"Cuma namazında hem Arnavutça hem de Türkçe hutbe okundu. Caminin imamı sonrasında kahvede bize eşlik etti. Kendisine “farklı dinlerden insanlarla ilişkilerin nasıl” diye sordum, “onlarla sıkıntı yok, anlaşıyoruz bir şekilde, derdimiz hep Müslümanlarla oluyor” dedi, epey gülümsedik. Sahiden de dünyanın birçok yerinde, kah selefi ekoller, kâh özgün takılmak isteyen gruplar uhuvvet konusunda eksik bir algıya, tutuma sahip. Ohri’deki imamın sözü aslında ağlanacak söz lakin güldük ister istemez.”
Bu ifadeleri, Hüdayi Vakfı’nın kurban faaliyetlerini izlemek için Balkanlar’a giden Genç Dergisi yayın yönetmeni Süleyman Ragıp Yazıcılar’ın paylaştığı whatsapp mesajından aldım.
Geçmişte farklı Balkan ülkelerini gezdiğimde bana da Vahhabilik, Selefilik’le ilgili benzeri yakınmalar yapılmıştı. Osmanlı bakıyesi Balkan Müslümanlığına, gençler, Mısır’dan ya da Suud’dan farklı dini yaklaşımlar getiriyorlar, bu da halkı tedirgin ediyor, gençlerin din konusunda kafaları karışıyordu.
***
Türkiye’de nerelerdeyiz?
En günceli Cübbeli Ahmet diye medyatik bir figür haline gelen Ahmet Mahmut Ünlü’nün kendi ifadesiyle “Selefi – Vahhabi tehlikesi”ne ilişkin çıkışı.
Aslında bu alandaki tartışma yeni değil. Mesela “Işıkçılar” diye bilinen camia, Türkiye gazetesi üzerinden bunu bir kampanya niteliğinde sürdüregelmiştir.
Daha öncesi Hayreddin Karaman Hocalar’ın “ictihad” yaklaşımlarına tepki gösterilmiştir.
Sonra modernizm tartışmaları.
Sonra başlangıçta dini bir hareket olarak yola çıkan, örgüt çıkarını dini kisveye büründürüp soru çalmaya varıncaya kadar pek çok çarpıklığa fetva üreten ve darbe girişimi ile intihar eden Gülen hareketi…
Bu arada Kalkancı, Aczmendi, Adnan Oktar savruluşları…
Mahmut Efendi’nin vefatının ardından bu defa Cübbeli Ahmet’e yönelik bel altı suçlamalarla başka bir gündemin oluşması.
Ve son dönemde din – siyaset ilişkisi…
Yani, siyasetle ilişkinin din üzerinden gelişmesi ya da dinin, siyasi bir aidiyet ilişkisi halinde algılanmaya başlaması. Siyasetin bir tür din farklılaşması niteliğine bürünmesi.
Önceki sapma – farklılaşma – savrulma ne denirse, görece sınırlı insan kümelerini ilgilendiriyordu. Ancak siyasetle ilişki, çok daha geniş kitleleri, maalesef din üzerinden karşıt pozisyonlara sevk eder hale gelmiştir.
Türkiye, halkı Müslüman bir ülke. Müslümanlık oranı, islami camia bakımından “yeterli Müslümanlık kıvamı”nda görülmediği için, başkaları da başka sebeplerle oranı indirse de, kültürel Müslümanlık da dahil edildiğinde yüzde 90’larda bulunuyor.
Ancak şu tartışmalar, daha doğrusu şu karmaşa içinden özellikle genç nüfusun İslam’a ulaşması ve kendisini Müslüman aidiyeti içinde tanımlaması o kadar güç hale geliyor ki.
Soru şu:
- Hangi Müslümanlığa yönelsin bu ülkenin çocuğu? Kimin, hangi sembolik ismin Müslümanlığına?
Ben bazen diyorum, “İslam güzeldir, çocuklarımız sembol niteliği kazanan bütün isimleri içlerinde silseler, anne – babalarının Müslümanlığını, o İslam’ın güzelliğini sığınak olarak görmeliler.”
“Siyaset” konusunda pek çok uyarıda bulundum. Özellikle dini hüviyetleri bilinen kişilerin, kurumların, “siyasileşmemesi” noktasında çaba sarfettim. “Siyasetin yanlışları din ile bütünleşmesin” dedim. Buna, din konusunda hassas siyasetçilerin de itina etmesi gerektiğini hatırlattım.
Ama siyaset alanı, siyasetçiyi de siyaseti her şey zanneden toplum kesimlerini de, “kısa günün karı” psikolojisine sevk ediyor ve o noktada hiçbir hassasiyet göze görünmüyor.
Dinin de dili yok ki üzerinden yapılan hesaplara, yanlışlara, çıkarcılıklara isyan etsin.
Olan, genç dünyalardaki din algısına oluyor. Yazık oluyor.
Şu ifadeleri bir din aliminin whatsapp mesajından aldım:
“Daha açık söylemek gerekirse din adına konuşan hiç kimsenin, politik trollük yoluyla dine zarar vermeye hakkı olmamalıdır. Mutlaka yapacaksa din adına konuşmayı bırakıp dürüstçe ve din kılıfına büründürmeden politika yapmalıdır. Zira bütün handikaplarına rağmen politikacı bir kimse dindar, dindar da politikacı olabilir. Ancak politika tezgahında din pazarcılığı yapmaya hakkı olamaz.”
Keşke diyorum, bu uyarılar daha çok ilim adamınca, daha etkili zeminlerde dile getirilse. Dinin izzeti üzerinde çok çok daha fazla hassasiyet sergilense…