Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş, ambargolar ve nihâyet Kuzey Akım Boru Hattı’nın sabote edilmesi, kıt’asal ölçekte bakıldığında Avrupa ile Asya arasında giderek büyüyen ticârî ilişkilerin koparılması mânâsına geliyor. Bu itibârla, Angloamerikan ittifak için gâyenin hâsıl olduğunu söyleyebiliriz. On senelerdir, gerek ABD gerek Birleşik Krallık’da yaşanan üretim kayıpları, sanayi ve sermâyenin, nihâyet teknolojik üstünlüklerin Çin’e kayması bu iki Atlantik gücünü derinden endişelendiriyordu. Evvelen Pasifik’e bir bakalım. Uzun zamandır durgunluk yaşayan Japonya artık Çin’in rakibi olamazdı. Dünyânın chip merkezi olan Tayvan, Çin’in kuşatması altındaydı. Çin’in Başta, 2000’lerde yaşanan onca krize rağmen üretkenliğini devâm ettiren Almanya olmak üzere AB’nin Rusya ile enerji bağlarını kuvvetlendirmesi, Çin’e eklemlenmesi Atlantik merkezli hegemonik dünyânın sonu demekti. Çin, Tek Yol yatırımlarına devâm ediyor; Avrupa’da liman üstüne liman satın alarak yayılıyordu. Atlantik hegemonyasının rezerv para üstünlüğünü ortadan kaldırmaya mâtuf adımları da atmaya başlamıştı. Nihâyet düğmeye basıldı. Ukrayna seçildi ve savaş kışkırtıldı. Savaşın makro plândaki gâyesi; hem yatay eksende (Kuzey Akım enerji hattını kopararak), hem de dikey eksende E40 Su Yolu’nu (Baltık -Karadeniz bağlantısı) kontrol ederek Avrupa ile Asya bağlantısını kesmekti. Başardılar mı? Elhak evet.. Artık Kuzey Akım Enerji Hattı’nın tâmiri bile en az on senelik bir zamânı icap ettiriyor. Herson ise en azından E-40’ın işlemezliğini ifâde ediyor.
Ama şimdi senaryonun ikinci aşamasına geçtikleri anlaşılıyor. Niyetleri, Kafkasya üzerinden Karadeniz’de Rusya’yı sıkıştırmak ve ikinci büyük enerji koridoru olan Hazar’ın kontrolünü mutlak olarak ele geçirmek. Burada tehdit altında olan, Türkiye dâhil çok sayıda devlet var. Kitâbın ortasından hareket ederek hemen vurgulayalım. İstenen Hazar, Kafkasya üzerinde evvelâ büyük bir kaos çıkarmak ve mümkünse bunu savaşa taşımak..
Yeni istikrarsızlık merkezi olarak, Âzerbaycan- Ermenistan geriliminin seçilmiş olduğunu düşünmek için çok sebep var. Rusya ile arasındaki enerji hattı kesilen AB, Âzerbaycan odaklı-Türkmenistan’ı da içine alan- Hazar enerji kaynaklarına sarıldı. (Aliyev’in AB’de- bunu Almanya’nın sesi olarak da algılayabiliriz- nasıl yüksek bir protokolle karşılandığını hatırlayalım). Son savaşta Ermenistan’ı ağır bir şekilde hırpalayan, Karabağ’ın mühim bir kısmını geri alan; daha sonra da Türkiye ile stratejik ittifak yapan Âzerbaycan tekmil dünyâ güçlerinin ilgi odağı hâline geldi. Rusya Âzerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilimin büyümesini ve Gürcistan başta olmak üzere bölgeye yayılmasını elbette istemiyor. Türkiye’nin bölgede inisyatif kazanmasından da hoşnut olduğunu düşünemeyiz. Fransa ve ABD, kendi