bir ticaret hacmine tekabül eden bu ticari faaliyetin, küresel güç iddiasındaki hiçbir ülkenin göz ardı edemeyeceği bir ekonomik ve de stratejik önem taşıdığını vurgulayan Özay, şunları kaydetti:
"Sadece Çin değil, küresel ekonominin üçüncü sırasındaki Japonya ile Güney Kore ve Tayvan gibi endüstrileşmiş ülkelerin de, hem Orta Doğu bağlantılı enerji kaynaklarının aktarımı hem ürettikleri malların dünyaya yayılımında, bu denizler büyük önem taşıyor. Kaldı ki, Çin ve Filipinler, Çin ve Vietnam arasında yakın dönemde görülen anlaşmazlıkların kaynağında bu denizlerin tabanındaki enerji kaynaklarının varlığı ve su ürünlerinin zenginliği de farklı bir ekonomik değere sahip.
ABD´nin bölgedeki etkinliğinin belirlenmesinde, 2. Dünya Savaşı kilit rol oynadı. ABD, aradan geçen süre zarfında dünyanın farklı bölgelerinde etkin olmayı sürdürmekle birlikte, Asya-Pasifik hiçbir zaman öneminden bir şey kaybetmediği gibi, son dönemde görüldüğü üzere, önemini giderek artırmaktadır."
"ABD ile Kuzey Kore´nin masaya oturması bölgeyi rahatlattı"
Özay, 2011´den bu yana Kuzey Kore´de Kim Jong-un´un, nükleer silahlarla tehditkar yaklaşımının bölgede gerilimi artıran temel bir sorun olduğuna dikkat çekerek, "Her ne kadar bu tehdit, ABD´ye yönelmiş olsa da, bölgede ABD´nin müttefiki konumundaki Güney Kore ve Japonya da bu tehdidin bir parçasını oluşturuyordu. Trump´ın bu gelişmeler karşısında ABD askeri varlığını hareket geçirme tehditlerinin, sahada hareketliliğe neden olduğu bir gerçek." diye konuştu.
Çin´in, Kuzey Kore konusunda sergilediği tutumun önemine vurgu yapan Özay, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Çin yönetimi, bu süreçte pasif bir politika izler görünse de, Kuzey Kore´de nükleer silah üretimi süreciyle ve bu ülkenin siyasal anlamda hamisi olmasıyla, perde arkasından Kim üzerinde bir nüfuz sergilediği, en azından Kuzey Kore´yi sergilediği agresif tutumdan caydırma yönünde politika izlediği görülür. 2016 yılındaki gelişmelere bakıldığında, Kuzey Kore örneği bize neredeyse sıcak çatışmaya ramak kalınan bir süreçte, tarafların yani Güney Kore ile Kuzey Kore´nin ve ardından ABD ile Kuzey Kore´nin masaya oturmasıyla sonuçlanması, bölge ülkelerinde ve toplumlarında bir rahatlamaya neden oldu. Barack Obama döneminde, ABD´nin giderek Asya-Pasifik, özelde de ASEAN ile giderek daha da yakınlaşma projeleri gündemdeydi. Buna karşılık Çin´in, Doğu ve Güney Çin Denizi´nde egemenlik iddiasını pratiğe geçirerek, suni adalar ve bunlar üzerinde hava ve deniz limanları inşa çabaları öne çıkıyordu."