Yazarımız Abdulbaki Çağatay'ın, 7.05.2019 tarihinde,yine sitemizde konu ile ile ilgili olarak yayımlanan yazısını, hayırlara vesile olması dilek ve temennisiyle, içerisinde bulunduğumuz b u ayın önemine binaen yendien yayımlıyoruz...
Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır (1)
Âdemoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna, belini doğrultacak kadar yemek yeter. Mutlaka yemesi gerekiyorsa midesinin üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini ise nefes almak için ayırsın. (2)
Cumhura göre Savm ve Siyam kavramlarının kök anlamı, mutlak manada ‘tutmak’ demektir. Bu kök anlam çerçevesinde savmı (orucu) ele aldığımız zaman şöyle bir tablo ortaya çıkar: Gün tutmak, dili tutmak, nefsi ve nefesi tutmak, öfkeyi tutmak, şehveti tutmak, kendini tutmak, hayatı tutmak ve hayata tutunmak, tutumlu ve tutarlı olmak, ölçülü ve itidalli olmak, öze dönmek, sağlığa ve sıhhate dönmek...
Kadı Beyzavi ise şöyle demektedir: ‘savm / oruç’ sözlükte nefsin arzu duyduğu şeyden kişinin kendisini tutmasıdır. Ancak Kuran ve Sünnet çerçevesinde düşündüğümüz zaman ‘savm /oruç’ kavramının şöyle doldurulduğunu görürüz: Yemek, içmek ve cinsel hayattan uzak durmak.3 Aynı durumu ifade eden bir hadis şöyledir:
“1Âdemoğlunun her türlü ameli kendisi içindir. Bundan sadece oruç müstesnadır. Çünkü o benim içindir ve onun mükâfatını ben veririm. (4) Başka bir rivayette ise şöyle demiştir: ?Yemeğini içeceğini ve şehevi arzularını benim için terk ediyor.” (5)
Oruç ibadetini birkaç başlık altında değerlendirmek istiyoruz.
A)Oruç Bir Takva İbadetidir
Oruç(koruyan) bir kalkandır. (6)
Oruç, bir takva (korunma) ve tezkiye (arınma) ibadetidir. Bu takva ve tezkiye ibadetiyle insanlar ruhsal tekâmülü ve bedensel sağlığı elde ederek dünyada en büyük nimeti elde etmiş olurlar. Takva ve tezkiye, ruh ve beden sağlığı açısından oruç ibadeti ele alındığı zaman, yüksek dozda bir oruç, takva ve tezkiyeye zarar verdiği ve meşruiyet illetine ters düştüğü için Allah Resulü (sav)´in tepkisine sebep olduğu gerçeği görülecektir.
Abdullah b. Amr b. As´ın anlattığına göre Allah Resulü (sav) kendisine:
- Ey Abdullah! Duyduğuma göre sen gündüzleri oruç tutuyor, geceleri sabaha kadar namaz kılıyormuşsun.
1 Bakara:184.
2 Tirmizi, Zühd 47/2380.
3 Bakara:187.
4 Müslim, Siyam, 161.
5 Buhari, savm 2 /1894.
6 Müslim, Siyam, 162.
-Doğru ey Allah´ın Resulü dedim. Buyurdu ki:
-Böyle yapma.
- Oruç tut ve bazen de ye. Namaz kıl ve bazen de uyu. Bedeninin senin üzerinde hakkı vardır. Hanımının senin üzerinde hakkı vardır.
Bir başka rivayette ise verilen cevapta şu ifadeler de yer almaktadır:
Bütün zamanını oruçlu geçirenin orucu yoktur. (7)
Söz konusu hadis-i şerif için geniş bilgi edinmek isteyenler dipnotta verilen kaynaklardan
istifade edebilirler.
Benzer bir uyarıyı da Osman B. Maz´un´a yapmıştır.
