Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz, başkanlık sistemine neden “hayır” dediklerini açıkladı.
Kâzım Güleçyüz, “Bir kez daha “Neden hayır?” başlıklı yazısında, “Hür ve bağımsız olmaları güçlü ve sağlıklı bir hukuk ve demokrasi için hayatî önem arz eden kurumların büyük ölçüde iktidara bağımlı kılındığı bir yapıda başkanlığa geçilmesi, tek adama dayalı işleyişin daha da pekişmesi anlamına gelir. Hukuk dışı ve keyfî uygulamalar, hak ve özgürlük ihlâlleri çok daha sıkıntılı ve vahim boyutlara ulaşabilir” ifadelerini kullandı.
İşte o yazı…
Yeni sistemin uygulamadaki ikinci yılı da geride kalırken, biraz daha geriye gidip, bu konu için 16 Nisan 2017’de yapılan referandum öncesi yayınladığımız “Neden hayır?” broşürümüzdeki bazı pasajları hatırlayalım:
“Yeni sistem iddia edildiği gibi daha güçlü bir Türkiye mi doğuracak; yoksa demokrasi, hak, hukuk, hürriyet, adalet vb noktalarda bütün kazanımlarımız tehlikeye mi düşecek?
“Bu sistem istibdad-ı mutlakı mı getirecek, hürriyeti mi? Adaletsizlikler sona mı erecek, artacak mı? KHK örneklerindeki gibi keyfî uygulamalar, kanun perdesi altında yapılan zulümler bitecek mi? Millî hâkimiyet, millî birlik ve beraberlik mi tesis edilecek; yoksa hâkimiyet bir şahıs veya gruba mı verilecek?”
Aynı broşürde Üstad Bediüzzaman’ın 110 sene önce yaptığı, ama güncelliğini koruyan tesbitlerinden öne çıkardığımız bazı başlıklar:
- Riyaset-i şahsiyenin (şahsa dayanan reisliğin, başkanlığın) kat’iyen aleyhindeyim.
- Meşrutiyet (cumhuriyet, demokrasi) hâkimiyet-i millettir. Meb’us (milletvekili) hürdür, hiçbir tesir altında olmamak gerektir.
- Hâkim şahs-ı mütehakkim (baskıcı ve dayatmacı şahıs) değil, belki (bilâkis) meşveretin ruhu olan efkâr-ı ammedir (kamuoyudur).
- Herşeyde meşveret hükümfermadır; efkâr-ı umumiye dîdebandır (denetleyicidir).
- Efkâr-ı ammenizin misal-i mücessemi (cisimleşmiş örneği) olan meb’usan (vekiller) hâkimdir; hükümet hâdim ve hizmetkârdır.
- Yeni çağda devletin dayanacağı üç temel direği Meclis, meşveret ve fikir hürriyeti olarak sıralıyor Üstad. Seçilmiş vekillerden oluşan Meclisi “milletin kalbi” olarak nitelerken, ümmetin ortak fikrinin orada yapılacak meşveretlerle ortaya çıkacağını, bu meşveretin doğru neticeler üretebilmesinin en önemli şartının fikir hürriyeti olduğunu söylüyor.
Ve endişelerimizi şöyle kayda geçirmişiz:
“Hür ve bağımsız olmaları güçlü ve sağlıklı bir hukuk ve demokrasi için hayatî önem arz eden kurumların büyük ölçüde iktidara bağımlı kılındığı bir yapıda başkanlığa geçilmesi, tek adama dayalı işleyişin daha da pekişmesi anlamına gelir. Hukuk dışı ve keyfî uygulamalar, hak ve özgürlük ihlâlleri çok daha sıkıntılı ve vahim boyutlara ulaşabilir.”
Gelinen noktada tablo ortada.
Başka söze hacet var mı?