Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Kültür tarihçilerimiz ve zelzele felaketi

Tarihçi yazar Dursun Gürlek, kültür tarihçiliğimize vurgu yaptıktan sonra, bu tarihçilerden A. Ragıp Akyavaş’ın yaşadığı Adapazarı merkezli bir depreme ve Hz. Peygamber’in(s) depremle ilgili yaklaşımına dikkat çekiyor.

Kültür tarihçilerimiz ve zelzele felaketi

Son devrin iki önemli kültür tarihçisi kimdir diye bana bir soru yöneltirseniz biri merhum Osman Nuri Ergin, diğeri de rahmetli A. Ragıp Akyavaş’dır diye cevap verebilirim. Dokuz ciltlik “Mecelle-i Umur-ı Belediye”, beş ciltlik “Türkiye Maarif Tarihi”, yedi yüz yetmiş dört sayfalık “İstanbul Şehreminleri”, ayrıca “Türkiye’de Şehirciliğin Tarihi İnkişafı”, “Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi”, “Beledi Bilgiler”, “Fatih İmareti Vakfıyesi”, “İbn-i Sina Bibliyografyası”, “İstanbul’da İmar ve İskan Hareketleri”, “Türk Tarihinde Evkaf, Belediye ve Patrikhaneler” isimleriyle yayımladığı birbirinden önemli eserler, Osman Nuri Ergin’in kültür tarihimize olan vukufiyetine işaret ediyor.

744 sayfalık “Muallim Cevdet Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi”, 331 sayfalık “Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun – Hayatı ve Şahsiyeti”, 156 sayfalık “Abdülaziz Mecdi Divanı” gibi kitaplarına gelince, bunlar da merhumun biyografi konusundaki derin tetkiklerine delil kabul ediliyor.

Aynı yazarımızın, diğer bazı kalem erbabının eserlerini bir takım şerhlerle, ilavelerle, takdim yazılarıyla yayımladığını biliyoruz. İsmail Fenni Ertuğrul’un “Hakikat Nurları” Hüseyin Kâzım Kadri’nin “İnsan Hakları Beyannamesinin İslam Hukukuna Göre İzahı”, Sahih-i Buhari Mütercimi Babanzade Ahmed’in “İslam Ahlakının Esasları” da işte bunlardan bazılarını teşkil ediyor.

Osman Nuri Ergin’in kültür dünyamıza yaptığı önemli hizmetlerden biri de, gerek İstanbul Vilayeti Mektupçusuyken, gerekse Belediye Mektupçusuyken bu tarihi şehrimizin caddelerini, sokaklarını ilim adamlarının, şairlerin ve edebiyatçıların isimleriyle süslemiş olmasıdır.

A. Ragıp Akyavaş merhuma gelince, onun da dini, tarihi, edebi ve mimari konularda kaleme aldığı ve çeşitli gazetelerde, muhtelif dergilerde yayımladığı yazılar büyük, hem de çok büyük bir yekun tutuyor. Eğer vefakâr kerimesi Prof. Beynun Akyavaş, bunları sabırla, azimle ve büyük bir titizlikle toplayıp çeşitli isimler altında kitaplaştırmamış olsaydı, biz bugün böyle bir hazineden mahrum kalacaktık.

Evet, Beynun Hanım’ın hazırladığı ve “Fahr-i Kâinat Efendimiz”, “İslamiyet İnsaniyettir”, “Âsitane”, “Üstad-ı Hayat”, “Edeb Yahu”, “Tarih Meşheri”, “Derken Efendim”, “Çalar Saat” isimleriyle ve ikişer cilt halinde yayımlanan kitaplar dini, milli ve kültürel tarihimize kuvvetli bir projektör tutuyor. Türkiye Diyanet Vakfı’na da böyle değerli eserleri neşrederek kültür dünyamızı zenginleştirdiği için teşekkür ediyoruz.

Bilmem ki belirtmeye gerek var mı? Bu iki ismin dışında daha başka kültür tarihçilerimiz de bulunuyor. Onların kaleme aldıkları değerli eserler de ilim ve irfan dünyamızı aydınlatıyor. İsimleri geçen eserlerin sayfalarını zaman zaman çevirmekten, ilgimi çeken konuları -hem de birkaç defa- okumaktan büyük zevk alıyorum ve bu zevki mükeyyifattan kabul ediyorum. Geçen akşam “Derken Efendim”in birinci cildini gözden geçirirken “Zelzele Felaketi” başlıklı yazıyla karşılaştım. Mademki deprem günlerini yaşıyoruz, öyleyse siz değerli okuyucularımla da – iktibas yoluyla – paylaşayım.

