Geçenlerde benden biraz daha yaşlı değerli bir dostumla görüşürken, sohbeti “Aman siz ve eşiniz şu günlerde hastalık konusunda dikkatli olun” uyarısıyla bitirecektim ki, o dostum, “Yoo, biz geçirdik” diye lafımı ağzıma tıkadı.
Tabii nezaketle.
Çok hafif geçmiş rahatsızlıkları. “Üstelik, o günlerde daha önce üzerinde hiç düşünmediğim konuları gözden geçirme imkanım da oldu” dedi.
Aman ne iyi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Hanım da umarım rahatsızlıklarını fazla zahmetsiz atlatırlar. Cumhurbaşkanı, “Ben istirahatlara alışık değilim” diyor ama herkesten çok çalıştığı için en fazla onun istirahata ihtiyacı olması doğal. Evinde dinlenirken okuyup izleyeceği şeylerin yararını görecektir.
Heykel.. Elektrikten mahrum kent: Isparta.. İnsafsız zamlar..
Mesela, Samsun’daki Atatürk heykelinin halatlarla yerinden edilmeye çalışılması konusu, üzerinde düşünülmeye değer.
Altında tonlarca beton gövdesi bulunan heykelin halatlarla taşınamayacağını, kendilerini “Alkollüydük” diye savunan faillerin bile, gerçekten sarhoş olsalar dahi, bilmeleri gerekir.
Reklam
Bile bile yapılan sonuç alınması imkansız bu eylemin bir amacı olmalı.
T24’te yazan Mehmet Yılmaz konuyu işlerken, kendisinden ‘komplocu’ diye söz edilmesinden de çekinmeden, bazı önemli hususlara dikkat çekiyor.
“İlk ifadelerini dikkatle okuduğunuzda önceden üzerinde çalışılmış profesyonel bir ifade olduğu da anlaşılıyordu. / Suç kayıtlarına baktığınızda kuzenlerin 13 ayrı suçtan 38 dosyaları olduğu anlaşılıyor. / Hakaret, tehdit, kasten adam yaralama, polise mukavemet, taksirle yaralama, suç uydurma, uyuşturucu ticareti gibi suçları işlemişler. / Bu profil, saldırganların daha büyük gizli bir organizasyon tarafından kullanılmış olabileceğini düşündüren bir profil. / Saldırı için gerekli malzemenin temini (ip, çelik halat) için zanlıların kendi ceplerinden para harcadıklarını düşünmek de çok mantıklı değil. / Planlı bir saldırı var. / Saldırıyı gerçekleştirenler para ile bu işe kolayca yönlendirilebilecek tipler.”
Para ile veya başka teşviklerle…
Yazı şöyle bitiyor:
“Saldırganlar sanki tesadüfen oradan geçerken tepeleri atmış da saldırmışlar gibi bir senaryoya inanmamızı beklediler. / Erdoğan, 12 Eylül öncesi provokasyonların Türkiye’ye nelere mal olduğunu hatırlayacak yaşta. / Gözünü dört açmasını öneririm. / Aynı filmi bir kez daha izlemeyelim.”
Türkiye içinden geçtiği bu sıkıntılı dönemi geçmişte başarılı olmuş ve başlara dertler açmış türden ‘provokatif eylemler’ tuzağına düşmeden atlatmalı; seçime huzurlu biçimde ulaşmalıyız.
Reklam
Isparta’da, kent ağır kar altındayken, halkın günlerce enerjisiz -elektrik ve doğalgazdan yoksun- kalması da benim gözüme masum bir olay olarak görünmüyor.
Neredeyse 24 saatte bir, benzine ve mazota zam ilan edilmesi de…
Evlere 2.555 TL (Gülse Birsel), 7.400 TL (İdo Tatlıses), 9.800 TL (Serkan Kaya) elektrik faturası gelmesini de hayra yoramam…
Bizim eve henüz zamlı fatura gelmedi. Yalnız mümkün olduğu kadar elektrik sarfiyatını azaltma çabam sonucu, karşı komşumuz, eşime, “Galiba seyahatteydiniz” demiş…
Eşim bir an düşündükten sonra, “Hayır, hayır, evdeyiz, yalnız eskisi kadar evi aydınlatmıyoruz” cevabını vermiş…
İki akıllı ampül aldım, akşamları onlarla idare ediyorum.
Cumhurbaşkanlığı seçimi çantada keklik değil
Hep karantinada olanlar düşünecek değiller ya, çok şükür hastalığın kapısını çalmadığı siyasiler için de üzerinde kafa patlatılmayı gerektiren konular var.
Onlardan birini de, başında bulunduğu araştırma şirketi adına gerçekleştirdiği anket vesilesiyle MetroPoll’ün yöneticisi Prof. Özer Sencar hatırlatıyor.
Muhalefet cephesine…
“Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın rakibinin kimliği çok önemli. Rakibi kim olsa kazanır varsayımı doğru değil” yorumunu yaparak…
En son (Ocak 2022) araştırmasının sonucu göz açıcı: Halkın yüzde 30’u Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a, yüzde 37’si rakibine oy vereceğini söylemiş. Yüzde 29’u ise kararını rakibin kim olduğuna bakarak verecekmiş.
Kısacası, veriler, her şeye rağmen AK Parti oylarının beklendiği kadar aşağıya düşmeye direndiğini, özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde adayın kimliğinin sonucu belirleyeceğini gösteriyor.
Aksini düşünen, bu defa da, seçim gecesi “Adam kazandı” demek zorunda kalabilir.
Ağrılılar neden Küba, Meksika ve ABD üzerinden Kanada’ya gidiyor?
Üçüncü konuyu da bana Yıldıray Oğur’un Karar’da okuduğum yazısı düşündürdü.
Birkaç yıldır, Ağrı’dan, bazı gençler önce Küba’ya uçuyor, sonra Meksika’nın ABD sınırındaki Ciudad Juarez kentine yolunu düşürüyor, gelmelerini orada bekleyen birilerine adam başı 15 bin dolar ödeyerek kendilerini karşı tarafa atıyorlarmış…
Bazısı oradan da iklimi Ağrı’ya benzeyen Kanada’ya geçiyormuş…
Karar yazarı yakın zamanlarda bu trafiğin arttığını belirtiyor. Sadece pahalılık ve ekonomik sıkıntılar değilmiş gençleri yollara düşüren, daha önce aynı sefere çıkıp oralara göçmüş olanların başarı hikayeleri de teşvik edici oluyormuş.
Bir zamanlar, Karadeniz’in gençleri ABD’ye giden gemilere tayfa yazılıp gemi New York limanına vardığında denize atlar, yüzerek girdikleri Amerika’da kalabalığa karışır, her on yılda bir yapıldığını bildikleri vatandaşlığa geçme iznini beklerlerdi.
Onlardan biriyle tanışmıştım. Daha önce hiç denemediği bir mesleği sürdürdüğünü anlatmıştı. Boyacılık yapıyormuş. “Burada suç işlemezsen seni ‘deport’ etmiyorlar” demişti bana.
Aracıyla bir polisin motosikletine çarpmış. Polisin yazdığı ceza yüzünden trafik mahkemesine çıkması gerekmiş. Günü gelip mahkemeye gittiğinde kendi durumundaki onlarca sanığın daha kapıda bekleştiğini görmüş. Aynı manzarayı makamına geçerken gören yargıç, mübaşire, “Git, herkesten ceza olarak 100’er dolar topla” talimatını verdiği için korktuğu başına gelmemiş…
Üzerinde düşünecek konu çok.