Ali İhsan Karahasanoğlu yazdı...
Prof. Dr. Üstün Dökmen hoca anlatıyor, “Şimdi veli soruyor: Hocam bu vaka sayısı ne, hasta sayısı ne?”
Devam ediyormuş anne-babalar sorularına: “Hocam ben çocuğu Pazartesi günü okula göndereceğim, ben vaka sayısına göre mi göndereceğim, yoksa hasta sayısına göre mi?”
Haah hah ha!
Ne komik ya..
Tiyatroya gideceğinize Prof. Dr. Üstün Dökmen’in şovlarına gidin, Cem Yılmaz’dan çok güldürür sizi, emin olun.
Ben sözü Üstün Dökmen hocadan alıp, milleti güldürmeye devam edeyim..
Üstün Dökmen, Sağlık Bakanı ile kafa bularak, güldürüyor..
Ben de Türk Tabipleri Birliği ile kafa bularak güldürmeye devam edeyim.
Bakalım, hangimiz daha fazla kahkaha attıracak..
Vatandaş arayıp, bize soruyor: “Hocam, biz şimdi elimizi yıkayarak mı, koronavirüsten korunacağız, yoksa maske takarak mı?”
Hani Sağlık Bakanı’na gol atmak için, Üstün bey “hasta sayısı, vaka sayısı” muhabbetine giriyor ya..
Sanki doktorlar, her şeyi dört dörtlük açıklamışlar, “el yıkama koronadan ne kadar korur, maske ne kadar korur, korur mu korumaz mı” diye, her şeyi öyle güzel açıklamışlar ki, şimdi sıra gelmiş, çocuğunu okula gönderecek olan velinin “hasta sayısına mı, vaka sayısına mı bakacağı”na!”
Kimsenin velilere “Sayılara bakın, ona göre çocuğunuzu okula yollayın” dediği yok da..
Bu okur-anlamaz prof. gündeme getirdiğine göre, biz hatırlatalım kendisine..
Milli Eğitim Bakanlığı açıklama yaptı: “İsteyen veli, çocuğunu yüzyüze eğitime yollamayabilir, mecburiyet yok!”
Psikolog Üstün Dökmen, Sağlık Bakanlığı’nı hedef tahtasına koyup, Türk Tabipleri Birliği’nin yalanları üzerinden, ortada sanki bir muğlaklık varmış gibi algı oluşturup, şu çıkarımda bulunuyor:
“Muğlak tanımların 3 temel zararı var. Salgın konusunda muğlak tanımlar belirsizliği ve kaygıları artırır. Bu da insanların önlem almasını önler. ‘Acaba benden bir şey mi saklanıyor’ düşüncesi ortaya çıkar.”
Sen ne dahisin be Üstün hoca..
Sağlık Bakanlığı’nın rakamlarını yalan diye tanımla..
Türk Tabipleri Birliği’nin uydurmalarını doğru kabul et..
Ardından rakamları ve kavramları tokuşturup, “Bu muğlaklıkta vatandaşın kafası karışır, o da kaygıyı artırır” de..
Bak ben sana “kaygı artırıcı” bazı örnekler sunayım Üstün hoca..
Mesela..
Türk Tabipleri Birliği’nin yöneticilerine, tıp mesleğinin en üst birimi olarak soralım:
“Hasta sayısı ne, vaka sayısı ne?” diyorlardı ya..
Biz de soralım şimdi:
“Korona havada duruyor mu, yoksa yerlerde mi sürünüyor, hoca?”
Öyle ya.. Tedbirimizi ona göre alacağız..
Havada duruyor ise, halimiz harap..
Yere düşüyorsa, üzerine basıp, geçeceğiz..
Veya bir başka soru: “Koronaya yakalanan kişi, aynı yıl bir daha yakalanır mı, hoca?”
Muğlaklıktan bahsettin ya..
“İnsanları tedirgin eder, ‘Benden bir şeyler mi gizleniyor’ diyerek, insanların kafayı yemesine sebep olur” dedin ya..
