1968 hareketini dünyada büyüten Vietnam’da ABD’nin katliamları olmuştu. ABD üniversitelerinde başlayan olaylarda kampüs işgalleri yaşanmış, rektörler by vatan hainlerine karşı polisi kampüslere sokmuş, çok sert müdahalelerle öğrenci eylemleri bastırılmaya çalışılmıştı.
Ama bastırılamadı.
Daha da büyüdü. Paris’te kaldırımların altında plajlar keşfeden öğrencilerin başlattığı eylemlerle bütün dünyaya yayıldı.
Sol bir hareketti 68 ama Sovyetçi değildi. Tam tersine Prag’a giren Macaristan devrimcilerini ezen Sovyetlere, Stalin’e karşı bir sol hareketti.
Maoculuk ve benzer alternatif sol akımlar baskındı.
Tabii bu rüzgarlardan Türkiye’deki gençler de etkilendi. Üniversite boykotları, eylemler benzerdi.
Ama benzemeyen ideolojiydi.
Batı’daki 68 özgürlükçü, solcu, kimlikçi bir hareketken, Türkiye 68’de Stalin’i, ulusal kurtuluş hareketlerini keşfetti. Kemalizm ve 60 ihtilalinin etkisiyle ortaya çıkan orduculukla birleşen bir sol-Kemalizm ile Sovyetçi, Stalinci bir sosyalistlik birleşti.
Yani bir bakıma dünyada esen 68 rüzgarları, Türkiye’de tersinden esti.
Amerikan üniversitelerinde başlayan ve bütün Batılı iyi üniversitelere yayılan Filistin eylemleri 68’e benzetiliyor.
Yine uzaklardaki bir savaşta kendi ülkelerinin rolünü kınyan öğrenciler var, yine işgaller var, kampüslere sokulan polis var.
Time dergisi kefiyeleri yüzlerine sarmış kız öğrencilerin fotoğrafını kapak yaparak “Kampüs başkaldırısı” başlığını attı.
Övgüden çok yergi ve korkutma içeren bir kapaktı.
Ama sorsalar Time dergisi Amerikan liberalizminin, 68 ruhunun hararetli bir savunucusu. Tıpkı Biden, Obama gibi.
Ama bu protestolar esas o liberal, Demokrat Amerika’nın ikiyüzlülüğüne karşı.
Her ne kadar Biden, bu rüzgarın Kasım’da Trump karşısında işini zorlaştıracağını fark edip İsrail’i kızdırmaya başlasa da ilk refleksler ve o arada ölen 35 bin insan ve durdurulmayan İsrail öfkelerin hedefi olmasına devam ediyor.
Almanya, İngiltere, ilerici Hollanda, Yeşiller, Sosyal Demokratlar, İngiliz İşçi Partisi hepsi bu krizde 68’de Nixon’un durduğu yerde durmaktalar.
Bu kez karşılarındaki öğrenciler sadece o ülkelerin yerlisi beyaz Batılılar değil, oralara yıllar önce göçmüş Doğuluların çocukları, iyi puanları yüzünden kabul almış zeki Araplar, Müslümanlar, Afrikalılar…
O yüzden ne yapacağını bilemiyor Batılı demokratlar.
Eurovision şarkı yarışmasında İrlandalı, Yunan bir şarkıcı olarak da karşılarına çıkıyor ya da Arizonalı bir rapçi olarak da.
Kefiye takmayı, Müslüman bir halkla empati yapmayı kafaya takmayan bir nesille karşı karşıyalar.
Bu kültürel bir isyanda.
Ve o yüzden çok radikal.
Süper liberal Obama o yüzden ağzını açamadı bugüne kadar. Savunduğu bütün klişe aktivizmlerin ilerisinde bir şey oluyor karşısında. AB’nin insan hakları standartlarının da ilerisinde bir empati patlaması yaşanıyor.
Dünyada rüzgar böyle Doğu'dan eserken Türkiye’de yine rüzgarlar tersine esiyor.
Türkiye’de muhalefet, AK Parti iktidarı yüzünden Amerikan öğrencilerinin empati duyduğu şeylerden hızla kaçmakta.
Ekrem İmamoğlu, Avrupa’da katıldığı toplantılarda demokrasi mesajları veriyor ve ayakta alkışlanıyor.
Suriyeliler, Araplardan nefret eden bir muhalefet yükseliyor. Belediye başkanları aleni ırkçılık yapıyor ve başlarına hiçbir şey gelmiyor.
Siyasal İslamcı en totolojik küfüt haaline gelmiş durumda.
Filistin meselesinde geniş bir kamuoyu desteği var ama Araplara yüksek sesle destek vermekten kaçınan da geniş bir kamuoyu var.
Bu da Türkiye'deki Filistin duyarlılığını tek tipleştiriyor, sıkıcı hale getiriyor.
Sanatçılar ağızlarını açmıyorlar, Sertab Erener Eurovision’da İrlandalı şarkıcı kadar bunu dert etmiyor.
Çünkü rüzgar Türkiye’de tersine esiyor.
Ama günün sonunda dünyadaki rüzgarlardan kaçmak kolay değil. Türkiye’nin siyasi havası da değişecek. Dünyadaki bu büyük değişim dalgası bizim kıyılarımıza da vuracak.
Arap düşmanlığı, siyasal İslam karşıtlığı, aşırı Batıcılığın o kadar da prim yapmadığı anlar gelebilir.
Muhalefet acaba dünyadaki bu trendi yeteri kadar takip ediyor mu, yoksa hala bütün strateji AK Parti ne diyorsa tersi biçiminde mi belirleniyor?