Osman B. Maz´un´un hanımı perişan bir vaziyette Hz. Aişe´nin yanına gelir. Hz. Aişe onun durumunu sorunca “Kocam geceleri namaz kılar, gündüzleri ise oruç tutar” cevabını verir. Allah Resulü (sav) eve gelince Hz. Aişe bu durumu kendisine anlatır. Allah Rasulu (sav) Osman bin Maz´un ile karşılaşınca Ey Osman! Bizim üzerimize ruhbanlık yazılmadı. Sen beni örnek edinmiyor musun Vallahi ben içinizde Allah´tan en çok korkan ve koyduğu kanunlara en çok uyanım dedi. (8)
Benzer bir olay Selman ile Ebu Derda arasında meydana gelmiştir.
Ebu Cuhayfe Vehb İbni Abdullah (r.a) şöyle dedi:
Nebi (s.a.v), Selman ile Ebu´d-Derda´yı kardeş yapmıştı. Bu sebeple Selman, Ebu´d Derda´yı ziyaret ederdi. Bir ziyaret esnasında onun hanımı Ümmü´d-Derda´yı oldukça eskimiş elbiseler içinde gördü. Ona:
-Bu halin ne? Diye sorunca, kadın:
-Kardeşin Ebu´d-Derda´nın dünyaya ihtiyacı yok, dedi. O esnada Ebu´d-Derda eve geldi ve hemen kendisine bir yemek hazırlayıp:
-Sen buyur, ye, ben oruçluyum, dedi. Selman:
-Sen yemedikçe ben de yemem, diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ebu´d-Derda sofraya oturup yemek yedi. Gece olunca Ebu´d-Derda teheccüd namazı kılmaya hazırlandı.
Selman ona:
- Uyu, dedi. Ebu´d-Derda uyudu. Bir müddet sonra tekrar kalkmaya çalışınca, Selman yine:
-Uyu, diyerek onun kalkmasına müsaade etmedi. Gecenin sonlarına doğru Selman:
-Şimdi kalk, dedi ve her ikisi birlikte namaz kıldılar. Sonra Selman, Ebu´d-Derda´ya şöyle dedi:
-Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır, nefsinin hakkı vardır, ailenin hakkı vardır. Hak sahiplerinin her birine hakkını ver.
Sonra Ebu´d-Derda, Peygamber (s.a.v.)´e gidip yaşananları anlattı. Nebi (s.a.v.):
Selman doğru söylemiş (9) diye buyurdular.
7 Buhari, Savm, 55,56,57 Teheccüd, 7, Enbiya 37, Nikah, 89; Müslim, Siyam,181-193
8 Ahmeb b. Hanbel, Müsned.
9 Buhari, Savm, 51/ 1968.
Bu hakikatler Hud suresi 114. ayeti kermesinde de ifade edilmektedir.
?Gündüzün iki tarafında, birde geceden bir miktar namaz kıl.?10
Ebu Hüreyre (r.a) rivayet ediyor: Allah Resulü (sav) şöyle buyurdular:
?Kesinlikle din kolaylıktır. Kim dinde, amellerim eksiksiz olsun diye aşırılığa giderse, yenilir. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, müjdeleyiniz, günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız. (11)
Bu hadisin çok önemli bir versiyonu ise şöyledir:
Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah´a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman mutedil (ortanca, telaşsız, acele etmeden) olunuz ki,
menzilinize/hedefinize ulaşasınız. (12)
Hadis-i şerifteki ‘ğadvet’ kavramı sabah erken, ‘ravhet?’ kavramı akşam erken, ‘dulcet’ kavramı ise gecenin sonu demektir. İmam Nevevi´nin de Riyazus-Salihin eserinde söz konusu hadisimizin şerhinde ifade ettiği gibi burada istiare ve temsil sanatı vardır. Asıl anlamı şudur:
Kalbiniz rahat ve sizler dinç olduğunuz zamanlarda, amellerle Allah´a itaat etme konusunda yardım isteyiniz. Böylece ibadetten zevk alırsınız. Usanmayınız, amacınıza ulaşınız.
Bilindiği gibi tecrübeli bir yolcu bu vakitlerde yol alır. Başka zamanlarda hem bineğini hem de kendisini dinlendirir. Yorulmadan ve bıkmadan hedefine ulaşır. En iyisini Allah bilir.
Şu kaide-i külliyeyi hiç bir zaman unutmayalım:
Din, zorluklar üzerine değil, kolaylıklar üzerine kurulmuştur.
