Sait Alioğlu yazdı;
12 Eylül öncesini yaşayanlar bilir, Türkiye’de birçok alanda ve kalemde yokluk ve kıtlık vardı. Tüp gaz kuyruğu, yağ, şeker, sigara, ekmek kuyruğu uzayıp gidiyordu, sokak sokak, mahalle mahalle, cadde cadde, şehir şehir…
Bunları, dönemin milliyetçi, sağcı, solcu ve sosyal demokrat iktidarlarının, hemen her konuda olduğu üzere, ekonomi alanında da cari olan Kemalist karakterli devlet kapitalizmine özgü bir anlayıştan kaynaklandığı söylenebilirdi.
Bir de o yıllarda nüfusa oranla yetersiz üretimin varlığı; üretimin, Kemalist halkada yer alan, almak isteyen zevatın, grupların ihtiyacına odaklı bir çizgi takip etmesi ve en önemlisi de toplumun büyük bölümünde paranın pek bulunmayışı gibi sebeplerle temel ihtiyaçların karşılanamamasını da hesaba katmak gerekirdi.
Gel zaman, git zaman devr-i Özal’da, işler, bu kez çeperin dışında kalan, hatta “bilerek” orada bırakılan, konsolide edilen toplumun büyük kesiminin durumu, bir şekilde geliştirilen üretime koşut olarak tüketimden yararlanmalarıyla az buçuk değişmişti.
12 Eylül sonrasında, öncesine oranla geçmiş dönemle kıyaslandığında halkın, olmadığı kadar önemli oranda paraya ve ihtiyaç maddelerine kavuşmasının, birçok ailenin kiracılıktan kurtulmasının yanında, “her iktidar kendi sınıfını oluşturur” fehvasını doğrularcasına bir burjuva sınıfı da oluşmuştu. Gerçi bu sınıfa, seküler mantıkla hareket eden liberal ve sol cenahtan da katılım olmuştu. Ekonomi, yine Kemalizm’in gölgesinde, onun mantığını tamamen ters yüz etmeden ama çağın da şartlarına uygun bir anlayışla işler kılındı. Ancak hesap beklenen şekilde gelişmemiş, ciddi bir ekonomik krizle ülke dar boğaza girmişti. İşte AK Parti dönemine böyle bir ortamda gelmiştik…
AK Parti, her alanda olduğu üzere ekonomi alanında da geçmiş dönem uygulamalarını aşacak atılımlarda bulundu; bu arada kendi sınıfını da oluşturmayı ihmal etmedi.
Şu an gelinen noktada ise başlangıçta verilen sözlerden, yapılan birçok iyileştirmeden ve toplumun çoğunluğunun yararına olan uygulamalardan vaz geçilmiş görünmekte; ” askıda ekmek ” kabilinden kampanyalarla toplum teselli edilmeye çalışılmaktadır. Öyle ki hem halkın giderek sıfırı tüketerek yoksullaşması hem de Cumhur İttifakı tarafından bunun müsebbibinin geçmiş dönemde aranması gibi garabet yaklaşımların neticesinde halk, yoksulluğun acısını çekmeye terk edilmiş görünmektedir.
Biz, bu ekmeğe “vurguyu”, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti karşıtı bloğun CB adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun yaklaşımından aşinaydık. Gerçi o zaman şimdiki Millet İttifakı ve MHP muhalefet olarak aynı bloktaydı. Şimdi ise millete “askıda ekmek” teklifini yapan MHP, iktidarın ikinci ortağıdır.
MHP’nin “askıda ekmek” kampanyası, yoksulluğun bir retorik olmaktan çıkıp halkın büyük bir kesimini kuşatan bir hâl aldığını; her ne kadar iktidar ve “belediyeler” faturayı esnafa kesmek istese de işlerin pek de iyi gitmediğini gösteriyordu.