toplumlarında ağırlığı olan Ermeni diasporası tarafından sıkıştırılıyor. Fransa Ermenistan’ın yanında yer alıyor. Almanya ise bu hususta hayli suskun. Almanya’nın sıkışmışlığından kendi nam ve hesâbına yeni bir liderlik fırsatı türetmeye çalışan Fransa Avrupa, bilhassa da Almanya’nın Hazar petrol ve doğal gazı ile buluşmasını istemiyor. Atlantik Bloku’nun da AB-hazar eklemlenmesini istemeyeceği âşikâr. Onun için ağırlıklarını Ermenistan’dan yana koymaları son derecede anlaşılır bir husûsiyet. Ermenistan’ı Rusya’nın tesir sâhasından kurtarmak ve Türkiye-Âzerbaycan ittifâkını zayıflatmak en büyük kazanımları olacak. Son zamanlarda Paşinyan da bu hatta oynuyor. Rusya’nın stratejik tercihinin ne olacağı bir merak konusu. Fransa-ABD-BK karşısında, Türkiye-Âzerbaycan ittifâkı ile yol alırsa Ermenistan’ı kaybedeceği muhakkak. Aksi olursa Âzerbaycan ve Türkiye ile olan ilişkileri zora girecek. Dahası, Rusya İsrâil ile İran arasında bir tercih yapmak zorunda kalacak. Evet bu noktada denklem büyüyor. Çünkü hem İsrâil hem İran, Âzerbaycan-Ermenistan gerilimine dâhil oldu. İran, apaçık olarak Ermenistan’ın tarafında saf tutuyor ve Âzerbaycan’ı tehdit ediyor. İsrâil ise bütün kuvvetiyle Âzerbaycan’ın yanında saf tutuyor. Bakalım eş anlı olarak her ikisine de ihtiyaç duyan Rusya, bölgeki Türk-Fars gerilimini nasıl yönetecek?
İran’ın kadim coğrafyası eş anlı olarak hem Kafkasya hem de Körfez’e açılıyor. Nüfuz sâhası Doğu Akdeniz’e kadar ulaşıyor. Doğu’da ise Pakistan ile komşu. İran için işlerin sarpa saracağı, Çin ile yaptığı uzun vâdeli mukaveleler esnâsında öngörülebilirdi. Bence de kritik olan İran’ın attığı bu son adımdı. Eğer bu olmasaydı, Atlantik Blok’u İran’daki rejimin yaşamasına çok da ses çıkarmazdı. İsrâil bile çok yakınında olmamak kaydıyla rejim ile uzaktan uzağa çatışma hâlinde kalmayı millî çıkarlarına dâhil edebilirdi. Ama, İsrâil kendi çıkarı doğrultusunda Türkiye’ye göreli olarak yaklaşarak, Âzerbaycan’a ise tam olarak konuşlanarak İran’a Kuzey’den yıkıcı bir cephe açmış durumda. İran’da giderek yayılan ve içinden çıkılmaz hâle gelen protestoların MOSSAD’ın işi olduğunu düşünmek için çok sebep var. İsrâil’in, İran’ın ipini çekmeye karârını vermiş olduğu anlaşılıyor.
Her ne kadar Biden ve Demokratlar, İsrâil’in hışmını çekmek pahasına İran’a karşı yumuşak bir siyâset tâkip etmek kararlılığında olsa da, İran-Çin yakınlaşmasını esas alan Pentagon ve Centcom’un artık İrana karşı müsamahakâr olmayacağını düşünüyorum. İsrâil’in bağımsız çıkışıyla Kafkasya’daki eylemlerini uzaktan seyrediyor. Burada kaos teorisini işletmeye başladıklarını düşünüyorum. Onlar için mühim olan herhangi bir tarafın kazanmasından çok bölgenin cehenneme dönmesidir. Nasıl ki Rusya-Ukrayna savaşını çıkarmak için ellerinden geleni yaptılarsa, burada da aynı şeyi yapacaklarından şüphem yok.