Yüce Allah (c.c.)şöyle buyurmuştur:
Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez (13)
O sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi (14)
Siz usanmadıkça Allah usanmaz. (15) Hadisini de bu minval üzere anlamak ve değerlendirmek gerekir. Yani usanarak yaptığınız ibadetlerin mükâfatını alamazsınız.
Doğrusunu Allah bilir.
Orucun bir takva ve tezkiye ibadeti olduğunu ifade etmiştik.
10 Hud:114.
11 Buhari, İman 29/39.
12 Buhari, Rikak 18/6463,6464.
13 Bakara:185.
14 Hac:78.
15 Buhari, İman 32/43.
Hz. Ali´ye nispet edilen bir söz vardır; Siz takvayı koruyun, takva da sizi korusun.
Bir takva ibadeti olan oruca bu söz üzerinden baktığımızda siz orucu koruyun, oruç da sizi korusun gibi bir anlam ortaya çıkacaktır. Oruç bu yönü ile bizi soğuktan ve sıcaktan koruyan elbiseye ve eve benzer. Siz sizi koruyanı koruyun, o da sizi korusun. Elbiselerinize ve evlerinize
sahip çıkıp korumazsanız, korunamazsınız denmektedir. Kışın üşür, yazın yanarsınız...
Orucun koruyan, arındıran, temizleyen, zararlı yağları eriten ve rahat nefes almayı sağlayan bir ibadet olduğu bütün vicdan sahipleri tarafından kabul edilmektedir.
Bazı batılı bilim adamları senede bir ay oruç tutmanın bedende bir sene boyunca birikmiş olan ölü atıkları gidereceğini söylemişler. (16)
Bakara Suresi´nin 183. ayet-i kerimesinde oruç farziyetinin gerekçesi takva ile izah edilmektedir. Söz konusu ayet-i kerimede takva gerekçesi ise eylem/fiil formu ile gelmiştir. Bu durum gösteriyor ki: Oruç, hareket ve eylem yapabilmenin, sıhhatli bir şekilde, yorulmadan mesafe alıp hedefe ulaşabilmenin bir sebebidir.
Oruç ibadeti, insanlık tarihi kadar eski bir ibadet olup bütün şeriatlerin buluşma noktasıdır. Böylece bütün semavi şeriatların oruç tutmayı emretmesi, insanların kendilerine zarar veren şeylerden kendilerini tutması ve koruması anlamına geliyor. Esasen biz oruç tutmuyor, oruca tutunuyoruz. O bizi zehirlenmekten, hastalanmaktan, düşmekten koruyor.
Allah resulü (s.a.v) bir hadisi şerifte şöyle buyuruyor: Gaza edin, ganimet elde edesiniz, oruç tutun, sağlık bulasınız, gezin, dolaşın
zengin olasınız. (17)
Unutmamalıyız ki: Sonsuz ve sınırsız yeme tutkunluğu insanı maddi ve manevi olarak yıpratır, helak eder. Daha korkunç olanı ise sınırsız yemek insanı domuzlaştırır, maymunlaştırır.
Yemek de, yememek de öldürücüdür. İslam öğretileri burada da hayat kurtarmak için oruç yasasını öngörmüştür.
İslam dini yasalaştırdığı oruç ibadetinin miktarını da bizzat kendisi belirlemiştir. Zira oruç nefsi tedavi eden bir ilaç gibidir. İlacı ilaç yapan ise dozudur. Dozu yüksek olursa ilaç olmaktan çıkar öldürücü bir zehir olabilir. Bir ilacın hiç kullanılmaması da, aşırı dozda kullanılması da öldürücüdür. İşte İslam dini orucu, cankurtaran, iyileştiren bir ilaç olarak insanlığın hizmetine sunmuştur. Oruç ibadeti hasen lizatihi (haddi zatında iyi olan) bir ibadet değildir. Hasen liğayrihi(iyiliği ve güzelliği onun dışında başka şeylerden kaynaklanan) bir ibadettir. Haddi zatında iyi ve güzel olsaydı her gün oruç tutmak sevap olacaktı. Oysaki her gün
oruç tutmak oruçtan beklenen şer´i amaca ters düştüğü için Peygamber Efendimiz (sav) tarafından yasaklanmıştır. Abdullah İbni Mes´ud anlatıyor:
Allah Resulü(s.a.v) buyurdular ki:
16 Reşit Rıza,Menar Tefsiri ilgili ayetin tefsiri.
17 Keşfu´l-Hafa, 1/539.
Söz ve davranışlarında ileri gidip haddi aşanlar helak oldular. 18 Resul-i Ekrem (s.a.v) bu sözü üç kez tekrarladı.
