Martin Indyk imzasıyla, 17 Ocak'ta The Wall Street Journal'de yayınlanan ve Pınar Hilal Başta'nı İngilzice'den çevirip Timetürk.com'da yayımlanan makale...
Amerika'nın Afganistan ve Irak'taki hezimetleri başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında sürdürdüğü askeri varlıklar Amerikan iç politikasında sıklıkla gündeme geliyor.
Geçtiğimiz sene Mart ayında, konu, ABD'de en üst perdeden tartışmaya açılmıştı. Başkan Trump, Irak'a son ziyaretinde güvenlik nedeniyle uçağın iniş sırasında ışıklarını kapattığını hatırlatarak "Biz Ortadoğu'ya son 20 yılda 7 trilyon dolar harcadık ama ışıklarını kapatmadan uçağımızı indiremiyoruz" demişti.
Konuyla ilgili 2020'nin ilk eleştiri yazılarından biri de 17 Ocak'ta The Wall Street Journal'de yayınlandı.
Kasım Süleymani suikastinin ardından kaleme alınan yazı, Martin Indyk imzasıyla yayınlandı. "Ortadoğu artık buna değmez" başlıklı makalenin alt başlığında "ABD, görkemli hırslarını bir kenara bırakmalı" ifadesi kaydedildi.
İşte o makalenin ilgili bölümleri:
HAYATİ ÖNEMİ DÜŞÜK ÇIKARLAR
Bugün ABD birlikleri Irak ve Afganistan'da ve İran üzerinde yükselen tansiyondan kaynaklı olarak hala zarar görüyor. Amerikalılar savaş yorgunu. Yine de Ortadoğu'da bir uzlaşmaya varmaktan veya tutarlı bir politika izlemekten aciz gibi görünüyoruz.
Bunun için bir neden var. Ben de dahil olmak üzere Amerikan dış politika kuruluşundaki birçok kişinin kabul etmesi zor bir konu: ABD'nin çok düşük düzeyde hayati anlamı olan çıkarları Ortadoğu'da tehlikede olmaya devam ediyor.
Şimdi hem siyasi hem de diplomatik olarak karşılaşılan zorluk, bu kesin gerçekten gerekli sonuçları çıkarmaktır.
3 Ocak'ta Irak'ta ABD drone saldırısında öldürülen İranlı general Kasım Süleyman'nin cenaze töreni, İran, 7 Ocak.
Trump, kendisinden önceki Başkan Barack Obama gibi, bu düzeltmeyi yapmanın ne kadar zor olduğunu keşfediyor. Dört ay önce, Suudi petrol üretimini yüzde 50, dünya ham petrol üretimini yüzde 5 azaltan bir İran saldırısının ardından, Suudi Arabistan'ın petrol tesislerini savunmanın Amerika'nın sorumluluğu olmadığını açıkladı.
Başkan, Franklin Roosevelt'in Kral Abdülaziz el-Suud'la krallığın petrolünü korumak için anlaşma yaptığı 1945'ten beri bir ABD politikası olan zorunluluğa meydan okuyarak “Bu Suudi Arabistan'a bir saldırıydı ve bize değil” dedi.
***
Savunma Bakanı Mark Esper, geçen yıl Ekim ayında Trump'ın Kuzey Suriye'den bin ABD askerinin geri çekilmesini emrettiğini açıkladı. Yine de ABD birlikleri bugün Suriye'de kalıyor. Görevleri petrol sahalarını korumak.
***
Benzer çelişkiler Trump'ın selefinde de görülebilir. Fakat Obama, Amerika'nın Ortadoğu'daki "sonsuz savaşlarını" sona erdirme ve yenilerini önleme konusunda kararlıydı. Yine de 2011'de demokrasi için gerçekleşen Arap Baharı ayaklanmaları sırasında, onları devirmek için Amerikan kaynaklarını kullanmak konusunda isteksiz olmasına rağmen Mısır, Libya ve Suriye rejimlerinin devrilmesi çağrısına karşı koyamadı.
Obama, Amerika'nın Irak'taki savaşını sona erdirme konusundaki popüler kampanya vaadini yerine getirmek için 2011 yılında tüm ABD güçlerini ülkeden çekti. Sadece üç yıl sonra, İslam Devleti cihatçıları için 5 bin asker gönderdi.
Obama, 2012'de Esed'in kanlı rejimi tarafından kimyasal silah kullanımına "bizim için kırmızı çizgiyi geçmektir" dedi. Ancak, Esed, Ağustos 2013'te bir Şam banliyösünde bin 400'den fazla Suriyeliyi öldürmek için sarin gazı kullandığında Obama, planlanan ABD saldırılarına karşı direndi ve misilleme yapmamayı seçti.
ORTADOĞU'DAKİ AMERİKAN ÇIKARLARINDA YAPISAL DEĞİŞİKLİK YAŞANDI
Tüm bu bocalayan yalanların arasında 21. yüzyıl gerçeği yatıyor: Ortadoğu'daki Amerikan çıkarlarında, Washington'un kabul etmekte zorlandığı bir yapısal değişiklik yaşandı.
