Mehmet Göktaş yazdı;
İster okuyucu gözüyle bakalım ister yazar gözüyle, bu böyledir;
Gazeteler hepimiz için sokaktır, çarşıdır, pazar yeridir, şamatadır, gürültüdür, yaman bir koşuşturmadır ve günün sonunda bitmişliktir, tükenmişliktir, yorgunluktur.
Dergiler tek başımıza kıyısında oturup dinlendiğimiz bir denizdir, bir sahildir, bazen bir akan sudur, bir çağlayandır. İnsanın arada bir kaçıp kurtulacağı, kalbini ve ruhunu dinlendireceği yerlerdir.
Dergiler gökyüzüdür, hani yaz günleri damda yatanlarımız bilir, uyumadan önce seyrettiğimiz yıldızlarla dolu gök yüzüdür.
Gazeteler insanın düşünmeye fırsat vermeden yazdığı, okuyanların da hazmetmeden çabuk çabuk ayak üstü tıkıştırdığı mutfaklardır.
Gazeteler insanın kolay kolay kendisi olamadığı, kargaşadan, aceleden kimliğini kolay kolay ibraz edemediği, başkalarının etkisinden bir türlü sıyrılamadığı arenalardır.
Dergiler okuldur, mekteptir, medresedir. İnsanlar gazetelerden ziyade dergileriyle anılır, dergileriyle tanınırlar.
Dergiler mensubiyet merkezleridir, dergimiz neyse işte biz de oyuz.
Çünkü dergiler insanın söyleyeceği şeyin bütün tashihlerden geçmiş en son nüshasıdır. Okuyanın da artık kabulleneceği, işte ben buyum diyeceği en net halidir.
Bu arada gazete okuyucusu olmaktan da yazarı olmaktan da geri duramayacağımız bir dünyanın insanlarıyız. Bize düşen neler kaybedebileceğimizi bilerek, ölçüp biçerek dalmalıyız bu işin içine.
Müslümanca bir hayat yarışımızda dergiler zannedilenden çok büyük görev ifa etmişlerdir. Bir çocuğun gözler önünde gelişip serpilmesi gibi dergiler Müslümanların yetiştiği ana okulları ola gelmiştir.
Bu yüzden dergiler sıcak mı sıcaktır, ana gibidir, okuyanı da yazanı da derginin yavrularıdır.
Buradan beslenenler düşünce hayatında söyleyecek sözü olanlardır.
Bugün İslam davası adına bir şeyler söyleyenlere, bir şeyler yapanlara baktığınızda mutlaka bir dergiden geldiğini görürsünüz.
Genellikle dar anlamda okul, fakülte dergiciliğiyle başlanır bu serüvene. Bir öğrenci eğer bu anlamda bir derginin içindeyse o aynı anda ikinci bir fakülte bitirmektedir. Onun bir dergide yoğrulup piştiği çevresi tarafından hemen fark edilir. Hatta dergisiyle birlikte kazandığı kimlik ve şahsiyet okulunun önüne geçer.
Kitapların ve kitap dünyasının öncesinde de dergilerimiz vardır. Yazarlarımız, müelliflerimiz rüştlerini önce dergilerde ispat ederler.
Dergilerde şiirleri görünmeden pat diye orta yere bir şair çıkamaz. Hikaye, roman ve diğer edebiyat yazarları öncelikle bir dergide arz-ı endam eder ve sonra ortaya çıkabilir.
Ciddi anlamdaki İslami ilim dallarında söz sahibi olmanın yolu da buradan geçer.
Durum böyle olunca İslami bir dergi mensubu olmaya gayret edilmelidir.
Sanal dünyanın buna alternatif olacağı hiç düşünülmemelidir. Sanal dünya saman dünyadır, saman alevi gibi farul furul bir anda yanıp söner.
Sanal dünyanın dergi dünyamızın önüne geçmesine müsaade etmemeliyiz.