Bir takva (sorumluluk bildiren) ibadeti olan oruç, insanları aç bırakmakla, açları hatırlatıp sorumlu davranmaya ve merhametli olmaya davet etmektedir. Böylece oruç, açlık ve susuzlukla kişiye sorumluluğunu hatırlatıp kişiyi takvaya ulaştırmaktadır. Sosyal hayata bakan yüzüyle oruç, tam bir eşitlik, adalet ve birlik ifadesidir. Zira zengin, fakir, siyah, beyaz, hür, köle herkes aynı saatte yiyip içiyor ve aynı şeylerden kendini tutuyor. Keşke orucun şu birlik,
beraberlik ve her şeyden önemlisi beraber hareket etme mesajını kavrayabilseydik. Bu haliyle oruç, bize cemaat olmayı öğütlemektedir.
B) Oruç Bir Ahlak İbadetidir. Oruç ibadeti, insanları hayvani güçten kurtaran, behaimler ile insan arasındaki farkı ortaya koyan bir ahlak ibadetidir. Sınırsız yiyenlerle sınırlı yiyenler arasında temel olarak ahlak
farkı vardır. Bu basit bir fark değildir. Zira insan ile hayvan arasındaki temel fark budur. Nefsanî ve şehvani duyguların baskın olması insanda ruhi ve rahmani duyguların gelişmemesine, basık kalmasına sebep olur ki bu durum ciddi bir behaimleşme sebebidir. Bu domuzlaşma ve
maymunlaşma anlamına gelen behaimleşme, insana gelebilecek en korkunç ve en adi durumdur. İşte İslam, oruç ibadeti yasasıyla bu korkunç mefsedeti önleme maslahatı gözetmiştir. Sırf insanın insan olarak kalabilmesi için... İslam düşüncesinde orucun insana verdiği değer açısından meseleye baktığımızda İslam´ın insana verdiği değer konusunda eşsiz olduğunu görürüz. Kişi oruç tutma iradesini
ortaya koyduğu zaman nefis ruhun egemenliği altına girer. Ondan komut almak durumunda olur ki bu da ruhsal hâkimiyetin ve ruhsal tekâmülün tezahürüdür. Ruhsal tekâmül ise insanlığın zirvesidir. Daha ne olsun?
Böylece oruç bir irade sınavı olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanoğlunu sadece cismani(anatomik) değerler ve özellikler üzerinden tanımlamak eksik ve insafsız bir tanımlama olup ne ağyarına mani ne de efradına cami olmaktadır. Üstelik bu fizyolojik tanımlamada ikincil olması gereken bedeni tanım, birincil; birincil olması gereken ruhi tanım ise, ikincil olmaktadır. İnsanı bu şekilde tanımlamak ise Kur´ani ayetlere ters düşmektedir.
Söz konusu insan olunca Kur´an ayetleri aklı, fehmi, ilmi, zikri, fikri vs. önceleyerek tanımlama yapar. Kur´an-ı Kerim´in bu öğretilerinden mülhem olarak diyoruz ki “insan hayvan-ı natıktır.” diyen Aristo mantığı eksik ve insafsız bir tanımlama yapmıştır. Bütün bunları, insan tanımında ruhsal boyutu ihmal edenlerin büyük bir hata işlediklerini ortaya koymak için söylüyoruz.
İşte oruç ibadeti insanın manevi-ruhi boyutunu öncelemek ve aç bırakılan bedeni boyutu sonralamak ile insanı insan yapan gerçek unsurlara dikkat çekmektedir. İnsanı insan yapan en önemli öğe olan ruhun sıhhati ve tekâmülü için İslam, oruç demiştir.
Allah Resulü (sav) bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur:
(18) Müslim, İlim 7/ 2670; Ebu Davud, Sünnet 5.