Şimdi ben de, etrafımdaki insanlardan size aktarayım: “Bizden bir şey mi saklanıyor, tabipler neleri gizliyor acaba?.. Korona olan bir daha mı oluyor? Lütfen doktor, söyle, ben kaç asır yaşayacağım?”
İşi gırgıra vurduk ama..
Konu ciddi..
Mesela, Türk Tabipleri Birliği muğlaklığı giderici bir açıklama yapsa..
Hasta sayısı ile vaka sayısında, Sağlık Bakanlığı’nın yaptığını ileri sürdüğü skandal hatayı deşifre ettiklerini söylediklerine göre..
Şu aşı konusundaki muğlaklığı da, bir giderseler..
Söyleseler bize, “Aşı kaç yıl sonra hocam?”
Türk Tabipleri Birliği’ne devam edip hatırlatsak, “Bakın, cevap veremezseniz, Üstün hocaya söylerim sizi. Muğlaklık kötü.. Bir cevap vermelisiniz.. Hasta sayısı ne, vaka sayısı ne? Pardon.. Aşı ne zaman, ilaç ne zaman?”
Sahi, bir de ilaç muhabbetimiz vardı değil mi?
Türk Tabipleri Birliği, bir çırpıda o soruları da cevaplandırmış mıydı?
“İlaç, Türkiye’de olmasa bile, yakından takip ettiğimiz dış kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre, üç asır sonra, insanlığın hizmetine girecek” müjdesini vermişti değil mi?
Durun canım, “Üç asır sonra bizim ne işimize yarayacak o ilaç” demeyin.
Çoluğumuz çocuğumuz var..
Torunlar var.. Torunların torunları olacak..
Maksat, insanlığa hizmet..
Maksat, Türk Tabipleri Birliği muğlaklık oluştursun, Sağlık Bakanlığı suçlansın..
Maksat, muğlaklığın kralını Türk Tabipleri Birliği, kendi işini yapmadığı için oluşsun.. Koronanın ne belirtisi, ne bulaşıcılığı, ne ilacı, ne aşısı konusunda bir hizmetleri olmadığı halde, sürekli kahvehane dırdırı eşliğinde, “Şu yanlış, bu yanlış, diğeri kökten yanlış” desin, kafaları karıştırsınlar..
Ama, hedef tahtasına, Sağlık Bakanlığı konulsun..
Ve dün Türk Tabipleri Birliği’nden bir acı haber: “İstanbul’da bulunan Taksim Eğitim Araştırma Hastanesi’nde çalışan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Ahmet Akbaş, Kovid-19 izolasyonunun ardından hayatını kaybetti.”
Yapılan açıklamaya göre, doktorumuz korona tedavisi görüyor, iyileşiyor, hatta tekrar çalışmaya başlıyor, sonrasında evde, aniden vefat ediyor..
Şimdi bu somut olay üzerinden, Türk Tabipleri Birliği’ne soralım..
“Vıdı vıdı yapmak kolay.. Buyrun açıklayın, iyileşen bu doktor, vaka mıydı, hasta mıydı?”
Evet, tam olayın sorumlusuna yöneltiyorum soruyu..
Sokaktaki vatandaşın, “hasta sayısı veya vaka sayısı” üzerinden tartışma açmasına sebep olan Türk Tabipleri Birliği, haydi bakalım, buyursun o çok bilmişliğini, bir doktorun üzerinden göstersin..
Üstün Dökmen de, kendilerine yardımcı olsun..
Buyrun çıkın bu işin içinden..
“Testi negatife dönmüş olan, ama daha yeni koronayı atlatmış olan 30 yaşındaki gencecik bir doktorun bu ölümü, kalp krizi mi, korona mı? Korona testi negatif çıktığı halde, aslında doktorumuz halen hasta mıydı?”
Lütfen doktorlar, bizden bir şey gizlemeyin..
Bakın, muğlaklık, kaygı getirir. Bizi endişeye sevkediyorsunuz.. Gerçeği açıklayın..
Tabii biliyorsanız..
Hiç sanmıyorum ama..
İşiniz sadece yıkmak, tahrip etmek..
Ama..
Yine de ben sormuş olayım..