Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Edip Yüksel: Sedat Peker’in anlatmadığı cinayet: Metin Yüksel nasıl öldürüldü?

Sadık Güleç, Edip Yüksel ile gazeteduvar.com’da “Sedat Peker’in anlatmadığı cinayet: Metin Yüksel nasıl öldürüldü?” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdi

Edip Yüksel: Sedat Peker’in anlatmadığı cinayet: Metin Yüksel nasıl öldürüldü?

Metin Yüksel, 1979’da Fatih Camisi’nde ülkücüler tarafından öldürüldü. Akıncılar’ın önde gelen isimlerinden olan Yüksel’in öldürülmesini bugüne bağlayan noktaları ağabeyi Edip Yüksel’e sorduk…

Metin Yüksel (önde aracın üzerinde oturan) İstanbul’un fethi kutlamalarında… Necmettin Erbakan’ın yanında konuşma yapan ise Tayyip Erdoğan…

DUVAR – Metin Yüksel’in Fatih Camisi avlusunda vurulduğu yeri kırmızıya boyadılar. Ve yıllar boyunca İslamcı gençler ölüm yıldönümlerinde anmalar yaptı. Fakat geçen yıl başlayan restorasyon çalışması sırasında bu kırmızı boyalı mermer silindi. Hatta sosyal medyada anmaların merkezini gösteren boyanın silinmesinin “AK Parti ile MHP arasındaki yakınlaşmanın bir sonucu olduğu” yorumları yapıldı.

Fatih Camisi’nde Metin Yüksel için yapılan bir anma…

Peki Metin Yüksel kimdi? Neden öldürülmüştü? 12 Eylül’e giden süreçte Türkiye’de özellikle sol aydınlara, politikacılara yönelik çok sayıda suikast yapılmıştı. Ancak bu saldırıların dışında siyasetin sağında yer alan milliyetçilerle muhafazakarlar arasındaki gerilime işaret eden cinayetler de işlenmişti. Bunlardan biri de Milli Görüş’ün o zamanki partisi olan Milli Selamet Partisi’ne yakın gençlik örgütü Akıncılar’ın liderlerinden Metin Yüksel’in öldürülmesiydi.

Camide yapılan tadilat sırasında Yüksel’in vurulduğu yeri gösteren kırmızı boya da silindi…

Organize suç örgütü liderliğinden aranan Sedat Peker, geçen hafta attığı 100 tweet’le geçmişte Metin Yüksel cinayetiyle de adı anılan, bugünün medya patronu, iş insanı Hasan Yeşildağ’a dair iddialar öne sürdü. Peker’in değinmedi olaysa Metin Yüksel cinayetiydi. Peker’in Hasan Yeşildağ’a dair açıklamalarının ardından bu olay da tekrar hatırlandı. Metin Yüksel cinayetini ağabeyi Edip Yüksel ile konuştuk. Edip Yüksel kamuoyunda 1980’lerin ortalarından itibaren yazdığı “Kuran’da 19 Mucizesi” gibi kitaplarla tanındı. Ancak İslam’a dair yaptığı farklı yorumlar nedeniyle ölüm tehditleri aldı, Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı. Şu anda ABD’de yaşayan Edip Yüksel, kardeşi Metin Yüksel’le ilgili sorularımızı cevapladı…

Edip Yüksel halen ABD’de Arizona eyaletinde yaşıyor…

1980 öncesinde ülkücüler tarafından işlenen Metin Yüksel cinayeti, Sedat Peker’in Hasan Yeşildağ hakkında attığı tweet’ler nedeniyle tekrar gündeme geldi. Siz Metin Yüksel’in ağabeyiydiniz. Akıncılar hareketi içinde beraber yer alıyordunuz. Erbakan’ın başkanlığını yaptığı Milli Selamet Partisi’ne yakın gençlik örgütü Akıncılar için Metin Yüksel ne anlama geliyordu?

