Bir dakika, yoksa seçim zamanında değil de daha erken bir tarihte mi yapılacak?
Açıyorum: Bütün göstergeler ülkenin fazla uzak olmayan bir tarihte seçime gideceğini gösteriyor ve ben de bu gelişmeyi bir soruya dönüştürerek kuşkumu belli ediyorum.
Ülkemiz pek çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. En önemli sıkıntı ekonomi. Birbiri ardına alınan yanlış kararlar ekonomiyi kimseyi memnun ve mutlu edemez hale getirdi. Yönetim kaşıkla verdiğini kepçeyle geri almak zorunda kalıyor. Hemen her temel ihtiyaç malında fiyat patlamaları yaşanıyor.
Fakir fukara, garip guraba çoğalıyor.
Devlet bütçesi bu sıkıntıları karşılayamıyor.
Karşılayamıyor, çünkü yanlış kararların bedeli bütçeye ödetiliyor.
‘‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’’ tespitine göre kurulan denge ile bankada parası bulunan kişilere bankalar tarafından ödenecek faiz kısıtlı tutuldu; onun yerine tasarruflar TL olarak kalsın diye mevduat sahiplerine kurun vade sonundaki değeri üzerinden ek bir getiri -aslında ek faiz- verilmesi karara bağlandı.
Ek getiri milyarlarca TL tutuyor ve bütçe tarafından karşılanıyor.
[Enflasyonun çok altında kalan bir orana ‘faiz’ adı uygun görüldüğü için yapılıyor bu yanlışlık. Normal şartlarda mevduata bankaların ödemesi gerekecek artı değerin önemli bölümünün bütçe tarafından üstlenilmesi, topladığı mevduatı yüksek faizle kredi olarak kullandıran bankalara bir kıyak yerine geçiyor. Faiz karşıtlığı, bankalara faiz kıyağına dönüşmüş durumda.]
Bütçeye getirilen ek yükü daha fazla artırmamak amacıyla kurun belli bir oranın üstüne çıkmasına izin verilmiyor; bunu sağlamak için de sağdan-soldan edinilen borç yabancı paralar kullanılıyor.
Tabii bu da ekonomik dengelerin biraz daha bozulmasına yol açıyor.
Kurdaki artışın bütçeye öngörülemeyen başka kötülükleri de oluyor.
İktidarın övünç kaynağı köprüler, yollar, tüneller ve şehir hastaneleri gibi yatırımlar Hazine’den dolar garantisi verilerek gerçekleştirildi. Yollar, tüneller ve köprülerden geçenler, hastanelerden hizmet alanlar bedel ödüyorlar, ancak bir miktar; taahhüt edilen rakamlarla para ödeyerek hizmet alanların sayısı arasındaki fark her ay otomatik olarak o yatırımları gerçekleştiren müteahhitlere ödeniyor.
Tabii dolar olarak…
Doların kur değeri TL karşısında öngörülenin hayli ötesinde arttığı için de, bütçedeki delikler devasa boyutlara ulaşıyor.
En önemlisi, yanlış kararların yol açtığı ekonomik politikaların enflasyonu azdırması… Bu da hayatın herkes için pahalanması demek. Ekmek büfeleri, çiçek yağı rafları ve en son ucuz et satılan kurumlar önündeki kuyrukların sebebi bu: Enflasyon…
Çare?
Hükümetin bu gerçekleri hissettirmemek için bulabildiği formül, belli başlı ihtiyaç malları üzerindeki vergileri azaltmak oluyor.
Vergi azalması öngörülen bütçenin yara alması demek.
Bir başka beklenti de, ücret ve maaşlara zamanından önce ek artış sağlanması…
Ücret ve maaşlara zammın bütçeye yeni yükler getireceği herhalde anlaşılmıştır.
Buraya kadar anlattıklarım ekonomi alanıyla ilgili.
Oysa ülkemizin herkesi ilgilendiren sıkıntıları yalnızca ekonomi alanıyla sınırlı değil.
