Dünya medeniyet kültürünün oluşumunda birçok farklı medeniyetin izleri bulunmaktadır. Hint ve Çin medeniyetleri, Mısır ve Mezopotamya medeniyetleri, Yunan medeniyeti, İslam medeniyeti ve günümüzde baskın olarak devam eden Batı Medeniyeti en önemli olan medeniyetlerdendir.
İslam medeniyetinin temelinde vahiy kültürü ve insan aklı bulunmaktadır. Batı düşüncesi ve kültürünün temellerinde ise Hıristiyan teolojisi, Yunan düşüncesinin temeli olan Antik Grek ve Latin kültürü ve Batı Avrupa geleneği olan Roma kültürü vardır. Bugünkü Batı kültürünün temellerinde İslam medeniyetinin de önemli katkıları bulunmuştur. İslam medeniyeti düşünürleri Antik Yunan’dan çevirdiği birçok eser ile bu medeniyetin şekillenmesinde rol oynamıştır.
10.yüzyıldan sonra başlayan İslam düşüncesinin Batıya aktarılması sürecinde bazı noktalar öne çıkmaktadır. Endülüs kültürünün etkisi, diğer geçiş noktası olan Sicilya’daki İslam kültürünün etkisi, Haçlı Savaşları ile başlayan uyanış süreci, İslam’daki medrese geleneğine benzer şekillerde gelişen Batı’daki Kilise okulları ve sonrasında oluşturulan üniversiteler, İslam düşünürlerinin eserlerinin tercüme edilme süreci ve Katolik Kilise’nin Hıristiyan düşüncesinin yenilenmesine yönelik atılımları en önemli süreçlerdendir. Birçok İslam düşünürünün çalışmasından faydalanan Batı kültürünün bazı noktalarda da bu faydalanmayı kaynak göstermeden yaptığı görülmektedir.
İslam düşüncesinin Batı’ya etkileri konusuna başlarken İslam düşüncesinin ve Batı düşüncesinin kavramsal olarak ne anlama geldiğine de kısaca değinmek gerekir. İki kavram da tarihsel olarak farklı coğrafyalarda farklı şekillerde algılanmıştır.
İslam düşüncesi; İslam’ın hayat, kâinat ve Allah hakkındaki telakkilerinin bir bütün olarak ifadesinden ibarettir. İslam düşüncesinin birisi ilahi vahiy, diğeri de insan aklı olmak üzere iki temel kaynağı vardır. Batı düşüncesi ise Batı Avrupa’da geliştirilen düşünce sisteminin adıdır. Bu düşünce sisteminin üç önemli dayanağı vardır. Bunlardan birisi Hıristiyan dünya görüşü çerçevesinde geliştirilmiş olan insan, hayat, kâinat ve Tanrı telakkisidir. İkincisi, Antik Dünya’dan devralınan Grek-Latin kültürü; üçüncüsü de Batı Avrupa halklarının geçmişten devraldıkları milli ve ırki hususiyetler ile renklenen geleneksel değerleridir.[1]
Müslümanlar eski Yunan’dan birçok önemli eseri Arapçaya çevirerek tercüme ettiler. Hem bu eserler üzerinden akıl ve ilim ortamı hazırlandı hem de bu eserlerin yok olmamasına vesile olundu. Müslümanların İber Adasını fethetmesinden sonra Endülüs ve Sicilya üzerinden bu eserler Avrupa’da yayılmaya başlandı. Eski Yunan’dan çevrilmiş olan eserleri Avrupalılar Arapça öğrenerek okumaya başladılar. Daha sonra bu eserleri Latinceye çevirdiler. Birçok kişi bu kültür temasına “Erken Dönem Rönesansı” ya da “12.yüzyıl Rönesansı” demiştir.
İsmail Hakkı İzmirli ‘Mukayese’ isimli eserinde İslam mütefekkirlerinin orta çağlardaki Avrupa mütefekkirlerinin üstatları ve selefleri olduğunu söyler.[2] Özellikle İbn-i Rüşd, İbn-i Sina, Biruni ve Farabi gibi filozoflar Avrupalı aydınları fazlasıyla etkilemiş ve yeni tartışmaları beslemişlerdir.