İstanbul Fatih Akıncılar başkanıydı ama Türkiye’deki diğer Akıncılar onu doğal lider olarak görüyordu. Kadrolarda başkaları vardı ama onları kimse dinlemezdi. Metin o dönem yaptığı bazı aktiviteleri ile insani ilişkileriyle farklı biriydi. Mesela Akıncılar içinde ilk Kürtçe slogan kullanan oydu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin başında Sünni Müslüman biri vardı. Onunla konuşarak fakir, durumu iyi olmayan insanların, öğrencilerin bedava tedavi olmasını sağlamıştı. Akıncılar derneğinde öğrenciler için kurslar düzenliyordu. Derneği hem eğitim için hem de ekonomik durumu iyi olmayan gençlerin ihtiyaçlarının giderildiği bir yer haline getirmişti. İslamcıydı ama Osmanlıcı değildi. Onun biliyorsunuz İstanbul’un fethi kutlamalarında Erbakan ve Tayyip Erdoğan ile birlikte bir fotoğrafı vardır. Müthiş bir cesareti ve karizması vardı. Bir de düşmanları ile oturup konuşabiliyordu. O dönem bizden çok ülkücüler ile solcuların çatışması vardı. Fatih’te gerek ülkücülerle gerek solcularla  haberleşip çatışma olmaması için elinden geleni yapıyordu.

Akıncılarla, Milliyetçi Hareket Partisi’nin gençlik örgütü olan ülkücüler arasında o tarihe kadar ciddi bir çatışma olmamıştı değil mi?

Bazı ufak tefek olaylar olsa da ciddi bir çatışma yoktu. Zaten kardeşimin öldürülmesi MHP ve ülkücüler ile aramızda olan her şeyi kırdı, bağları yıktı. Olaydan sonra kesin bir ayrım oldu. Daha önce küçük çatışmalar oluyordu. Ama bir duygusal ilişki vardı. Fakat onun öldürülmesi ile birlikte o duygusal ilişki de yıkıldı.

Fakat ilginç bir şey söyleyeyim. Metin solculara daha yakındı. Zihin olarak daha yakındı. Kapitalizme karşıydı, emperyalizme karşı bir duruşu vardı. İran İslam devrimini desteklemişti. Metin’i ‘yeşil komünist’ olarak tanımladılar. Sonra İstanbul’da ülkücülerin başkanı bir demeç verdi, “Akıncıların arasındaki yeşil komünistler tasfiye edilecek” diye. İstanbul Ülkü Ocakları başkanıydı bunu diyen ismini unuttum şu anda.

1979’da İran’da Şah Rejimi yıkıldı ve İslamcılar iktidara geldi. Sizin şöyle bir teoriniz var: İran İslam devrimi ile birlikte ilk defa bütün İslam dünyasındaki Sünni kesimde Şiiliği bir kenara bırakarak İran’a karşı bir hayranlık oluştu diyorsunuz. Bunu Sünni dünyasında var olan Amerikan etkisinden kurtulma ya da dışına çıkma çabası olarak mı görüyorsunuz?

Amerika’nın o dönemdeki konumunu düşünün. Sünni bazı ülkeler üzerinde senin yatırımların, ticari ilişkilerin var. Suudi Arabistan, Türkiye, Mısır, İran’daki şah rejimi bunlar Amerikan yanlısı yönetimler. Sonra İran İslam devrimi oluyor. Bu ülkelerin Sünni halkları İran’a sempati duymaya başlıyor. Devrimin dinamiklerinden birisi anti Amerikan oluşu. Bir süre sonra bu ülkelerin halkları da anti Amerikan olabilir. O halde buna karşı önlem alırsın. Bu benim teşhisim. Sonraki gelişmeler de bunu doğruladı.

Milli Gazete’nin 4 Mart 1979 tarihli sayısında cinayetle ilgili yayınlanan haber… İhsan Barutçu ve Ali Bilir’in aranmakta oldukları belirtiliyor… Barutçu ve Bilir bu cinayetten 24’er yıl hapis cezası aldılar. Haklarında verilmiş başka cezalar da bulunan iki ülkücü, 1991 yılına kadar cezaevinde kaldılar. Bu tarihte şartlı salıverilme ile serbest bırakıldılar.

Peki Amerika buna karşı nasıl önlemler aldı?

O dönem hangi liderler vardı? Mısır’ın başında Amerikan yanlısı Enver Sedat vardı, Türkiye’de Kenan Evren geldi. Evren’den önce de yine Türkiye’de askerlerin etkin olduğu ‘askeri vesayet’ dediğimiz bir rejim vardı. Amerika, İran İslam Devrimi ile Ortadoğu’da dinin çok önemli bir işlevinin olacağını keşfetti. Bir de halkla ilişkisi olmayan laik-militarist kesime yaptığı yatırım pahalıya mal oluyordu. Onları niye iktidarda tutayım ki? Amerika için önemli olan onunla ilişkileri iyi olan bir iktidarın olması. Dinci kesimle iyi ilişkiler kurmaz ise treni kaçırabileceğini keşfetti. Bunu sağlamak için de iki koldan hareket etti.

Önce Suudi Arabistan yoluyla rüşvetle dini ve politik önderleri satın aldılar. İran İslam devrimini destekleyen İslamcı camianın tanınan kişileri birkaç ay içinde bir anda İran karşıtı oldular. Bunun bir açıklamasının olması lazım. Bunlardan birinin ben tanığıyım. Babam Sadrettin Yüksel tanınan bir din alimiydi. Suudi Arabistan’ın Rabıta örgütünden gelenler babamı ziyaret ettiler. Biz fakir bir aileydik. Babama Suudi kralının selamlarını iletip maaş bağlamak istediler. Babam gelen hediyeleri ve maaş teklifini ret etti. Ama aynı kişilerin Emin Saraç’a, Necip Fazıl’a gittiğini biliyoruz. Onlar birden bire İran karşıtı olmaya başladılar. İkinci olarak bu yola girmeyenlerden bazılarını fiziki olarak yok ettiler.

İran İslam devriminin önemli bir dönüm noktası olduğunu söylüyorsunuz. Metin Yüksel’in İran’da devrim olduğunda İzmir’deki İran Konsolosluğu’nu “İran devrimcileri adına” devralmaya gittiği söylenir. Bu, önemli bir konumda olduğunu gösteriyor… Bu olay doğru mu?

Bu olay öldürülmesinden bir, iki gün önceydi. Ben kardeşimi en son o zaman görmüştüm. Fatih Camisi etrafında medreseler vardı. Onlar bizim yurdumuzdu. Benim orada bir odam vardı. İzmir’e gitmişti Metin. Türkiye’deki İranlıların da lideriydi. Gitti İzmir’e konsolosluğu devraldı. Sonra geldi. Onun niyeti İran’a ve Afganistan’a gitmekti. Biraz yorulmuştu Türkiye’den. Bir gece önce ülkücü Ali Bilir, bizim yurttaki öğrencilere ateş açmış. Hatta kurşun bir arkadaşın başını sıyırmıştı.

O zamana kadar MHP’lilerle veya ülkücülerle bu olaya yol açacak bir çatışma olmuş muydu?

Bazı şeyler vardı. Kardeşim onlarla olan bazı çatışmalarda görüşmek için giderdi. Fatih dışındaki bazı bölgelerde ülkücüler, Akıncılara baskılar yapıyorlardı. Hatta şöyle bir olay olmuştu. İki hafta önce ikimiz birlikte evden çıkıyorduk. Fatih’e doğru geliyorduk. Orada Nevşehir Yurdu vardı. Metin’i öldürenlerden İhsan Barutçu o yurttaydı. “Ben oradan geçmeyeyim beni tehdit ediyorlar, burası tehlikeli” dedi. Fatih bizim kontrolümüzdeydi. Fakat ilk defa onda bir endişe hissettim. “Başka yerden gidelim” dedi. Benim bilmediğim bazı şeyler vardı. Ben öyle çok yakından ilgilenmiyordum.

Peki ülkücüler ile çatışma konuları neydi?

O zamanlar ilkel bir bölge kontrolü anlayışı vardı. ‘Burası bize aittir’ gibi. Esnafla ilişkilerimizi kurarız, toplantıları biz yaparız, duvar yazılarını biz yazarız başkası yazamaz. Böyle ilkel şeyler. Bir de üniversitede hakimiyet kurma kavgaları olurdu.

Kardeşiniz Fatih Camisi’nde namaz çıkışı sırasında öldürüldü. Bir tartışma mı oluyor yoksa direkt öldürülüyor mu?

Bir gün öncesi Fatih Camisi’nin avlusunda Ali Bilir tabancayla bazı arkadaşlarımızı tehdit etmiş. Tanıdığımız bir ülkücüydü. Çıkan tartışma sırasında birkaç arkadaş bunun silahını alıyorlar. O akşam o olayı işittim. Kardeşim İzmir’den o sabah geldi. Bana ‘bu ülkücüleri çok şımarttık burada bizi silahla tehdit ediyorlar’ dedi. Arkadaşlar, “Ali Bilir seninle konuşmak istiyor” dediler. Nevşehir Yurdu’na gittim. İhsan Barutçu ve Ali Bilir vardı. İhsan Barutçu’yu tanıyordum. Ülkücü Liseliler başkanıydı. Vefa Lisesi’nde solculardan dayak yemişti. Yardım istemek için derneğe gelmişti. Metin solcular ile konuştu. “Bu arkadaşı dövmeyin bizim korumamız altında” diye. Görüşmede ikisi ile konuştum. Hatta gittiğimde çok sevinçliydiler. O gün birkaç solcu öldürülmüştü, onu kutluyorlardı. 23 Şubat 1979 olması lazım tarihin. Psikopat adamlar. ‘Silah bizim namusumuz silahımı geri verin’ falan dedi. Sonra arkadaşlarla konuştum. ‘Bunun silahını verin gereksiz çatışma çıkmasın’ dedim.

Kardeşim cuma namazı çıkışı öldürüldü. Ben Fatih Camisi’nde değil de, Çarşamba’da İsmail Ağa Camisi’nde kıldım namazı. Sonra hemen Fatih Camisi’ne geldim, Metin’i kanı karlar üzerinde gördüm. Cami kapısındaki İhsan Barutçu ve Ali Bilir namaz çıkışında vuruyorlar. Onlar da namaza girip çıkmışlar. Metin onları görünce selam veriyor. Avluda silah çekiyorlar. Metin ‘silahım yok konuşalım’ diyor ama hemen vuruyorlar.

Söylendiği gibi tartışma olmamış o zaman, vurmak için gelmişler.

Pusu kurmuşlar, hazırlanmışlar yüzlerce kişi görmüş. Tetikçi olarak Ali Bilir ve İhsan Barutçu var. Barutçu daha sonra MHP’den milletvekili oldu. Biliyorsunuz daha sonra bir seks kaseti çıktı. MHP’den ayrılmak zorunda kaldı. O dönem arka planda bu işi azmettirenler arasında Hasan Yeşildağ’ın da olduğu kulağımıza geldi. Döneme bakar mısınız! Ben Türkiye’ye gelemiyorum ama Barutçu milletvekili oldu, Hasan Yeşildağ, Erdoğan’ın en yakınındaki isim.

Metin Yüksel (ortada) arkadaşlarıyla… Solunda bugün AK Parti’nin önemli isimlerinden Metin Külünk.

Arka planda bu işe kimler karıştı veya Yeşildağ’ın adı olaya nasıl dahil oldu?

Ben bilmiyorum, sadece Yeşildağ ismini o günlerde hatırlıyorum. Bu cinayetle, bu pusu ile alakası olan kişi olarak. O yakalanmadı o zaman. İhsan Barutçu ve Ali Bilir yakalandı. Ama arka planda Hasan Yeşildağ’ın olduğu o zaman söyleniyordu. Sonra Yeşildağ’ın yolu Erdoğan’la birleşti. Hayret yani inanılmaz bir şey.

