Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önceki gün paylaştığı “Bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz yok” görüşünde ısrarlı; dün de cezaevinde dört yılını dolduran Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını talep eden 10 Batılı büyükelçinin ‘istenmeyen adam’ ilan edilmesini bir an önce halletmeleri için ilgililere talimat verdiğini duyurdu.
‘İstenmeyen adam’ ilan edilen büyükelçi ülkemizi terk etmek zorunda.
Genellikle büyükelçisi ‘istenmeyen adam’ ilan edilen ülke de, elçisine kapıyı gösteren ülkenin büyükelçisini ‘istenmeyen adam’ ilan ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı yerine getirildiğinde -10 onlardan 10 bizden- toplam 20 büyükelçiye yol görünecek…
Sorun 20 büyükelçiyle sınırlı kalsa yine iyi. Ya aynı metni, dayanışma için, başka 10 Batılı ülkenin büyükelçisi daha imzalarsa ne olacak?
Onları da gönderdiğimizde, ya bir 10 ülkenin büyükelçisi daha dayanışmayı genişletmek amacıyla aynı metni imzalama sırasına girecek olursa?
Ardından bir 10 ülke daha?
Her birini ‘istenmeyen adam’ ilan ettiğimizi ve sonrasında bizim büyükelçilerimizi de o ülkelerin ‘istenmeyen adam’ ilan ettiklerini düşünelim. Bu sürtüşmenin sonunda Avrupa’da -bu arada ABD’de, Kanada’da ve Yeni Zelanda’da da- büyükelçimiz kalmayacak demektir.
Şaka olsun diye bu senaryoyu gündeme taşıyor değilim; tam tersine, ‘istenmeyen adam’ yolu açılırsa ardından böyle toplu çıkışlar yaşanacağından eminim.
Diplomaside ‘istenmeyen adam’ (Latincesi: ‘persona non grata’) diye bir mekanizma var. Genellikle iki ülke arasında savaş türü ağır ihtilaflarda kullanılan bir mekanizma bu. Daha hafif ihtilaflarda muhatap ülkeden rahatsızlık duyan ülke o yola başvurmak yerine, rahatsızlık duyulan ülkenin büyükelçisine kibarca “Gitseniz iyi olacak” demeyi tercih ediyor.
Bunu yapmadan önce de kendi büyükelçisini ‘danışmak için’ merkeze çağırıyor.
En son, İsrail’in Ankara’daki büyükelçisi Eitan Na’eh’e, Gazze’de yaşanan kanlı olaylar üzerine bu muamele yapılmıştı (Mayıs 2018).
Ülkelerin diplomatlar tarafından karşılıklı temsilinin tarihi kökeni hayli eskidir. Yabancı diplomatlara bulundukları ülkelerde rahat çalışabilmelerini temin için bayağı geniş dokunulmazlıklar tanınmıştır. Diplomatlar görev yaptıkları ülkelerin mevzuatlarına tabi değildir, yasalarına göre yargılanamazlar.
[Diplomatik dokunulmazlık ara sıra da olsa sıkıntılar doğurabilmekte. İngiltere’de eşi diplomat olan bir kadın -sonradan kendisinin de diplomatik dokunulmazlığı olduğu anlaşıldı- 19 yaşındaki bir gencin (Harry Dunn) ölümüne yol açan bir trafik kazası yaptı (Ağustos 2019). Kazadan hemen sonra ülkesine kaçırılan kadının yargılanmaması gencin ailesini rahatsız etti, fakat bir şey yapılamadı.]
Verdiğim bilgiler 1961 tarihli Viyana Sözleşmesi’nin kısa bir özetidir. Türkiye’de yargılanan birinin serbest bırakılmasını istemek için diplomatların bir bildiri yayınlaması nezaketsizlik olabilir, ancak yapılanın Viyana Sözleşmesi kapsamı içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
Bildiriye verilen sert tepkiler, metni imzalayan diplomatların ülkelerinde Türkiye’ye bakışı olumsuz etkileyecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyükelçilerin ‘istenmeyen adam’ ilan edilmesi talimatı herhalde yerine getirilir; sonuçta ‘cumhurbaşkanı hükümet sistemi’ kendisine böyle bir talimat verebilme yetkisi sağlıyor.
İki gündür ekranlara yansıyan konuyla ilgili tartışmalara kulak veriyorum, AK Parti’nin itibar ettiği yorumcular talimatı haklı buluyor ve gereğinin yerine getirilmesini bekliyor. Türkiye’nin farklılığının bir kanıtı olarak görüyorlar bu çıkışı.
Dışişleri Bakanlığı daha yumuşak bir tepkiyle yetinilmesini tavsiye ediyormuş, ancak Cumhurbaşkanı talimatının yerine getirilmesinde ısrarlı görünüyor.
Bu durumda 10 büyükelçinin ‘istenmeyen adam’ ilan edilmesi an meselesi demektir.
İlginç gelişmelerle karşılaşılabilecek bir haftaya giriyoruz.