Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Başkasının yükünü hafifletiniz ki yükünüz hafiflesin

Mahmut Toptaş yazdı;

Başkasının yükünü hafifletiniz ki yükünüz hafiflesin

Kuşluk vakti, saat on bir sularında idi. Hanımla beraber kahvaltı sonrası cam kenarında çayımızı içerken, bir de ne göreyim, en az 27 yıldır tanıdığım, uzaktan sevdiğim, ama bir araya gelemediğimin üzerine çullanmışlar ve onun boynu yere değmek üzere eğmişler.

Boylu poslu idi, yaz ve kışta baharda ve güzde 365 gün moralini bozmayan hep gülümseyen, başı dik, güzel biriydi.

Ne oldu ne bitti bilmiyorum ama bütün aile demeyeyim bütün kabile ona abanmış ve onun üzerinde tepiniyorlardı.

Hırçın rüzgârların estiği zamanlarda, korkunç dalgaların sahili dövdüğü gibi art arda dövüyorlardı, ama o direniyor, kalkmaya ve kurtulmaya çalışıyordu fakat kurtulamıyordu.

Kündeye gelmiş pehlivanın diğer omzunun ha değdi ha değmedi durumunda idi.

Yüreğim cız ediyor, çullananların sayısı arttıkça ben de ha çöktü ha çökecek derken kendi kendime içimden cesur bir ses, “Ne seyredersin, kalk ve kurtar” diyor.

İçimden yeni korkak bir ses de, “Telefon et ve ilgililere haber ver” diyor.

Cesur ses, “İlgililerin işi çok. Her tarafta olaylar var, buraya nasıl yetişsinler. Hem sende ilgilenmekle vatandaş olarak sorumlusun” dedi ve ben harbe giden cengâver gibi hazırlığımı yapmaya başladım.

Kafadan vururlarsa ona göre tedbir, boyundan, karından ve sırttan gelebilecek saldırılara karşı kendimi korunaklı hale getirdikten sonra ev temizliğinde yukarılara ulaşabilmek için kullandığımız kendi boyumda bir sırığı/sopayı elime aldım ve yürüdüm. Beş katlı merdiveni inerken, neyi nasıl yapayım hayali kuruyordum ki, köyümdeki mahalle kavgaları geldi.

12 yaşından küçüğüz. Karşı mahalleyle kavga eden bizim mahallenin yanında yer almam tabii bir hâl ama karşı mahalleliler de bilir ki, ben kimseye vurmam. Onun için onlar bana vurmuyorlar, ben de onlara vurmuyorum.

Elinde iş bitirecek sopası olanların, elinden onu alıp sopayı kavga dışına itsem de ben de kavganın ortasındayım.

Bu düşünceyle inerken, elimdeki sopayı/sırığı, ayırmak ve kurtarmak için kullanacağım, saldıranları da kırıp dökmeyeceğim.

Sopayı kullanırken yere çökmek üzere olana da vurup kırıp dökmemeye çalışacağım.

Ben aşağı indim, saldırı için gelenler geri çekildiler ama üzerinde tepinenleri, yavaş yavaş dokunarak üzerinden ayrılmalarını sağlamaya başladım.

Üzerinden birkaç tanesi ayrılınca o yerden sıçradı, doğruldu ama dikilemedi.

Ben tekrar, üzerindekilere yavaşça dokunuyorum, dokunduğum hemen ayrılıyor. Her ayrılıştan sonra onun da boyu doğrulmaya  devam ediyor.

Son çullananı da onun üzerinden ayırınca, 365 gün yeşil kalan,  yapraklarına yağan karın ağırlığına dayanamayan ve yere kadar eğildiği halde kırılmayan, 26 yaşındaki bahçemizin süsü, gözlerimizin cilası, oksijen tüplerimizden biri olan birkaç  ağacı kar ve buz saldırısından kurtarmanın hazzını yaşadım.

Kendi yükünüzü hafifletmenin yolu, başkalarının yükünü hafifletmekten geçer.

“Gücüm ve imkânlarım yok ki” demeyin. Gücünüzle orantılı düşünün.

Terazinin kefesine bir kiloluk demiri koysanız, karşı tarafa da bir kiloluk gül yaprağı koysanız, terazinin dilleri karşı karşıya gelir ve dengeyi sağlar ama gül tarafına bir tek gül yaprağı koyarsanız, demirin ayakları yerden kesilir.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER