7 Şubat 2012 Hakan Fidan’a operasyona teşebbüs edildiği günlerde “Mutlaka bir siyasi parti kurmalıdırlar” diye kaleme aldığım yazıda:
Günlerdir toplumun büyük bir kesimini meşgul eden MİT-Yargı ve Emniyet arasında olup bitenler netice olarak bizi bu kanaate vardırmıştır; Gülen cemaati mutlaka siyasallaşmalı, partileşmelidir.
Olayın patlak verdiği ilk günden bu yana ortaya çıkan gelişmeler göstermiştir ki, hükümetin siyasi görüşünü uygulayan MİT’e bundan dolayı emniyet ve yargı tarafından müdahale edilmiştir.
Bu konunun birinci ayağını da emniyet oluşturmaktadır, özellikle İstanbul emniyeti. MİT’i ifadeye çağıranlar her kimse, hükümet tarafından görevden alınmışlardır ve hâlâ devam etmektedir.
Sadece bu son olaydan dolayı değil, cemaatin ta baştan beri siyasetteki etkinliği bilinmekte, hükümetin sanki bir ortağı gibi hareket ettiği herkes tarafından izlenmekte ve zaman zaman dillendirilmektedir.
Medyada cemaatle hükümet arasındaki görüş ayrılıklarına dikkat çekilmekte, bu ayrılıkların neler olduğu madde madde sıralanmaktadır.
Gerek MİT mensuplarının ifadeye çağrılmaları konusunda, gerek yürütülmekte olan operasyonlar konusunda ve gerekse zikredilen görüş ayrılıkları konusunda hükümetin mi, yoksa cemaatin mi haklı olduğu bizi hiç ilgilendirmemektedir.
Bizim itiraz ettiğimiz konu, cemaatin dışarıdan kardeşçe uyarı ve tavsiyelerde bulunmak yerine siyasi yetki kullanması ve hükümeti oluşturan bir ortak gibi hareket etmesidir. Hükümetin halkın önemli bir çoğunluğunun onayını alarak sürdürmekte olduğu siyasetin tam aksini uygulamaya yeltenmesidir.
Gülen cemaati bu aşamadan sonra kaybetme ve kazanma riskini göze alarak mutlaka partileşmelidir.
Mademki kendilerine ait bir takım olmazsa olmazları var, üzerinde ısrarla titredikleri kırmızıçizgileri var, o halde kuracakları bir partiyle bunları deklare etmeliler ve halktan yetki alarak siyasi hayata girmelidirler.
Evet, partilerini kurmalıdırlar ve halkın karşısına çıkıp yetki istemelidirler.
İsrail’in bir otorite olduğu, otoriteye asla karşı gelinemeyeceği,
Mavi Marmara’da ölenlerin hiç birisinin şehit olmadığı, İsrail’le mutlaka güzel geçinilmesi gerektiği yayınlanacak bir manifestoyla ilan edilmelidir.
Gazzelilerin isyankârlar olduğu, özellikle Hamas’ın terörist bir örgüt olduğu bu manifestoda mutlaka yer almalıdır.
Lübnan’daki Hizbullah’ın da Amerika ve Avrupa’nın belirttiği gibi aynı şekilde terörist bir örgüt olduğu ilan edilmelidir bu manifestoda.
Dünyada en çok nefret ettikleri kişilerin kimler olduğunu yayınlamalıdırlar,
Nefret listesinin birinci sırasında Üsame bin Ladin olduğunu biliyoruz.
Şayet kendilerine şefaat yetkisi verilecek olursa ilk şefaat edecekleri kişinin Bülent Ecevit olduğunu da biliyoruz.
Şefaat listesinin tamamını yayınlamalıdırlar. Kim bilir belki bu şekilde ciddi bir taban elde ederler.
İran’dan uzak durulması, bugünkü yaklaşımın çok tehlikeli olduğu, bu konuda Amerika ve Avrupa ile aynı çizgide yer alınmasının gerekliği manifestoda vurgulanmalıdır.
Bu arada Kürt sorununun nasıl çözüleceğine dair görüşleri açık ve net bir şekilde belirtilmelidir.
Ve bu şekilde halkın karşısına çıkmalılar ve ondan rey istemelidirler.
Böylece ne kadar insanın kendileri gibi düşündüğünü, ne kadar tabanlarının olduğunu öğrenmelidirler, doğrusu bunu epeyce merak eden var.
(17 Şubat 2012)
*Bu yazının akabinde sert bir operasyonla Yüksekova’da İran dönüşü altı arkadaşla birlikte üç gün gözaltına alındık. Hizbullah mensupları olarak İran’da silahlı eğitim görüp döndüğümüz iddiasıyla operasyon düzenlendiği halde konuyla ilgili bir tek şey sorulmadı, sadece yukarıdaki yazım yüzüme okundu ve sorgulandık, tehdit edildik.