A. Ragıp Akyavaş diyor ki:

“Zelzeleyi gören yangına razı olur derler. Bu âfet, sel baskınından da, yangından da, hatta kasırgadan da beterdir. Bu saydıklarımızın kısmen de olsa önüne geçilebilir. Amma ve lakin yerin karnı acıktı, canı et lokması istedi mi, bir kere anan yahşi baban yahşi ne deseniz, ne yapsanız hangi tedbiri alsanız nafiledir. O, hiddeti, şiddeti geçinceye kadar ortalığı hâk ile yeksan edecektir.

Oldu İstanbul ahâlisi harîka razı

Yere geçtikte bu yıl şehr-i Ayıntâb ve Haleb!

Tutuşup her birinin dâmen-i sabrı dediler

Bize yangın yetişir, zelzele verme Yâ Rab!

İzzet Molla’nın bu mısraları pek yerinde söylenmiştir.

Akşam sular kararmak üzere. Gazetelere tekrar şöyle bir göz atayım dedim. Oturduğum koltuk birden altımdan kayar gibi oldu. Bu esnada gözüm avizeye ilişti. Bir de ne göreyim, salıncak gibi sallanıyor. Eskiler buna âfât-ı arziyye derlerdi. Yani zelzele!

Bizim ev halkını bir telaştır aldı. Ne yapalım, sokağa çıkalım mı, çıkmayalım mı? Oturduğumuz daire apartmanın üçüncü katı. Biz merdivenlerden ininceye kadar maazallah olan olur. Tevekkeltüalellah deyip beklemeye başladık. Bu esnada sokak ve caddeler mahaşerallah insanla doldu. Çoluk çocuk, genç yaşlı, pijamalı pijamasız bir yığın insan! Cümlesi şaşkın bir halde ve dehşet içinde…

Derken efendim, biraz sonra radyo kısa haberleri vermeye başladı. Bu yer sarsıntısı bir çok vilayetlerimizde kendini göstermiş. Bilhassa Adapazarı’nda can ve mal kaybına sebep olmuş. Yine bir çok ölü, yine bir çok yaralı. Cenab-ı Allah bu gibi âfât-ı semaviyye ve arziyyeden bütün insanları korusun. Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifa ihsan buyursun.

Büyük vak’alar halkımızın dilinde ve bilhassa İstanbul ahalisince birer tarih başlangıcı olarak kullanılır. Mesela, oğlunun yaşından bahseden anne Büyük Hareket’te doğmuştu der veya meşhur Çırçır yangınına tesadüf eden günlerde bizim oğlanı mektebe başlatmıştık diye anlatır.

Anadolu’da bunun daha hususi mahiyet ifade edenlerine rastlanır. Mesela İmam’ın ayaklandığı sene denir. Bununla Yemen isyanı kastedilirdi. Daha yakın tarihte Halk Partisi iktidarı devrinde çıkartılan Varlık Vergisi belası da hafızalarda yerleşen mühim vak’alardandır.

Dün akşamki zelzele müfekkiremi Büyük Hareket’e kadar götürdü. Bu sarsıntı birkaç gün bütün hiddetiyle ve şiddetiyle devam etmiş ve en büyük tahribatı Kapalıçarşı’da yapmıştı. Turistler gibi nedense felaketler de bu çarşıyı ziyaret etmeyi ihmal etmezler. Surlar yıkılmış, selatin camilerinin minare kılıfları uçmuş, binalar çatlamış veya çökmüş. Denizler kabarıp iskeleleri su basmıştı.

Zilzal, Kur’an-ı Kerim’in 99. Sûresinin adıdır. ‘İzâ zülziletil ardu zilzâlehâ’ diye geçer. Bu sûre zelzele üzerine nazil olmuştur.

Hicretin ikinci senesinde bir gün, Risâletpenah Efendimiz maiyyetinde Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer olduğu halde Uhud Dağında dolaşırken birden bire yerin şiddetle sarsıldığı görülmüş, Resul-ü Ekrem hiç telaş etmeyerek:

Sakin ol ya Uhud! Üzerinde bir Nebi, bir Sıddîk ve bir şehit vardır, diyerek dağa hitap etmiş ve sarsıntı derhal kesilmiştir. İşaret buyurulan şehit Hazreti Ömer’dir. Peygamberimiz Efendimiz bu suretle mucize göstermişlerdir.”

Manevi dünyamızı sarsacak zelzelelerden de korunmak için Fahr-i Kâinat Efendimize ittiba etmek gerekiyor.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER