Ocak Medya yazarı İbrahim Yersiz yazdı;
İnsanlar canları sıkılınca çatacak birilerini arar. Bu, elinin altındaki kurbanlardan başlar, dışardaki arkadaşlarına kadar sürer; anneye, sıkıyorsa babaya, erkek veya kız kardeşlere, eş, sevgili ve arkadaşlara kadar uzanır.
Buna sanal ortamın davetsiz iştirakçilerini de ilave ettiğimizde bu liste öylece uzayıp gider.
Kurbanın ona çatılmasına sebep vermesi her zaman bir ihtimaldir, ama sebep vermeden çatılması da ihtimal dışı değildir, çünkü bahane arayan adamın sebep bulması zor değildir. Yani kişi kafaya koymuşsa -ki kafada her zaman ona yeteri kadar sebep var- o sebebi mutlaka bulur.
Bu konuda ortamın sanal bir nitelik alması iyi oldu, çünkü kubur genişledi ve artık kim ne kadar pislerse pislesin o kuburun dolması bir olasılık olmaktan çıktı.
Bu, el altındaki kurbanlara bir rahatlık getirdi, ancak bu rahatlık iyi olsa da ilgisizliği de beraberinden getirdi, zira artık göz gözü değil, göz ekranı görüyor. Ekran ise dipsiz bir maden kuyusu, isteyen arzusuna göre sevdasını, isteyen belasını …
Sanalda kötü söyleyen kendine, iyi olan üzerine alınmadığı müddetçe kavga etmek için bir neden yok; ancak ne yazık bu mümkün olmuyor, çünkü herkesin kendince bir sebebi veya amacı, geçmişinde unutmadığı, unutamadığı, ona huzur vermeyen bir kuyruk acısı var, o yüzden dalmadan, daldırmadan, karıştırıp bulandırmadan rahat edemiyor.
Oysa artık herkesin elinde kendi kumandası var, istemediğini, olası ‘bam teli’ne basmayı adet edinenleri silip şutlaması ayıplı bir iş olmaktan çıktı; zira kimse kimseyi tanımıyor, hatta tanıyorsa bile onları da ‘teknik nedenler’ bahanesi adı altında bir kazaya kurban verebiliyor.
Doğrusu tüm bu olanaklara rağmen olası o sataşmaları kendilerine dert edenler de yine de az gibi görünmüyor, belli ki ortam sanal olsa da üste çıkma arzusu fren tutmayı bilmiyor ve ne heybetle kalksa kendi sinirlerine toslayarak duruyor.
Belli ki, kubur büyük olsa da mevzu kuburun büyüklüğü değil, bağırsaklardaki pisliği çıkaramamakla ilgilidir. Oysa sanal ortam amaca göre iyi bir rahatlama alanı, tercihen sayıp sövmek önermelerim arasında olmasa da işe yaradığı bir yer.
Sanal ortam suç oranlarını ne düzeyde düşürdü, bu konuda elimde bir veri mevcut değil, ancak rahatlamış olmanın suç oranlarında bir düşüş gerçekleştirdiği ihtimaldir, zira kötü kullanılsa da ortamın birtakım gerilimleri emdiği o ihtimalin içindedir.
Biliyorum, insanlar görünürde almaktan çok -akıl- veriyorlar, akıl vermeyi seviyorlar, ama merak etmeyin bu görünürdeki egonun dilidir, zira almayanın bir şeyler vermesi olası değildir. Yalnızca sizden almadığı için siz öyle görüyorsunuz veya aslında sizden de alıyordur, egosu bunu size görünmez kılıyordur.
Çünkü az veya çok herkes herkesten bir şeyler alıyor ve özellikle çattıklarından alıyor, zira insan kamçısını yediği adamın darbesiyle daha çok öğrenme derdine düşüyor. Yani bu aklınızdan geçmese de siz kesinlikle sizi en çok sevmeyenlere bir şeyler öğretiyorsunuz ve dahası, o da sizden yediği şamarlardan sonra okkalı bir misilleme yapmak için sanal kütüphanelerin tozunu kaldırırken en fazla size öğretmiş oluyor.