Peki siz bu cinayetin neden işlendiğini düşünüyorsunuz?

Soner Yalçın bir kitabında bu cinayetten bahsediyor. Orada Amerika’nın bu yeni liderleri ortadan kaldırma girişimi olduğunu söylüyor. Başlangıçta bu bana çok uçuk bir teori gibi geldi. Fakat daha sonra ikna oldum. Mesela Kadir Mısırlıoğlu’nun bir videosu var. Bana ve Metin’e karşı tepkili olduğunu ilk orada öğrendim. Halbuki tanıştığımız o yıllarda öyle görünmüyordu.

Amerika’nın Türkiye’deki uzantıları vasıtasıyla İslam devrimine sempati duyan yeni kuşak liderleri tasfiye girişimi olarak görüyorsunuz yani bu cinayeti?

Benim şu anda vardığım kanaat o.

Bir de Sedat Yenigün cinayeti var. O da bir teorisyen olarak Akıncıların liderlerindendi. Metin Yüksel cinayetinden sonra bir berberde öldürüldü…

Sedat Yenigün’ün entelektüel olarak çok büyük bir ağırlığı vardı. Dürüst bir kişilikti. Akıncıların liderlerindendi. Metin daha aksiyoner bir liderdi.

Sedat Yenigün nasıl öldürüldü?

Bir berberde tıraş olurken öldürülmüş. Kimin öldürdüğü bilinmedi. Ama ülkücülerin öldürdüğünü düşünüyorum.

Sedat Yenigün ve Metin Yüksel gibiler, İslamcı devrime sempati duyan, yeni kuşak liderler ama bir yandan da Kürt kimliklerini de kabul ediyorlar. Kürtlükleri de ön planda mıydı?

Metin’in Kürt kimliği ön planda değildi ama Kürtlerin kültürel haklarını savunuyordu.

Metin Yüksel

“Hem Kürdüm hem Müslümanım” demek yeni bir şey değil miydi o zamanlar için?

Tabii Metin’in özellikle Kürtçeyi kullanması bazılarının dikkatini çekiyordu. Metin’in Kürt oluşu bir faktör olabilir fakat bir bakıma anti Amerikan özelliği daha baskındı. Biraz sol bir bakış açısı vardı. Ali Şeriati etkisindeydi.

Cinayetle ilgili mahkeme süreçleri de olmuştur. Siz daha sonra kardeşinizin katilleri ile aynı cezaevinde kalıyorsunuz?

Beni aynı cezaevine koydular. Yani İhsan Barutçu ve Ali Bilir’in kaldığı Kartal-Maltepe Cezaevi’ne… Ben öğrenince itiraz ettim. Buna rağmen değiştirmediler. Buradan baskı yaptılar. Kardeşimin şahitlerine, yani cinayete şahit olanlara şahitliklerini değiştirmeleri konusunda… Ben kabul etmeyince saldırdılar. Benim yerime Ebubekir Doğan adındaki bir arkadaşımı bıçakladılar. Oradan nasıl kurtuldum onu bilmiyorum.

Peki Hasan Yeşildağ’ın ismi dava dosyalarına girdi mi? Yoksa onun bu cinayetin arkasındaki isim olduğu bir söylenti olarak mı dile getirildi?

Dava dosyasında azmettirici olarak bulunması lazım çünkü ben bunu çok iyi hatırlıyorum. Yeşildağ ismi o dönem sürekli gündeme geliyordu.

Olayı organize eden kişi olarak mı geçiyordu?

Evet öyle.

İsmi var ama bu işin neresinde, kim bu ismi zikretti, bu davaya nereden girdi? Bunlar belirsiz sanki?

Evet öyle, o zamanlardan hatırladığım için öyle diyorum. Ben davayla yakından ilgilenmedim.

Siz cinayetten önce Yeşildağ adını duymuş muydunuz? Tanıyor muydunuz?

Hayır o zamanlar ben ismini işittim. Cinayetten sonra onun ismi dolanıyordu. Bilmiyorum basında mı çıktı yoksa arkadaşlar mı söylüyordu.