Yanlış kararlar devletin hemen her iştigal alanında etkisini hissettiriyor.
İktidar cephesine mensup politikacılar bu genel tabloyu göz önünde tutarak seçimden yeniden başarılı çıkmalarını sağlamak üzere kurallarla oynama yoluna gittiler. Meclise sunulan ve bu haftadan itibaren genel kurulda görüşülmesine başlanacak olan yasa teklifi 1950 öncesinden başlayarak günümüze kadar varlığını sürdürmüş seçimlerle ilgili kuralları tasfiye etmeyi öngörüyor.
Herkesin -bu arada benim de- teklifin barajı yüzde 7’ye indiren ve ittifaklar içerisinde yer alan partilerin birlikte hareket etmelerini önlemeyi amaçlayan maddesi üzerinde yoğunlaşması doğal; ancak dikkatlerin yönelmesi gereken ayrıntılar esas teklifin diğer maddelerinde.
Seçimleri tartışmalı hale getirecek maddelerde…
Konunun bu yönü teklifin hazırlanmasına AK Parti adına katkıda bulunan Hayati Yazıcı’nın şu açıklamasını işitince aklıma geldi.
Okuyalım:
‘‘15 madde içerisinde en çok konuşulan konulardan birisi baraj düzenlemesi. Türkiye’de ülke seçim barajı yüzde 10’dur. Yüzde 10 olan barajı yüzde 7’ye indirmeyi önerdik. Bu madde aynen geçti. 2’nci en önemli düzenlemelerden birisi de milletvekili dağılımının hesaplanmasına ilişkin, yaptığımız öneri. Dolayısıyla bu öneri üzerinde değişik yorumlar yapanlar olmakla birlikte önerinin dayandığı mantık ve gerekçeler itibari ile demokratik kriterlere uygun, oy sahibi vatandaşın kullandığı oyun, iradesi doğrultusunda sandıktan sonuç doğurmasını hedefleyen bir teklif. Dolayısıyla burada kimsenin söyleyeceği fazla bir şey yok. Ancak bu madde dolayısıyla özellikle muhalefet olarak tanımlanan kesimde bir karmaşa var. Kafa karışıklığı içerisindeler. Seçim mevzuatındaki düzenlemeler oy sahibi vatandaşın iradesine uygun sonuçlar doğurmasını hedeflemekti. Daha önceki düzenleme bir anlamda vatandaşın iradesinin sapmasına, kullandığı oyun arzu etmediği şekilde sonuç doğurmasına yol açıyordu. Bunu önlemiş oluyoruz.’’
Görüyorsunuz, dikkatler baraj ve ittifak konusuna yöneltiliyor. Teklifin diğer maddeleri için ise işin esasına hiç değinilmiyor.
Neden acaba?
Peki, bütün bunlardan seçim tarihinin erkene çekileceği -muhtemelen baskın seçime gidileceği- sonucunu nereden çıkardım?
Şunlardan:
Teklifin yapılacak ilk seçim için değil, daha sonraki seçim/ler için hazırlandığını düşünüyorum.
Ekonomide getirilen ek yüklerle delik deşik olmuş bütçe bu seçimin sonucunu tehlikeye atıyorsa da Ukrayna savaşı hükümete kendi mütereddit seçmenine ‘‘Ne iş varsa yine AK Parti’de var’’ hissi verebilir.
Daha önce ters düşülen ülkelerle ilişkileri düzeltme çabası da o görüntüye destek sağlar.
Bir de şu var: İktidar cephesinin itibar ettiği medyanın muteber kalem ve yorumcuları da seçim tarihinin erkene alınabileceğini ihsas etmeye başladılar.
Galiba benim yaptığım bu değerlendirme yasa teklifiyle bozulup dağılması beklenen muhalefet cephesince de düşünülüp kabul görmüş olmalı ki, ayrılıp herbiri kendi yoluna gitmek yerine, bir arada kalmakta ısrarlılar.
Erken -hatta baskın- seçime hazır olmakta yarar var.