Türkiye 2017 yılında yapılan anayasa değişikliği referandumuyla ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne (CHS) geçti ve o günle birlikte siyasetin ölçüleri değişti. Önceki bütün ölçülerin geçerliliğini yitirdiği bir dönem içerisindeyiz.
Siyasi alanın içerisinde bulunan, partilerde önemli görevler üstlenmiş olanların bir bölümü bu gerçeğin farkında, bir bölümü ise farkında değil.
İktidar veya muhalefet sorumluluğu taşıyanlardan yeni dönemin özelliklerinin farkında olanlar ilk seçimde o özellikleri kendi lehlerine kullanabilmek için şimdiden derin hesaplar yapıyorlar.
Farkında oldukları halde yapılan hesapları bozmak isteyenler de var ve onlar da devredeler…
Bazıları ise şartların değiştiğinin hiç farkında değil. Onların dıştan bakınca anlamsız gelen çıkışlarının sebebi öngörüsüzlükleri; öyleleri çıkışlarının içinde yer aldıkları cephenin hesaplarını bozduğunu da fark edemiyorlar.
Birincilik MHP ve Devlet Bahçeli’nin
Hesabını doğru yapanların başında MHP ve lideri Devlet Bahçeli geliyor.
Daha önce varlığını sorguladığı, icraatlarını en yıpratıcı ifadelerle eleştirdiği iktidarla cephe arkadaşlığını aklına koyduktan sonra, AK Parti’yi sistem değişikliğine zorlayan MHP’ydi. “Gelin istediğiniz sistem değişikliğini birlikte gerçekleştirelim” çıkışıyla CHS’ye geçişin yolunu aralayanın Devlet Bahçeli olduğunu biliyoruz.
MHP’nin sistem değişikliği sonrasında oy kaygısı kalmadı.
Yeni sistemle birlikte ortaya çıkan ‘ittifak’ yapılanması yüzde 10 barajını işlevsiz bıraktığı için, ittifaklar içerisinde yer alan partilerin sandığa yansıyan oy oranlarının tek önemi, Meclis’e girmesini sağladıkları milletvekili sayısıyla sınırlı. Yüzde 1 alan parti bile, bir ittifak içerisinde yer alıyorsa, Meclis’te temsil edilebiliyor.
Gözlerden kaçan bir nokta daha var: MHP’nin siyasi alandaki etkisi içinde yer aldığı ittifakla da sınırlı değil; istediği zaman “Eve dönün” çağrısında bulunabileceği bir grup eski MHP’li tarafından kurulmuş bir parti karşı ittifak içerisinde yer alıyor.
O çağrıyı da yaptı Devlet Bahçeli.
Devlet Bahçeli dün de, seçimlere neredeyse üç yıl gibi bir süre varken, “Bizim cumhurbaşkanı adayımız Tayyip Erdoğan’dır” deyiverdi.
Tamamen farazi olarak olaya bakıyorum: Seçim günü yaklaştığında o dönemin şartları Erdoğan’dan başkasını aday göstermeyi gerektirecek olursa, AK Parti’ye öyle bir yolu şimdiden kapatmış oldu bu çıkışıyla Devlet Bahçeli.
AK Parti muhtemelen Bahçeli’nin çıkışının bu yönünü görmeyecek, çıkışı iktidarda kalmasını desteğiyle sağlayan ittifak ortağının samimiyetine verecek ve MHP’nin teşvik ve telkinlerine daha açık hale gelecektir.
Hiç kuşkunuz olmasın, CHS’ye geçişle birlikte başlayan yeni dönemin özelliklerinin en fazla farkında olan ve o özellikleri siyasi çıkarı için en etkili biçimde kullanan parti MHP’dir.
Bunun mükafatını da iktidardan fazlasıyla alıyor zaten.
[MHP bu siyaset mühendisliğini zor günlerde öğrendi. 1980 öncesinde savunduğu görüşler ve siyasi alanda yüklendiği sorumluluklar 12 Eylül (1980) darbesi ile kesildiğinde, MHP’nin o zamanki kadrosu yıllarca hapislerde yatmak zorunda kaldı. Darbecilerin vaktiyle kendilerinin savundukları görüşler istikametinde icraat yaptıklarını gördüklerinde, “Biz içerideyiz, fikirlerimiz iktidarda” tespitini yapmıştı MHP kadrosu. Şimdi ise daha kolay yoldan fikirlerinin iktidarda olmasıyla övünebilirler.]
AK Parti az yararlandı, Akşener ise…
MHP tarafından yönlendirilmiş olsalar bile, kendilerinin arzu ettikleri anayasa değişiklikleriyle gerçekleşmiş olan ‘CHS’ ile birlikte başlayan yeni dönemin özelliklerinden en az yararlanan parti ise AK Parti.
Daha geniş bir açıdan bakılacak olursa, yeni dönemin özelliklerinden en fazla zorlanan parti de o.
Yeni dönem gerçek anlamda iktidar olabilmek için ‘yüzde 50+1’ oranında oy almayı zorunlu kılıyor. Bu da AK Parti’yi MHP ile iki ayrı vücut oldukları halde birbirine yapışık doğan ‘Siyam ikizleri’ durumuna getiriyor.
[Eski dönemde, iktidar olabilmek için çok daha az bir oy yeterliydi. AK Parti 2002 seçiminde aldığı yüzde 35 civarında oyla Meclis’teki sandalyelerin üçte ikisini kazanarak iktidar olabilmişti.]
Herhangi bir sebeple MHP’nin beğenmeyeceği bir siyasi tavır sergilemesi gerekse, bugün bunu yapamayacak halde AK Parti.
En kötüsü ise şu: Meclis’teki sandalye çoğunluğunu MHP desteğiyle elde etse bile, cumhurbaşkanlığı seçimi için de gerekli ‘yüzde 50+1’ oy oranı MHP desteğine rağmen sağlanamazsa ne olacak?
MHP’den İYİ Parti’ye yapılan “Eve dönün” davetinin altında bu soruya cevap arayışı yatıyor.
Cumhur İttifakı oylarının cumhurbaşkanı seçimini zora düşürecek oranda seyrettiğinin farkında olunduğu için MHP o daveti yaptı.
Bunu, iktidara “Merak etme, sorunun farkındayız ve çözüm için formül üretebiliriz” mesajı olarak anlayabiliriz.
İYİ Parti’nin o çıkışa verdiği olumsuz cevap kapıyı kapatmış oldu mu?
Yazının bir yerinde yeni dönemin özelliklerinin henüz tam farkında olmayan siyasilerden söz ettim. İYİ Parti lideri Meral Akşener’i o kategoride görüyorum. İçinde yer aldığı muhalefet cephesinin doğal olarak sahiplendiği hedefler ve o hedeflere varma yöntemleri konusunda kafası karışık bir görüntü veriyor İYİ Parti lideri.
‘Millet İttifakı’ içerisinde yer almanın yararını genel ve yerel seçimlerde fazlasıyla gördüğü halde…
Son cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylıkta ısrarı yanlıştı; HDP’nin siyaset aritmetiğindeki önemini de tam göremediğini her fırsatta belli ediyor. En son Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden yaptığı “Bir kahve içmek üzere ev ziyaretinde bulunma” farazi teklifini ‘kan davası’ benzetmesi eşliğinde kabul etmesi de aynı minvalde.
İçinde yer aldığı ittifakın zayıf halkasını teşkil ediyor İYİ Parti ve Meral Akşener.
Üç yıl sonra yapılacaksa seçim, o zamana kadar tarafların senkronize olması mümkündür; ancak ya seçim tarihi çok erkene alınırsa ne olacak?
Bu soruya verebileceğim cevap şu: Seçimlerde hesabını doğru yapan kazanır. Bu defa da öyle olacaktır.