Geçmişte ABD'nin Ortadoğu'da iki önceliği vardı: Körfez petrolünün makul fiyatlarla akmasını ve İsrail'in hayatta kalmasını sağlamak. Ancak ABD ekonomisi artık ithal edilmiş petrole güvenmiyor. Fracking, ABD'yi net petrol ve doğal gaz ihracatçısına dönüştürdü. Körfez'den akan petrole bağımlı olan ülkeler artık Avrupa ve Asya'da.
Fracking Operation (Hidrolik kırma): Belli bir hidrolik sıvının yerin binlerce metre altındaki tabakalara tazyikli
bir biçimde pompalanarak, daha önce mümkün görülmeyen kaya gazı ve türevlerinin çıkarılmasını esas alan tekniğin geliştirilmiş hali.
Kuşkusuz, küresel ekonomi ve dolayısıyla Amerikan ekonomisi Körfez'den gelen petrol arzındaki büyük aksama nedeniyle zarar görecektir. Ancak ABD'deki doğal gaz devrimi, başka yerlerdeki enerji kaynaklarının keşfi ve geliştirilmesiyle artan “temiz enerji” ikamesi; piyasaları Ortadoğu'daki kaos karşısında şaşırtıcı derecede esnek kılmıştır.
PETROL ARTIK HAYATİ DEĞİL
Petrol ve doğal gaz ihraç eden Arap ülkeleri bizim için hala önemli, ancak petrolün serbest akışı artık hayati bir konu değil. Yani "savaşmaya değer" değil.
***
İsrail'e gelince, Yahudi devletinin güvenliğini desteklemek hala Amerika'nın ulusal çıkarına. Onlarca yıl süren Amerikan ekonomik ve askeri desteğiyle yakın güvenlik işbirliği İsrail'in kendisini savunmasını mümkün kıldı. İran'ın İsrail'i yok etmek için tekrarladığı tehditlerden endişe duyma konusunda haklıyız. Ancak bugün İran'ı ezmek için araçlara sahip olan nükleer silahlı İsrail'dir.
Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, Cumhurbaşkanı Jimmy Carter ve İsrail Başbakanı Menachem Begin,
26 Mart 1979 tarihli Mısır-İsrail barış anlaşmasını imzalamaya hazır bir şekilde Beyaz Saray bahçesindeler.
Benzer şekilde, onlarca yıl önce İsrail'i Arap komşularıyla uzlaştırmak bölgesel istikrar için hayati önem taşıyordu. Örneğin, 1973 Yom Kippur Savaşı sırasında, Arap petrol üreticilerinin ambargosu petrol fiyatını dört katına çıkardı. Bu durum ABD ekonomisini derin bir resesyona sürükledi. Ancak Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından başlatılan ve Başkan Jimmy Carter tarafından sürdürülen bir ABD diplomasisiyle Mısır'ın İsrail'e karşı savaşa girmesini engelleyen bir barış anlaşması üretildi. Bu, İsrail'in geri kalan ve zayıf Arap komşularının savaşa dönüşü düşünmesini imkansız hale getirdi.
ARAP-İSRAİL SAVAŞI ARTIK İMKANSIZ
1994 yılında Başkan Bill Clinton, bu kez İsrail ve Ürdün arasında Haşimi krallığını korumaya ve Ortadoğu'nun kalbini stabilize etmeye yardımcı olan ikinci bir barış anlaşması yaptı. Bir zamanlar İsrail'in vahşi düşmanları tarafından yönetilen Irak ve Suriye'nin daha yakın zamanda dağılması, başka bir geniş çaplı Arap-İsrail savaşının imkansızlığını pekiştirdi.
İsrailliler ile Filistinliler arasında barışın sağlanmasında herhangi bir ilerleme olmamasına rağmen, bugün İsrail, önde gelen Sünni Arap ülkeleriyle (Suudi Arabistan, Mısır ve diğerleri), birbirleriyle sürdürdüklerinden daha güçlü stratejik ilişkilere sahip.
Arap-İsrail barışı tüm meslek hayatım boyunca beni büyüledi. Yine de, son ABD aracılı İsrail-Filistin anlaşmasının imzalanmasının üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçti (Ekim 1998'in Wye Nehri Memorandumu) ve bu misyon şimdi şüphesiz biçimde umutsuz.
Bunu yürek parçalayan kişisel deneyimlerden biliyorum. Altı yıl önce, Obama'nın barış elçisi olarak, son doğrudan İsrail-Filistin müzakerelerine katıldım. Bu dokuz aylık süreç sonunda iki taraf tüm temel meselelere başladığımızdan çok daha uzaktı. O zamandan beri hiçbir şey bu gerçeği değiştirmedi.
***
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM AMERİKA İÇİN DEĞİL, İSRAİL İÇİN HAYATİ
Filistin sorununda iki devletli çözüm Amerikan çıkarları için hayati değil. Eğer ülke Yahudi ve demokratik bir devlet olarak ayakta kalmak istiyorsa, bu İsrail'in çıkarları için hayati. ABD İsrail'in dostu olduğu için, Filistinlilerle bölgesel uzlaşmayı imkansız kılacak Batı Şeria yerleşim inşaatı veya ilhakından kaçınarak, bu olasılığı açık tutmaya teşvik etmeliyiz.