İkinci Meşrutiyet Mebusan Meclisi Reisi Ahmed Rıza İslam topraklarında medeniyetin gelişmesindeki nedenlerden birinin düşünür ve âlimlere sağlanan refah olduğunu söyler. Müslüman müesseselerinin âlimlere maddi yardımlarda bulunduğunu, Yunanca ve diğer dillerdeki eserleri kopya ve tercüme etmiş olduklarını, devrin en şöhretli ilim adamlarını devlet hesabına davet ettiklerini söyler.[3]
1. Medeniyetin Tarihi Yolculuğu
Günümüzde dominant etkisini korumaya devam eden Batı Medeniyeti ve kültürünün İslam medeniyetinden birçok alanda beslendiği, özellikle İslam aydınlarının tercümeleriyle ve ürettikleriyle “erken bir Rönesans dönemi” yaşadıkları bilinmektedir. İslam Medeniyeti de kendinden önceki medeniyetlerin miraslarından faydalanmıştır. Batı medeniyetinin de kökeninde yer alan Antik Yunan ve Helen medeniyeti; Çin ve Hint medeniyetleri; Sümer, Babil, Akad ve Asurların temellerini attığı Mısır ve Mezopotamya medeniyetleri köklü ve ilk medeniyetlerdir. Hem İslam medeniyeti hem de Batı medeniyeti bu medeniyetlerin miraslarından faydalanmıştır.
Çin medeniyetinin İslam medeniyeti üzerine etkileri son derece önemlidir. Kültür ve medeniyetin yayılmasındaki en önemli şeylerden biri olan kağıt Çinliler tarafından bulunmuş Çinliler tarafından Orta Asya’ya ve oradan İslam medeniyetine geçmiş, Avrupa’ya da Müslümanlar tarafından tanıtılmıştır. Yine Çinliler tarafından icat edilen pusula da Müslümanlar tarafından Batı’ya tanıtılmıştır.
Fuat Sezgin ‘Bilim Tarihi Sohbetleri’nde Müslümanların 7.yüzyıldan itibaren bilimleri Yunanlılardan ve Hintlilerden aldığını söyler. Müslümanların hızlıca öğrenip ardından yaratıcı şekillerde yeni şeyler keşfederek bu bilimlere katkıda bulunup onları geliştirdiğine vurgu yapar. Ayrıca yeni ilimler kurdular diye de ekler. Özellikle Cabir İbn-i Hayyan’ın hicri 2.yüzyılda kimya ilmini tecrübi bir ilim olarak kurmasını çok önemli görür.[4]
Müslümanlar hem Antik düşüncenin temel kaynaklarını koruyup saklayarak insanlığın uzun asırlar boyunca biriktirip geliştirdiği bu değerli hazineleri kaybolup gitmekten kurtarmışlar hem de onları kendilerine özgü bir bakış açısı içerisinde İslam düşüncesinin özgün normlarıyla zenginleştirerek daha sonraki nesillere teslim etmişlerdir.[5] Bu dönem Kilise ve Papalığın bilime ve ilme kapalı bir siyaset izledikleri Skolastik dönemi kapatmış, Avrupa’da ilim ve bilime olan ilgiliyi doğurmuştur.
2. İslam Düşüncesinin Batı’ya Geçişi ve Bunu Etkileyen Nedenler
Auguste Comte İslam medeniyetinin Batı’ya olan önemli etkisini şöyle tanımlar: “Müspet ilimleri Avrupa’ya sokan Araplardır. Fethettikleri ülkelerde ilmi araştırma eğitimi yapacak mektepler kurar kurmaz, aydınları bu yeni ışığa doğru sevk etti. Üstünlükleri Papalık tarafından dahi hissedildi ki ruhbanın birçok kıymetli ileri gelenleri ve iki Papa bile eğitimlerini tamamlamak için Kurtuba’ya gidip Arap müderrislerden ilmi müşahede ve araştırma usulleri eğitimi gördüler.[6] Bu ilimlerin Batı’ya geçişleri en çok Endülüs ve Sicilya üzerinden olmuştur. Haçlı Seferleri de Batı’lıların İslam topraklarında geçirdiği zamanla o kültürü daha yakından tanımalarına ve kendi ülkelerine dönerken bu kültürel mirası da taşımalarına neden olmuştur.
2.1. Endülüs
Endülüs, fethinden itibaren İslam kültür ve medeniyetinin filizlenip boy saldığı ve geliştiği en başta gelen merkezlerden biri olmuştur. Gerek Yahudiler, gerek Hıristiyan ve gerekse Avrupa’nın muhtelif bölgelerinden gelen Batılılar için bir eğitim merkezi rolünü oynamıştır. Bu bölgede yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlar, kısa zamanda Arapça öğrenerek Araplar gibi yaşamaya ve düşünmeye başlamışlardır. Bir süre sonra bunlar ‘Araplaşmış’ anlamına gelen Mozarab (Müsta’rep) adıyla anılacak büyük bir kitle haline gelmişlerdir.[7]
Endülüslü ünlü filozof İbn-i Rüşd’ün Batı’yı aydınlatan düşünür ve Avrupa’nın fikir babası olduğu teması Renan, Libera ve Hayoun tarafından sıklıkla dile getirilmiştir.[8]
İspanya Yunan felsefesinin Arap dünyasından Avrupa dünyasına nakledildiği odak noktasıdır. 711 yılında İspanya’nın Müslümanlar tarafından fethinden sonra burası 755 tarihine kadar Suriye’deki merkezi iktidar (Emevi Halifesi) tarafından idare edildi. Endülüs Emevi Hanedanı’nın 1. Abdurrahman (756–788) Kurtuba’da merkezi hükümetin yerleşip güçlenmesini tamamladı. Kurtuba 3. Abdurrahman devrinin sonuna kadar (912–961) İslâmi eğitim, sanat ve ilimlerle Avrupa’yı besledi. O zamanın Avrupa’sında Profesörlerin Kurtuba’da imtihan edilmeleri mecburi idi.[9]
2.2. Haçlı Seferleri (Savaşları)[10]
Hıristiyanların Haçlı Seferleri ismiyle Doğu’ya yaptıkları bu seferler sekiz defa tekrarlandı ve 1095’ten 1279’a kadar iki asır sürdü.[11] O zamana kadar her bakımdan geri, fakir ve yetersiz olan Batı toplumları, Haçlı Savaşları ile birlikte Doğu’ya gelmiş, İslam ülkelerindeki müreffeh, medeni ve huzur dolu hayatı görüp bunun tesirinde kalmışlardır.[12]
Haçlı seferleri sırasında Batılılar, Müslümanları yakından görüp tanıdılar. Haçlı seferlerine katılanlar ülkelerine dönerlerken bir kısım lüks eşyanın yanı sıra Doğu’nun bir kısım düşünce ve değer hükümlerini de beraber götürdüler. Bizans, Hıristiyan ve İslam efsane motifleri bu yolla Avrupa’ya geçti. Sicilya Kralı 2. Frederik Sicilya’da ve Haçlı Seferleri esnasında Doğu’da Müslümanları yakından tanıma imkanına kavuşmuştur. Kendisi de Doğu kıyafetini ve Müslüman adetlerini benimsemişti. O ayrıca Arapçayı da öğrenmiş ve İslam düşünür ve yazarlarını orijinallerinden okuma imkanına sahip olmuştu.[13]
2.3. Sicilya
Sicilya, Haçlı Seferleri ve Endülüs süreci ile birlikte İslam Medeniyetinin Batıya etki ettiği yollardan üçüncüsüdür. Avrupa’da yaşanan Aydınlanma süreci de Sicilya’nın kuzeyinde bulunan İtalya’dan başladığı da göz önüne alınınca Sicilya’nın önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Sicilya’nın Roger tarafından fethinden sonra (1058) Araplar (Müslümanlar) siyasi hakimiyetini kaybettiler. Ancak kurmuş oldukları medeniyetin gelişmesi devam etti. 2. Roger, 2. Guillaume’den Frederic’e kadar bütün Sicilya Kralları Arapça konuşurdu ve idarelerini Arapların akli ve pratik usullerinden yararlanarak yürütürlerdi.[14]
İslam düşüncesinin de tesiri altında kalan 2. Frederic bütün dinlere karşı müsamahalı olmuştur. 2. Frederic 1224 yılında Napoli’de bir üniversite kurdu ve burayı İslam düşüncesini Batı’ya tanıtmak için bir akademi haline getirdi. Bu kurumun önemli bir işi de Arapçadan Latinceye tercümeler yapmak oldu.[15]
