Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İmralı’daki değil Kandil’dekiler…

Ahmet Taşgetiren Yazdı;

İmralı’daki değil Kandil’dekiler…

"Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek. Zannediliyor ki her yer şu anda toz pembe, onların da kendi içinde ayrı bir hesaplaşmaları var, bu hesaplaşmayı da yapacaklar” demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan. O sıralar İstanbul seçimi için Öcalan’dan mektup getirildiği, ya da Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılmadığı zamanlardı.

İmralı’dan sadece “Devlet” haber alıyor, muhtemel ki sayın Cumhurbaşkanı’nın sözleri de “Devletin aldığı bilgi” ile ilgiliydi. Ancak şu ana kadar İmralı’dan Demirtaş’a yönelik bir “Hesap sorma” girişimi olmadı.
Ama şimdilerde Kandil’den bir ses geldi. Acaba sayın Cumhurbaşkanı’nın kastettiği de buna benzer bir “hesap sorma” mıydı, bu “Hesap sorma”dan sonra Demirtaş, Erdoğan’ın beklediğini hissettirdiği çizgiye gelir mi, bilmiyorum.

Hep deniyordu ya, “HDP terörle, Kandil ile arasına mesafe koysun.” HDP o noktada sınırlı adımlar atıyor ama Demirtaş’ın gittikçe daha netleşen bir tavrı var. Mersin’deki saldırıyı -bunu HDP de yaptı- çok net ifadelerle kınadı. Demirtaş, 2012’deki “Apo’nun heykelini dikeceğiz” şeklindeki sözlerini “Hem bağlamından koparılmaya hem yanlış anlaşılmaya çok müsait bir ifade” şeklinde niteledi. Sonra;
“Bugün tahliye olsanız, çıkar çıkmaz yapmayı planladığınız proje/plan/ eylem planı nelerdir, ilk atacağınız adım ve önceliğiniz ne olur?” şeklindeki soruyu şöyle cevaplandırdı:

“Sanırım halkın bizden en ciddi beklentisi toplumsal barışı sağlamakta sorumluluk almamızdır. Ben de Kürt sorunundan kaynaklı her türlü şiddet yönteminin kalıcı olarak son bulması için elimden gelenin fazlasını yaparım. Artık silahlar susmalı ve siyaset konuşmalı. Silah, bir hak arama yöntemi olamaz, bu soruna mutlaka ama mutlaka siyasi ve barışçıl bir çözüm bulunmalı. Yani ilk işim barış için girişimde bulunmak olur. Bunu de en makul şekilde, kimseyi incitmeden, acıları yarıştırmadan, hukuk içinde ve TBMM zemininde başarmak zorundayız.”

İşte bu Demirtaş’a, yani “Edirne’deki”ne karşı İmralı’dan değil ama Kandil’den bir tehdit geldi. İlk tehdit şuydu:

“Kürt halkını ve değerlerini korumak için kendini feda edenlerin, hangi gerekçeyle olursa olsun düşman diliyle kınanması ancak sindirilmişlikle ifade edilebilir. Bu dili kullananlar halkın değerlerini temsil etmiyor”

Ardından bir tehdit daha geldi. Bu defa imzalı bir yazıyla: Haberi Serbestiyet’ten alıntılayan t24 şöyle verdi:

PKK’ya bağlı Lekolin sitesinde, Alişar Piran takma adıyla yayımlanan yazıda Selahattin Demirtaş’ın son dönemdeki açıklamalarını “En hafif tabiriyle münafıklık” olarak niteledi.

Baştan sona PKK jargonuyla “Demirtaş sorgulaması” niteliğinde olan yazı şu ifadelerle devam ediyor:
“Selahattin Demirtaş kuşkusuz bir devrimci değildir, hiç bir zaman da olmamıştır. Demirtaş’ın direniş cephesinde gedikler açmaya, zayıflatmaya çalışan tutum ve anlayışları en hafif tabiriyle münafıklıktır. Demirtaş’ın pişmanlık belirtileri göstererek düşmana teslim olma yaklaşımı bakımından tarihe not düşürülmesi gereken önemli bir noktadır. (…) Demirtaş, Mersin Mezitli’deki iki kadın gerillanın gerçekleştirdiği eylemi de ilk kınayanlar listesine girmiş. Niye son hızla kınama açıklaması yapıyor; çünkü soykırımcı sömürgeci faşist rejime karşı içine girdiği pişmanlık tutumunda samimiyetini göstermeye çalışmaktadır.”

Demirtaş, peş peşe yaptığı açıklamalara PKK’dan böyle tepkiler gelebileceğini bilmeyecek birisi değildir. Mersin saldırısından sonra İçişleri Bakanı tarafından yargısız infazla “Katil” diye damgalanmış olmayı da yaşayan Demirtaş, sitemini şu sözlerle dile getirdi:

“Mahallenin ‘delisi, popülisti, tek adamı, sinmişi’ ya da karşı mahallenin ‘teröristi, katili’ olarak yaftalanmayı göze alıyorum.”

Bazan insan, ülkeyi yönetenlerin İmralı’ya ya da Kandil’e mi yoksa Demirtaş’a mı daha mütehammil olduğu noktasında şaşkınlığa düşüyor. Mütehammil mi desem, daha çok tercih edilebilir mi desem bilmiyorum.

Ama sanki siyaset alanında bir rakip yerine, dağda bir grup olması tercih ediliyor gibi gözüküyor. Bu normal olabilir mi? Neden böyle bir tercihte bulunulur? Neden İmralı’dakinin Edirne’dekine tercih edildiğine dair bir görüntü verilir? Sizin bir cevabınız var mı?



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER