Eskiden önceden bilmediğimiz bir yere giderken adres elimizde olsa da çok zorluk çekerdik. Şimdi öyle değil. Elimizdeki ‘akıllı’ telefonlarda gideceğimiz yeri veya adresi yazdığımızda bizi kapısına kadar götüren harita programları var.
Şu sıralarda ismi her köşede konuşulan, çektiği videolar izlenme rekorları kırmakla ayrı bir şöhrete kavuşan kişinin ismini yazdığınızda, cep telefonu önemli ziyaret mekanları arasında onun adresini de ezbere biliyor ve eliyle koymuş gibi evini harita üzerinde gösteriyor.
Hem de ‘Reis Sedat Peker’in evi’ diyerek…
Sedat Peker’e ‘Reis’ diye hitap edenler olduğu biliniyor da, elin yabancı haritası bunu nereden biliyor?
Kendime sorup durduğum bu muammanın cevabını Sedat Peker’in bir videosunda dile getirdiği “Bana koruma tahsis etti” iddiasının “Ben yapmadım, ona koruma benden önceki bakan tarafından verildi” diye yalanlanmasının doğru olmadığını ispatlamak için devreye sokulan resmi belgeden öğrendim.
Meğer ‘Reis’ yalnızca yakınlarının kendisine hitap sıfatı değilmiş, Sedat Peker’in ilk ismiymiş de…
Kendisine koruma tahsis edildiğini bildirmek amacıyla gönderilmiş resmi belgede ismi ‘Reis Sedat Peker’ olarak yazılı.
Yazıyı kaleme alan memur veya o memura emri veren makam resmi belgede ona ‘Reis’ diye hitap etmiyorsa gerçek durum böyle olmalı.
İlginç buldum bu ayrıntıyı…
Arkası yarın
Sedat Peker şimdiye kadar altı video yayınladı, yedincisi için Pazar gününe (yarın) randevu verdi.
Arkası yarın gibi bir şeye döndü bu iş…
Gençler bilmez. Şimdilerde milyonları ekran bağımlısı yapan televizyon dizileri var ya, ülkemize henüz televizyonun gelmediği yıllarda, radyoda aynı görevi, her akşam bir bölümü yayınlanan ‘Arkası yarın’ programları görürdü. Yerli-yabancı yazarların romanları radyo için senaryolaştırılır, ünlü sanatçılar roman kahramanlarına ses verir, evlerde yayın saati beklenirdi.
Her akşam…
YouTube üzerinden yayınlanan Reis videoları yarattığı beklenti açısından bana o günleri hatırlatıyor.
Başka gazetelerde yoktu, biraz önce Karar’da okudum, Ankara 8. sulh ceza hakimliği kararıyla Sedat Peker’in şahsi internet sitesine erişim yasağı getirilmiş; siteye girmek isteyenler şöyle bir duyuruyla karşılaşıyorlarmış:
Pek çok kişinin YouTube’taki kanalına da benzer bir erişim yasağı konmasını beklediklerini biliyorum.
Beklentilerini bana aktaranlara ilettiğim görüşümü buraya da yazayım: Her biri bir öncekinden daha fazla sayıda insan tarafından izlenenlerin rekorunu yasaklanacak olan video kırar. Şimdiye kadar toplamda 30 milyon kişi tarafından izlenmiş mi altı video, yasaklanırsa yedincisi tek başına onu aşan sayıda meraklılara ulaşır.
Dünyanın geldiği teknolojik düzey bu tür yasakları işlevsiz kılıyor çünkü.
Susurluk başka bu başka
Gelişmeyi yakından izleyenler videolardaki iddiaları savcıların kovuşturmasını, konunun mahkemeye intikal etmesini, TBMM’de araştırma veya soruşturma komisyonu kurulmasını arzu ediyor. O alanda baskıyı da medyadan bekliyor.
‘Susurluk vakası’ diye bilinen olay (1996) sonrasında olduğu gibi.
Oysa şimdi işler farklı yürüyor.
Konuya ilişkin yargının ilk yaptığı iş siteye erişimi engellemek oldu.
TBMM’deki çoğunluk, tıpkı bakanlığı döneminde ihtiyaç olan külliyatlı miktardaki malzemeyi eşinin şirketinden satın alan bakanla ilgili araştırma komisyonu kurulması teklifinin reddedilmesi gibi, buna da geçit vermeyecektir.
Medyaya gelince…
Son videosunda, Sedat Peker, “Ben yaptım, savcılar harekete geçsin, kendimi ihbar ediyorum” çıkışıyla 2015 yılında cereyan etmiş bir olaydan söz etti. AK Parti ile ilgili bir haberin veriliş tarzını protesto için Hürriyet gazetesine düzenlenen saldırıyı, bir milletvekilinin “Bizim gençler bu işi beceremez, sen yardım eder misin?” ricası üzerine olay mahalline Sedat Peker’in gönderdiği kişiler gerçekleştirmiş…
Protestocular kapıyı aşıp binaya girmişlerdi.
Aynı türden bir baskın iki gün sonra bir kez daha tekrarlanmıştı.
CNN-Türk de aynı binadaydı.
Baskının ertesi günü CNN-Türk’e çıkan Hürriyet yayın yönetmeni Sedat Ergin, canlı yayında, “40 yıllık gazeteciyim, ilk kez can güvenliğimin olmadığını hissettim, ilk kez korkup kaçtım” sözleriyle duygularını paylaşmıştı.
Aydın Doğan’ın medya olarak elinde nesi varsa hepsini satma noktasına gelmesi o saldırının sonucudur deniyor.
Sedat Peker, o medya grubunun bugünkü sahibine, “Medya grubu bugün seninse bunu sağlayan benim” mesajını vermekte.
İlk beş videoya sessiz kalmış Hürriyet –‘yeni merkez medya’ olmakla övünen diğer kardeş yayınlar gibi- altıncı videodaki kendisiyle ilgili bu iddiayı da görmezden geldi.
Sedat Ergin halen Hürriyet’te ve köşesi var; düne kadar yazmadı, ama o günlerde ve sonrasında yaşananları herhalde hatırlayıp okurlarla paylaşacaktır.
‘Arkası yarın’ günlerinde romanı daha önce okumuş olanlar bile programı radyoda dinlemekten geri durmaz, üstelik bundan ayrı bir keyif de alırlardı.
İşte bu sebeple “Arkası yarın gibi” diyorum.