Yıllar önce "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir demek, koskoca bir yalandır" diyen Erdoğan'dı
Yıl 1995, Refah Partisi’nin Ümraniye teşkilatının açılışı, Erdoğan kürsüde konuşuyor:
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir
demek, koskoca bir yalan!
Allah, hâkimiyetin kesin sahibidir.
Erdoğan kürsüde konuşuyor:
Tutturmuşlar, laiklik elden gidiyor!
Bu millet istedikten sonra tabii elden
gidecek. Sen bunun önüne geçemezsin ki.
Erdoğan kürsüde konuşuyor:
Bir buçuk milyarlık İslam âlemi,
Müslüman Türk milletinin ayağa
kalkmasını bekliyor. Kalkacağız.
Onun ışıkları gözüküyor.
Bu kıyam başlayacak.
Tarih, 14 Temmuz 1996.
Gazeteci, Milliyet'ten Nilgün Cerrahoğlu teybini Erdoğan'ın önüne koyup,
"İktidara geldiğiniz zaman İslam’a aykırı kanun kalkacak mı?" diye soruyor.
Erdoğan yanıtlıyor:
Refah din değildir,
eşittir İslam değildir.
Ama Refah'ın referansı İslam’dır.
Referansımıza ters hiçbir şey yapmak
ve yaşamak istemiyoruz.
Gazeteci soruyor:
Referansınıza ters kanun kalkacak mı?
Erdoğan yanıtlıyor:
Tabii kalkacak.
Kanunları da insanlar yapar.
Şu ana kadar demokrasiyi bizim gibi
anlayan, bizim gibi yaşayan ve
yaşatmaya gayret eden bir parti
gelmedi.
Gazeteci soruyor:
Demokrasi amaç mı, araç mı?
Erdoğan yanıtlıyor:
Ha burada bizim bir ayrılığımız var.
Biz diyoruz ki, demokrasi bir araçtır,
demokrasi amaç değildir.
Şimdi ben soruyorum:
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir demek, koskoca bir yalandır" diyen bir Erdoğan 23 Nisan'ı sevebilir mi?
Şimdi ben soruyorum:
"Allah, hakimiyetin kesin sahibidir" diyen bir Erdoğan 23 Nisan'ı sevebilir mi?
Şimdi ben soruyorum:
"Tutturmuşlar, laiklik elden gidiyor! Bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek" diyen bir Erdoğan 23 Nisan'ı sevebilir mi?
Şimdi ben soruyorum:
"Bizim referansımız İslam'dır, referansımıza ters kanun tabii kalkacak" diyen bir Erdoğan, 23 Nisan'ı sevebilir mi?
Şimdi ben soruyorum:
"Demokrasi bir araçtır, amaç değil" diyen bir Erdoğan 23 Nisan'ı sevebilir mi?
Sevebilmesi için kökten değişmiş olması lazım.
Oysa Erdoğan'da böylesine bir radikal değişim gözlenmiyor. (*)
Erdoğan, 23 Nisan'dan da, 29 Ekim'den de, Atatürk'ten de hoşlanmaz.
23 Nisan, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, der çünkü...
29 Ekim, millet egemenliğinin üstüne oturur çünkü...
Atatürk, 23 Nisan ve 29 Ekim'le din ve devlet işlerini birbirinden ayıran laiklik kapısını açtı çünkü...
Atatürk, "Biz Cumhuriyet'i kurduk, Cumhuriyet, demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe tatbikata koymalıdır" diyen bir devrimcidir çünkü...
Atatürk, Doğu değil Batı demiştir çünkü...
Atatürk, "Bütün gayretimiz Türkiye'de modern, yani Batılı bir yönetim kurmaktır.
Uygarlığa katılmayı arzu edip de Batı'ya yönelmemiş millet hangisidir" diye sormuştur çünkü...
Atatürk, 1923'te Cumhuriyet'i ilan ederken,
"Bir Avrupa Türkiyesi, Batı'ya yönelmiş bir Türkiye" demiştir çünkü...
Uzun lafın kısası:
Yüzü Batı'ya değil Doğu'ya dönük bir Erdoğan...
Demokrasi ve hukuk devletini boşlamış bir Erdoğan...
Millet egemenliğinin simgesi TBMM'yi dışlamış bir Erdoğan...
Laiklik ilkesini, kadın-erkek eşitliğini vitrin süsü yapmış bir Erdoğan...
Bugün, 23 Nisan 1920’nin yüzüncü yıldönümünde hangi nutku çekerse çeksin inandırıcı olamaz.
Son söz:
23 Nisan'la 29 Ekim'i gerçek rayına oturtmak ve Cumhuriyet'i demokrasiyle taçlandırmak
yolundaki mücadele bu topraklarda devam edecek.
Nokta.
* Erdoğan değişti - değişmedi tartışmaları özellikle 2000'li yılların başında bir ara çok sıcaktı. Benim adımın da sık geçtiği bu konunun renkli bir hikâyesi, Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor isimli kitabımın (Everest Yayınları) 349-359. sayfaları arasında yer alır.