Yüzü gözü kan revan içinde bir Suriyeli çocuğun iç parçalayıcı fotoğrafı...
Dehşet içinde birbirine sarılan el kadar çocukların yüzündeki korku ve bir şey yapamamanın katlanılmaz utancı...
Ailece sindikleri odada, lincin geçmesini bekleyen sığınmacıların dayanılmaz çaresizliği...
Vandallar karıştırmasın, yanlışlıkla kendi evleri de taşlanmasın, dükkanları yağmalanmasın diye camlarına bayrak asanlar...
Kendi canlarının derdine düşmekten komşularına nasıl yardım edeceklerini bilemeyenler ve belki de bunu zaten düşünmeyenler...
Tekbir sesleriyle saldıran gözü dönmüş güruhun barbarlığı karşısında, elden bir şey gelmemesinin verdiği karışık duygular...
Fethe çıkmış, zafer kazanmış, mahalleyi düşman işgalinden kurtarmış edasıyla gece yarısı sokakta İstiklal Marşı okuyan kalabalık...
Polisin, orantılı güç kullanarak gereken sertlikte müdahale etmemesi, durdurmaya güç yetirememesi...
Yöneticilerin öngörüsüzlüğünün, böyle bir senaryoya hazırlıksızlığının doğurduğu otorite kaybı ve boşluğu...
Ve kafası gözü yarılmış Suriyeli çocuk fotoğraflarının altına ‘ajitasyon yapmayın’ notu düşüren kalpsizlik... ‘Öldürdükleri çocuğumuz ne olacak, istemiyoruz burada, def olup ülkelerine gitsinler’ diye hala intikam naraları döşenenler...
Emirhan Yalçın’ın bıçaklanarak öldürülmesinin acısı yetmezmiş gibi, üstünden Suriyelilere toplu linci haklılaştıranlar....
Suriyeli iki saldırgan tutuklandığı halde, ilgisiz tüm Suriyelileri hedefe koyanlar...
Twitter’dan çırpınan, ‘yapmayın etmeyin’ uyarılarıyla sağduyuya çağıran ama sesini duyuramayanların sıkışmışlığı...
Bir de irkilerek, sarsılarak, kahrolarak, içi içini yiyerek olan biteni izleyenler...
Klişe sevmem, yine de ‘bu geceden alınan dersler unutulmayacak’ diyebilmek isterdim ama unutulacak.
‘Hepimizin utancı’ gibi laflar da etmeyeceğim, bazılarımız kendilerini utandırmadığını saklamıyor zaten.
İktidarın çıkardığı derse bak!
Sabah, geceyi provoke edenlerle şiddete karışanlardan 76 kişinin gözaltına alındığı açıklandı. 36’sının, çeşitli suçlardan sabıkası varmış. Yağma ve hırsızlıktan uyuşturucuya uzanıyor.
Fakat bu profil detayı neyi açıklıyor?
Dışardan provokasyona geldiklerini, Altındağ sakini olmadıklarını, yoksa böyle bir şey yapmayacaklarını mı?
Saldırganların gerçekte tekbirle, İstiklal Marşı’yla alakalarının olmadığını mı gösteriyor?
Ensar-muhacir kardeşliğinin tuttuğunu, aslında dikiş atmadığını mı kanıtlıyor? Bu pogrom provasına katılanların sadece nasipsizliği ve istismarcılığını mı ortaya koyuyor?
Kendi kendimizi kandırmayalım, kafayı kuma gömmenin kimseye faydası yok.
Göçmen karşıtlığı toplumda olmasa, üstünden siyaset yapanlar çıkmazdı. Oy devşirmek için kaşınmaz, kızıştırılmazdı.
Milletin sabrı taşıyorsa taşıran son damla neydi? Afgan göçmen dalgası mı yeter dedirtti? Kapılar yeni göçmenlere açık tutulmaya devam ederken ortaya bir çıkış planı konamamış olmasının payı ne?
Öfke ve tepki patlamasıysa nasıl birikti? Toplumun infialiyse ne sevk etti?
Barbarlığın hiçbir gerekçesi, mazereti olamaz. Fakat haklılaştırmaktan kaçınmak, üstüne düşünmeye engel değil.
İktidar ve muhalefet, suçu birbirine atıyor. Hangisi tamamen masum?
Bu sonuçta iki tarafın da payı var. Ama sorumlulukları eşit mi?
Yönetme, çözüm bulma, tedbir alma, asayişi koruma, can ve mal güvenliğini sağlama sorumluluğu iktidarda.
Uyarılara kulak tıkanmasa, toplumdaki artan rahatsızlık görülse, kuru hamaset yerine somut ve gerçekçi çözümler aransa buraya gelinmezdi.
Ucuz popülist hamaset, politikasızlığı bir süre gizlese bile yol açacağı tahribatı ortadan kaldırmıyor. Bilakis büyütüyor.
Dumanı tahliye etmeyen kör bacaya döndü siyaset. Toplumu, barut fıçısı gibi ha babam doldurursan bir yerde patlar.
AK Parti Sözcüsü Çelik, şunda çok haklı:
“Siyasette rekabet tabii ki gereklidir. Ancak ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı nefret dili asla muhalefet olarak değerlendirilemez. Bazı siyasilerin sığınmacılara yönelik uzun süredir kullandığı nefret dilinin yol açabileceği tehlikelerin ne kadar büyük olduğu ortadadır.”
Fakat muhalefete ders çıkarıyor, kendine ders yok mu!
Yani ayrıştırıcı ve hedefleştirici nefret dili, yalnız sığınmacılara karşı kullanılınca mı tehlikeli ve yanlış? İktidar, muhalefete karşı halkı kışkırtmayı kökleyince tehlike oluşturmuyor mu?