Aşağıdan;
Hastane tıklım tıklımdır. Yaşlı kadın içeri girer, doktor hanım teyzeyi muayene eder. Fakat hastalığından emin olamaz.
Kadına dönüp “Teyze şu şu tahlilleri yaptır gel" der.
Yaşlı kadın başını öne eğer; “Kızım, benim köye dönecek param yok, tahlilleri nasıl yaptırayım?” der.
Doktor bırakır işini, tutar teyzenin elinden koridor koridor dolaştırıp, tahlilleri yaptırır. Tahlillerin sonucunda doktor hastalığı belirler, gerekli ilaçları da alıp, teyzeye verir.
Yaşlı kadın odadan çıkacakken, doktor hanımın aklına “yol parası” gelir ve teyzeye köye gitmesine hayli hayli yetecek para uzatır.
Yaşlı kadın önce almak istemese de mecburiyetten parayı alır.
Sonra “Allah senden razı olsun kızım. Köye nasıl döneceğim diye kara kara düşünüyordum, çok sağol” diyerek odadan çıkar.
Aradan bir saat kadar bir süre geçer. Doktor bakar ki, yaşlı teyze kan ter içinde, kalabalığı yararak geliyor.
Doktor, “Herhalde giderken bir şey unuttu” diye düşünür ve “Ne oldu teyze” diye sorar.
Teyzenin yüzünde kocaman bir gülümseme vardır; “Kızım ben anayola çıkınca bir köylüme rastladım. Meğer o, minibüsle zaten köye dönüyormuş. Beni köye o götürecek; sen al paranı!.."
Aşağıda böyle insanlar çok ama yukarıda göremiyoruz.
(Çocuk psikolojisi sayfasından alıntı)
**
Yukarıdan;
İstanbul’da her gün gidiş-geliş yolumun üzerinde devamlı aynı yerde duran, para veren olursa alan, ama istemeyen biri vardı.
Saçı-başı, elbisesi kirli biriydi. Yıllardır yıkanmadığı belliydi ve şişmandı.
Birkaç sene aynı yerde durdu. Gece nerede yatardı ben bilmiyorum.
Beş-altı yıl sonra onu orada göremedim. Yakınındaki dükkan sahibine sordum, karşıda ayaküstü tezgahın sahibinin, o olduğunu söyledi.
Nasıl olduğunu sorduğumda; “Bir adam onu aldı hamama götürdü, yepyeni elbiseler giydirdi. Eline o tezgahı verdi ve o da birkaç aydır işi götürüyor.” dedi.
Parayı bilir mi diye, ben de alış-veriş yaptım, biraz küsurlu alış yaptım ve fazla para verdim, paranın üstünü tam olarak verdi ve o da bana:
“Tanıdın mı?” dedi.
Başımı eğdim…”(…)
(Mahmut Toptaş’tan alıntı)
**
Bu da orta sınıftan;
“Sabah işe giderken radyoyu dinliyorum.
Spiker heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor. Konu ilgimi çekmediği için kapatıyorum radyoyu belki en heyecanlı yerinde.
Ve şöyle düşünüyorum o an; ben radyoyu kapatıyorum ama o başkaları için hala heyecanlı bir yayında!
Ben öldüğümde dünyanın sesleri sadece benim için duyulmaz olacak.
Yaşayanlar onu duymaya devam edecek”
Öldüğünde dünya sadece senin için bitecek, hayat devam edecek, yani radyo susmayacak.
(İhsan Ataman’dan alıntı)
**
Yukarıdan;
Çöl aslanı Ömer Muhtar, hanımı vefat ettiğinde ağlamış.
Kendisine neden ağladığı sorulduğunda şöyle dediği söylenir:
“Libya’yı işgal eden İtalyanlara karşı sürdürdüğüm savaşlardan her döndüğümde, hanımım çadırın bezden kapısını girmem için yukarıya doğru kaldırarak açardı.
Kendisine neden böyle yaptığını sorduğumda şöyle derdi:
“Daima başın dik durasın ve hiçbir şey önünde eğilmeyesin diye...”
Böyle yiğitlerin böyle yiğit eşleri olur.
(Çay Ocağı’ndan alıntı)
**
Efsaneye göre; bir gün Yalan ile Gerçek buluşurlar.
Yalan, Gerçek’e: “Bugün hava çok güzel!” der.
Hava gerçekten de güneşli ve cıvıl cıvıldır. Şaşkınlığının sebebi ise Yalan’ın ilk defa doğruyu söylemesidir.
Sohbet ede ede bir kuyunun yanına kadar gelirler.
Yalan; “Su çok güzel! Hadi birlikte yüzelim.” der.
Gerçek, kuşkuyla yaklaşarak suya ayağının ucuyla bakar.
Suyun güzelliği ve Yalan’ın doğru söylemesi onu suya girmeye ikna etmiştir.
Soyunup yüzmeye başlarlar.
Keyifle yüzerlerken Yalan, bir anda sudan çıkarak Gerçek’in kıyafetlerini kuşanıp, kaçar.
Gerçek, neye uğradığını şaşırmış ve kızgın bir şekilde sudan çıkarak Yalan’ın peşine düşer.
Yalan, Gerçek’in kıyafetleri içinde insanların arasına karışır.
Gerçek ise çırılçıplak bir halde Yalan’ı ararken ayıplanır.
Onu gören insanlar, böyle çıplak bir şekilde dolaşmasını densizlik olarak bulup hor görürler.
Utanan Gerçek, insanların arasından kaçıp kuyunun derinliklerinde saklanır. Yalan ise arsız bir şekilde Gerçek’in o muhteşem sureti içinde yüzyıllarca dolaşmaya devam eder.
Gerçekler utangaç, yalan arsızdır.
Ve her dönemin yalanları halk arasında gerçeklerin elbiseleri ile dolaşır.