Vuruşarak öğrenmek iyi bir motivasyon nedeni olsa gerek!
Ben kendi adıma, edep sınırları aşılmadığı müddetçe sanalda sınırsız bir kredi verilmesi taraftarıyım; ancak cevap verme konusunda aynı krediye sahip olunsa da bunun da aynı düzeyde kullanılması konusunda taraftar değilim. Çünkü cevap vermekle cevap yetiştirmek aynı şey değildir, çünkü her zaman cevap vermek cevap değildir, hele bu söylenmişin altından kalmak için verilmişse hiç değildir. İnsanın nefes almayı unutmadan oturup düşünmesi, doğru ile yanlış arasında seçim yaparken kendisine yakışanı da seçmesi gerek. Bu da yapılamıyorsa, iyisi hoş görmek veya boş vermek gerek. O da olamıyorsa sözü kişinin kendi takdirine tahvil etmek gerek.
Takdir nedir biliyor musunuz?
Takdir, sözün kişinin asaletiyle özdeşleştirilmesidir, çünkü sözün takdire icbarı kişinin çapına icbar edilmesidir; dahası, o sözün zekâ seviyesi ve asaletiyle hemhal hale getirilmesidir.
Bunu söyleyince aklıma geldi!
Yanılmıyorsam Jean-Jacques Rousseau’dan 30 yıl kadar önce okumuştum: Bundan bir zaman önce bir gece Spartalıların meclisine pislenir. Bunu öğrenen Spartalılar hemen meclisi toplar ve bunu kimlerin yaptığını araştırır. Çok geçmeden bunu Spartaya gelen Lakedemonyalı tüccarların yaptıklarını öğrenirler. Spartalılar bunu üzerine bir meclis kararı çıkarırlar: Bu kararda bundan böyle meclislerine pislemenin Lakedemonyalılara serbest olduğu bildirilir. Bunu duyan Lakedemonyalılar çok utanır ve bir daha böyle bir rezalet görülmez olur.
Demek o ki, bazen altta kalmak zor gelmesin, üste çıkmak isteyene de o fırsatı veriniz, bu sizden bir şey eksiltmez, hatta deneyin bunun sizi artırdığını, hatta yaptığınızın siz mutlu ettiğini bile göreceksiniz. Daha ötesini mi istiyorsunuz? O zaman ertesi gün sizinle kapışırken üste çıkmak için can atana bakınız, size karşı küçüldüğünü olası ikinci bir karşılaşmanızda öncelikle size yer vermeye çalıştığını göreceksiniz. Bunun için sizin de egonuzdan biraz ödün vermeniz gerek.
Biliyorum herkesin konuşacaklarının olduğu yerde dinleyici olmaya zorlanmak veya dinleyici olmak zorunda kalmak zordur, çünkü insan çoğu zaman tam da dinlediği için kendisine saldırmaya fırsat kollayanlara aradıkları fırsatı vermiş oluyor.
Ama doğrusu hesap bu ise siz de konuşsaydınız karşınızdakine bundan farklı bir şey vermiş olmayacaktınız. Çünkü bu hesap daha baştan üste çıkma, düşeni rencide etme üzerine kurulu bir hesaptır ki, siz bu hesapta üste çıksanız bile bu sizi mutlu etmeyecek veya size bir şey katmayacaktır. Zira bunun altında bir amaç değil, egonun üste çıkma arzusu var.
Aksine, böyle bir hesaba şahsiyetinizi yatırdığınızın farkına vardığınızda üzülecek ve neticesi ne olursa olsun mutsuz bir şekilde ayrılacaksınız. Ama bunu görmüyorsanız zaten işiniz körün uydurduğu, dinleyici locasında ağırlanan sağırında size alkış tuttuğu bir tiyatro oyunudur.
Eğer hesabınızda iradi bir tasarruf varsa siz her şeyden bir şeyler öğrenebilirsiniz, zira şeylerde iradi bir tasarruf olmasa bile bir saik vardır ve zekâ göstermek o saikı okumaktan geçmektedir.