Şüphesiz Allah Teâlâ ne suretlerinize, ne soylarınıza, ne de mallarınıza bakar;
ancak kalplerinize ve amellerinize bakar. (19)
Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur:
Sabır (Ramazan) ayının orucunu tutmak ve her aydan üç gün oruç tutmak, bütün sene oruç tutmak gibidir. Bu, (oruç) mağle´yi giderir. Denildi ki: Mağle nedir? Buyurdu
ki: Şeytanın kirlettiğidir. (20)
Bu son hadiste hem madde hem de mananın temizliğine vurgu yapılmıştır.
Orucu bir festivale ve geleneğe dönüştürüp asıl dikkat edilmesi gereken boyutunu ihmal edenlere ise Allah resulü (s.a.v) in “Nice oruç tutanlar vardır ki, oruçlarından nasipleri
sadece açlık ve susuzluklarıdır” hadis-i şerifini hatırlatırız.
C) Oruç Bir Saygı ve Şükür İbadetidir
Allah Resulü(s.a.v), güçlü ihtimalle doğduğu gün olan Pazartesini oruçla geçirirdi. Bu hem ilahi yaratma emeğine saygı, hem de vücut bulma(var olma) nimetine karşı bir şükür anlamına geliyordu. Varlık bir nimet, nimete karşı şükür etmek ise vaciptir. Keşke yaratılmasaydım cümlesini kuran bazı nankörlerin yokluğa olan sevdasını anlamak çok zordur.
Müslümanlar, bir Ramazan ayında Hira Mağarası´nda yeniden doğdukları ve hayat buldukları için bu ayı oruçla geçirmek durumundadırlar. Nefeslerini tutmak ve saygı duruşuna geçmek zorundadırlar. Esas duruşlarını bozmamak mecburiyetindedirler. Zira Cebrail onlar için vahiy ile yeryüzüne inmiştir. Kocaman kâinat içinde esamisi bile okunmayan bir zerrecik insanoğlu, Allah´ın muhatabı olma şerefine nail olmuştur. Bu bir şükür eylemi gerektirmeyecek miydi?
Ramazan ayını oruçla geçirmenin hikmeti, hayat veren vahiy nimetine karşı bir saygı ve şükür eylemini gerçekleştirmektir. Aslında “farz oruç niçin Ramazan ayında tutulur?” sorusunun ilk cevabı Araf suresi 124. Ayet-i kerimesinde verilir ?Kur´an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin. (21)
Susmak ve dinlemek Kur´an´ın okunuşuna karşı çok önemli bir oruç eylemidir. Aynı zamanda bir saygı, şükür ve takva (sorumluluk) eylemidir. Kur´an, kıraat ve tilavet edilince nefesler tutulur, dinlenir ve sukut edilir. Ancak inzal edilince yemekten, içmekten ve şehvetten
bir miktar vazgeçme anlamına gelen oruç tutulur. Bu Kur´an´ın nüzulünü bir bayram gibi kutlamak demektir.
Şunu unutmamalıyız ki biz surelerin ve ayetlerin nüzul sebebini unutmadık fakat biz vahyin genel anlamda nüzul sebebini adeta unuttuk. Vahyin nüzul sebebi nedir? Bu soruyu her
19 Muhtaru´l-Ehadis:270.
20 Ramuzu´i-Ehadis
21 A´raf:124.
zaman gündemde tutmamız gerekir. Ramazanı niçin oruçla geçiriyoruz? Niçin başka bir ay değil? Bütün bu soruların ikinci cevabı Bakara suresi 185. ayette verilir: Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, (Hidayet-Hadi) doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri (Beyyinat-Belgeler)olarak Kuran´ın indirildiği aydır.
Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah´ı tazim etmeniz, şükür etmeniz içindir.
Ayet-i kerime, her şeyi açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Söz konusu ayet-i kerimenin üzerinde az bir tefekkür, bu ayın oruçla geçirilmesinin en büyük sebebinin, onda vahyin indirilmiş olması gerçeği olduğunu açıkça idrak etmemizi sağlayacaktır.
Rabbim, bizi dünyası Oruç olanlardan eylesin ki ukbamız bayram olsun. Âmin
Oruç, sonu bayram gibi bir zaferle kutlanan büyük bir cihad´dır.