Müslümanların kontrolünde yaklaşık 250 yıl süren fiili hakimiyetten ve 400 yıl süren ikametten sonra Sicilya’da İslam’ın ve Müslümanların durumu büyük oranda sona erse de etkisi tarihte yerini almış ve günümüze kadar devam etmiştir. 10.asrın ortalarından itibaren İslam dünyasındaki birikim açık bir şekilde kıta Avrupa’sını sarmıştır. Bu etki sadece bilim teknik alanında değil günlük yaşam tarzı ile de alakalıdır. Müslümanlar, Avrupa’ya Sicilya yoluyla birçok teknoloji yanında, kâğıt, pusula ve barut gibi teknolojik ve askeri alanda Avrupa’yı çok ileri noktalara götürecek hayati keşifleri öğretmişlerdi. Yapılan çeviriler ile Batılılar, kendilerinden kat kat üstün olan bu bilim ve teknoloji karşısında endişeye düşmüş, İslam’dan ve onun siyasi kuvvetinden telaşlanıp çok yoğun bir gayretle bunları elde etmenin yollarını araştırmaya başlamışlardı. Bu gayret de Batının atılıma girmesine sebep olmuştu. Sonuç olarak bilim alanında batının ilerlemesinde Müslümanların rolü çok büyük olmuştur. Fikir ve düşüncenin birleşme noktasını teşkil eden Sicilya’nın, orta çağ ilim ve kültürünün yeni nesillere ulaştırılmasında oynadığı rol önemlidir. Bu dönemde Arapça eserler, Latinceye tercüme edilerek Rönesans ve ardından modern bilimin doğuşuna zemin hazırlandı.[16]
2.4. Tercüme Faaliyetleri
Arapçaya yapılan büyük tercüme çalışmaları 750’den 900’e kadar sürdü. Sanskritçe, Pehlevice, Yunanca ve Süryaniceden eserler tercüme edildi. Bu amaçla Memun Bağdat’ta bir kütüphane, akademi ve tercüme bürosundan oluşan Dar’ul-Hikme adı verilen bir kurum kurdu. Dar’ul-Hikme’deki mütercimlerin başında Huneyn b. İshak adlı bir Nesturi hekim vardı. Kendi ifadesine göre Galien’in yüz kadar eserini tercüme etti. Bu sayede bu büyük alimin bazı eserleri yok olmaktan kurtuldu. Huneyn ayrıca Aristo, Eflatun, Hipokrat, Batlamyus’tan çeviriler yaptı.[17] Arapça tercümeler sayesinde birçok eser Batı kültürüne kazandırıldı. Sonra Batı bu eserleri kendi dillerine çevirmeye başladı.
Arapça bilim ve felsefe eserlerinin Latinceye tercüme edilmeye başladığı 11.yüzyıldan itibaren İslam düşüncesi ve kültürü Avrupa üzerinde etkili olmaya başladı. Antik Yunan’a ait pek çok eseri ilk olarak Arapça tercümelerinden okuyan Latin düşünürleri, Kindi, Farabi, İbn-i Sina, Gazali, İhvan-ı Safa, İbn-i Rüşd, İbn-i Bacce, İbn-i Tufeyl, Ebu Bekir el-Razi gibi filozofların eserlerini okumakta ve fikirlerini taşımaktaydı.[18]
İsmail Hakkı İzmirli Doğu ve Batı aydınları arasında mukayese yaptığı çalışmasında, İslam aydınlarının medeniyet ilerlemesinin iki kanadı hükmünde olan düşünce ve irade bağımsızlığıyla onların batıda yaptıklarını daha evvel doğuda yaptıklarını ve bugünkü felsefenin doğuşunda temel olduğunu söyler. Nitekim İbn-i Sina felsefesinin alt başlığı olan Endülüs felsefesi vasıtasıyla İslam felsefesi Avrupa’ya girmiştir. Renan’ın beyanıyla Tuleytula (Toledo) Piskoposu Reymond’un Avrupa’ya ilk ithal ettiği eser, İbn-i Sina eserlerinin tercümesiydi. Onun birçok eserlerinin Latinceye çevrildiğini ve birkaç sene sonra Farabi ile El-Kindi’nin eserlerinin çevirilerinin yapıldığını vurgular.[19]
SONUÇ
İslam kültürünün Batı üzerinde özellikle 10.yüzyıldan başlayan etkisinin 15.yüzyıla kadar güçlü bir şekilde devam ettiği görülmektedir. Bu etki sadece kültür, edebiyat, ilim ve felsefe alanında değil ticaret, tıp, mimari, teknoloji, sanat, matematik, astronomi, el sanatları ve daha birçok alanda görülmektedir.
Batı’nın Doğu kültürü ile etkileşime girmesinde önemli olan üç süreç var. Bunlar İber Yarımadasına yönelik fetihlerden sonra İspanya’nın güneyinde kurulan Endülüs Devleti, İtalya’nın güney ucunda yer alan Sicilya Adası ve Batı Avrupa’da Katolik Kilisesi’nin kutsal toprakları ele geçirmeye yönelik düzenlediği Haçlı Savaşlarıdır. Bu üç süreç ile Batı, İslam medeniyetinin birçok alanda üstün olduğunu fark etmiş ve gerek medreselerinde aldığı eğitimlerle gerek tercümeler yolu ile gerekse de taklitler ile kendi kültürüne yönelik katkılar edinmiştir.
[1] Bekir Karlığa, İslam Düşüncesinin Batı Düşüncesine Etkileri, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 27-31
[2] İsmail Hakkı İzmirli, İslam Mütefekkirleri ile Garp Mütefekkirleri Arasında Mukayese, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:31/2, Ankara, 1952, s.4
[3] Ahmed Rıza, Batının Doğu Politikasının Ahlaken İflası, çev. Ziyad Ebüzziya, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1982, s.129
[4] Fuat Sezgin, Bilim Tarihi Sohbetleri, Timaş Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2011, s. 24-25
[5] Bekir Karlığa, a.g.e., s.17
[6] Ahmed Rıza, a.g.e., s.142
[7] Bekir Karlığa, İslam Düşüncesinin Batı Düşüncesine Etkileri, a.g.e., s.148
[8] Bekir Karlığa, Batıyı Aydınlatan İslam Düşünürü İbn Rüşd, Mahya Yayıncılık, İstanbul, 2014, s.16
[9] Edip Akyol, ‘İslam Medeniyeti’nin Batı’ya Etkileri ile İlgili Bazı Değerlendirmeler’, İstem Dergisi, Sayı 7, Necmeddin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Konya, 2006, s.122
[10] Türkiye’de kullanılan literatürün aksine Bekir Karlığa eserinde Haçlı Seferleri ifadesi yerine Haçlı Savaşları ifadesini kullanmıştır. Haçlı Seferleri ifadesi Batılı bir isimlendirme olduğundan dolayı kullanılıp kullanılmaması üzerine ülkemizde de tartışmalar yapılmaktadır.
[11] Ahmed Rıza, a.g.e., s.76
[12] Bekir Karlığa, İslam Düşüncesinin Batı Düşüncesine Etkileri, a.g.e., s.171
[13] İsmet Kayaoğlu, ‘İslam Medeniyetinin Batıya Etkileri’, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, AÜİF Yayınları, cilt 29, Ankara, 1987, s.219
[14] Ahmed Rıza, a.g.e., s.164
[15] De Lacy O’leary, İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri, çev. H.Yurdaydın-Y.Kutluay, AÜİF Yayınları, Ankara, 1971, s.168
[16] Mehmet Azimli, ‘Sicilya’daki İslam Medeniyetinin Avrupa’ya Etkileri’, 11. ve 18. Yüzyıllar İslam – Türk Medeniyeti ve Avrupa Uluslar arası Sempozyum, İSAM Yayınları, İstanbul, 2006, s.27-39
[17] İsmet Kayaoğlu, a.g.e., s.216
[18] İbrahim Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi – İslam Batı İlişkileri Tarihine Giriş, İnsan Yayınları, İstanbul, 2017, s. 69
[19] İsmail Hakkı İzmirli, a.g.e., s.2