Yeşildağ şu an Tayyip Erdoğan’a yakın önemli isimlerden sayılıyor. Erdoğan cezaevine girdiğinde Yeşildağ’ın da basit bir suç işleyerek onu korumak için cezaevine girdiği söylenir…

Erdoğan da 5-6 yıl öncesine kadar Metin’in anma toplantısına mesaj yolluyordu. “Ben dava arkadaşıyım” falan diyordu bu son zamana kadar. AKP içerisinde halen Metin’i seven eski Akıncılardan onu saygıyla anan çok insan var.

Sonra İhsan Barutçu milletvekili seçildi. Milletvekili olduktan sonra kendisiyle hiç konuşma şansınız oldu mu?

Barutçu’nun katıldığı bir TV programı vardı geçmişte. Ona Metin cinayetini sordular. ‘Ben ateş etmedim’ dedi. Orada olduğunu ama ateş etmediğini söyledi. Fakat gören tanıklar onun da ateş ettiğini söylüyorlar. Bazı şeyleri anlatmak istemediğini söyledi. ’O olayın arkasında bizim bilmediğimiz başka şeyler var’ dedi. Öyle bıraktı. Ben programa bağlanmak istedim, bağlamadılar. Aslında konuşmak isterdim onunla. Gerçekten sormak isterdim. Benim herhangi bir kinim, nefretim yok. Zaten kendisi de kullanılmış biri. O da gençti o zaman. 20 yaşında falandı. Kinim, nefretim yok ancak gerçeği söylemesi lazımdı. Söyleyemedi.. Sanıyorum pişmanlık hissediyordur. Çünkü durup dururken camiden çıkan silahsız birini öldürmek kim olursa olsun kötü bir şey.

Siz kardeşinizi asıl olarak İran devrimine sempati duymasının hedef yaptığını söylüyorsunuz.

Doğrudur, İran işiyle ilgilenmesi belki onu hedef haline getirdi.

Metin Yüksel’in öldürülmesini 12 Eylül’e giden süreçte önemli bir cinayet olarak değerlendirebilir miyiz?

O gün Metin’in ölümü üzerine birkaç gazetede yayınlanan yazılara bakın. Bir ay boyunca sayfalarca taziye mesajları yayınlandı. Çok büyük etkisi oldu. Bir gün sonra cenazesi oldu. Elli bin kişi katıldı. Fatih Camisi tamamen dolmuştu. Üstelik bu sıkıyönetim koşullarında oldu. Çok sevilen bir gençti.

Aradan geçen bu kadar yıldan sonra hâlâ Metin Yüksel için anma yapılıyor. İslamcı gençlerin idollerinden birisi haline dönüştü diyebilir miyiz?

Evet öyle..

Aynı dönemde Erdoğan da genç liderler arasında ve tanışıyorlar. İlişkileri nasıldı?

Biz o zaman onlara “tatlı su mücahitleri” diyorduk. Daha çok masa başındaydılar. Sokaklarda, meydanlarda bizim gibi çalışmıyorlardı. Halkla iç içe değillerdi. Esnafla, iş adamları ile masa başındaydılar, o yüzden ciddiye almazdık.

Milli Selamet Partisi’nin Akıncılar ile farklı bir ilişkisi vardı. Akıncılar yasal olarak kuruldu ama parti ile yasal bağı yoktu. Yani partinin gençlik kolları vardı görünürde. Partinin başı belaya girmesin, başına iş açmasın diye ayrı kuruldu. Ama aslında MSP’nin gençlik kolları bizdik. Tayyip Erdoğan da aktifti o zaman. Seçim olsun olmasın evlerde toplantılar yapılıyordu. Esnafla arası çok iyiydi.

Cinayetten sonra sanıklar hemen yakalandı mı?

Kısa süre sonra, bir hafta içinde yakalandılar. Ben mahkemeye gittim. Bağırdım, hakaret ettim. Beni mahkemeden çıkardılar. Ruhsal olarak iyi durumda değildim…

 

Kaynak:  Farklı Bakış



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER