Kostantiniyye'nin Büyük Kilisesi Hagia Sofia..
"Şehrin ortasında bulunan bu kilisenin içini gezmediğim için, yalnızca dışarıdan söz etmekle yetineceğim. Bu kilise Rumlar arasında "Hagia Sofia" ismiyle bilinmektedir.Binanın ilk olarak Hazret-i Süleyman'ın teyzezadesi Asaf Bin Barhaya(1) tarafından yapıldığı rivayet edilmektedir. Hagia Sofia Rum kiliselerinin en büyüğü olup, çevresi tıpkı bir şehir gibi surlarla çevrilidir.
Kilisenin onüç tane kapısı bulunmaktadır. Bir mil kadar genişlikte olan avlunun önünde bir kapı daha vardır.Dini her ne olursa olsun, hiç kimsenin avluya girmesi engellenmemektedir. Buraya, İmparator'un yukarıda ismi geçen babası, kendini emekliye ayıran önceki İmparator Cercis'le birlikte girdim.
Bir "kabul dairesi"ne benzeyen avlu mermerle kaplıdır. Kiliseden dışarıya uzanan bir su kaynağı, avlunun ortasından gelip geçer. Bu su, bir arşın yüksekliğinde iki duvarın arasında uzanıp giden bir oluktan akmaktadır. Oluğun altındaki duvar kısmı ise hayret verici bir maharetle işlenmiş olan güzel mermerlerle kaplıdır. Suyun her iki yanı da ağaçlarla süslenmiştir.
Kilisenin giriş kapısından avlunun ortasına kadar uzanan alanda, ağaçtan yapılma yüksek bir çardak yer almaktaydı. Bu çardağın tepesi ise üzüm asmalarıyla örtülmüştü.
Avlu kapısının dışında büyük bir ahşap kubbe gördüm. Altına konulmuş peykelerde bu kapının hizmetkârları oturmaktaydılar. Aynı kubbenin sağ tarafında bulunan ahşap peykeler ise şehrin hâkimleriyle dîvan kâtiplerine mahsustu. Yine aynı yerde bazı dükkânlar gözüme çarptı. Bu dükkânların çevrelediği yerde tahta merdivenle çıkılan bir kubbe vardı ki, burada İstanbul hâkimi oturmaktaydı. Rehberimden, Hâkim'in sandalyesinin daima bu salonla durduğunu öğrendim. Sandalyanın üstü değerli kumaşlarla döşenmişti.
Anılan salonun sol tarafında attarlar çarşısı vardır. Hagia Sofia'nın dışarı uzayıp giden su oluğu buraya kadar gelip, tam burada iki kola ayrılır. Biri attarlar çarşısından, diğeri ise hâkim ve kâtiplerin bulunduğu sokaktan geçer. Böylelikle her iki semte de akan su verilmiş olunur
Kilisenin ana kapısının önünde bulunan dairede ise, mabedin kaldırımlarını düzeltmek, kandillerini yakmak ve kapılarını açıp kapatmakla görevli hizmetkârları otururlar. Bunlar, kendi inançlarına göre kutsal sayılan bir tahta haçın önünde secde etmedikçe, hiç kimseyi kiliseden içeri sokmazlar. Bu haçın, İsa Aleyhisselam'ın benzerinin çarmıha gerildiği haçtan arta kalan tahtalardan yapıldığına inanılmakta olup, söz konusu put kilise kapısının hemen üzerinde, uzunluğu tahminen on arşın olan altın bir muhafaza içinde saklanmaktadır. Altın ve gümüş sahifelerle kaplı olan ana giriş kapısının iki halkası da halis altından yapılmıştır.
Bana(2)anlatıldığına göre, bu kiliseye bağlı binlerce rahip ve keşiş varmış; bunlardan bazıları havarilerin neslinden gelmekteymiş. Ayrıca kilisenin içinde ikinci bir kilise daha varmış ki, burada kendilerini ibadete atamış binden fazla bakire kadın bulunmaktaymış. Çocuktan kesilmiş yaşlı rahibelerin sayısı ise bunların çok üstündeymiş.
İmparator'un, devlet ricalinin ve halkın her sabah bu kiliseyi topluca ziyaret etmesi, Kostantinyye'nin önemli âdetlerindendir. Papa ise buraya yılda bir kere gelir.Şehre dört mil yaklaştığında, İmparator onu karşılamak üzere çıkar ve huzuruna gelince atından iner. Şehre girişte ise Papa'nın önünde yaya olarak yürür.
Papa Kostantiniyye'de kaldığı sürece, İmparator sabah akşam gidip onu selamlar."
_______________________
(*) Bu yazı, Yeni Şafak Gazetesi kültür armağanı olarak, abonelerine dağıtılmak üzere yayımlanan, büyük seyyah İbn-i Battuta'ya ait olan "Büyük Dünya Seyahatnamesi (Tuhfetû'-Nûzzâr fi Garâibl'Emsar ve'l-Acâibi'l-Esfar) adlı eserinin, 264, 265 ve 266. sayfalarında yer alan "Kostantiniyye'nin Büyük Kilisesi: Hagia Sofia" adlı bölümünden oluşmaktadır.
Notlar:
(1) Asaf Bin Barhaya; Klasik İslam literatüründe, özellikle de tefsir kitaplarında, konu bağlamında, Asaf Binmbolü olara Barhaya'nın, Hz. Süleyman'ın, kendi yöneticilik/meliklik döneminde, iktisattan sorumlu bir vezir olduğu rivayet edilir. Asaf'ın, terazide her hal ve şartta adaleti gözettiği, tartıda hiileye karşı bir hayret gösterdiği söylenir. O, özellikle de tartıda adaletin, doğrulğun sembolü olarak asırlardır, Müslüman zihinde kendine yer bulmuştur. Hattat Ziya Paşa bir beyitinde ondan şu şöyle bahseder:
"âsaf'ın mikdârını bilmez süleyman olmayan
bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan"
2) İbn-i Battuta