Bazı çevrelerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın Amerikan emperyalizmine ?kafa tuttuğu´na dair görüşler dile getiriliyor.
Bazıları bundan hoşlanıyor, gururlanıyor; bazıları endişe ediyor. Hattâ bazıları, ?Diplomatik görüşler halkı coşturacak şekilde dile getirilir mi? Bu konular kapalı kapılar ardında konuşulur. Böyle Cumhurbaşkanı görmemiştik.´ diyor.
Bu tereddüt veya itirazlara, -geçmişte alışılmış kalıplara göre düşünülürse-, yanlış da denilemez.
Evet de, Erdoğan´ın beşer planındaki en büyük dayanağı, bu zamana kadar ülke ve milletin temel meselelerinden dışlanmış kitleler değil mi?
Şimdi işte bu cumhûr´un başkanı, cumhûrdan aldığı yönetme vekaleti yetkisiyle hareket ediyor ve neyi- niçin yaptığını da kendisine vekalet veren millete açık yüreklilikle izah ediyor, problemleri onlarla paylaşıyor. Bu tavır, milleti ?sürü´ kabul eden geçmiş dönemlerin alışılmış kalıplarına, evet uymuyor. Ama, Erdoğan da esasen, ?Ben alışılmış cumhurbaşkanı olmayacağım..´ hatırlatmasında bulunarak girmemiş miydi, seçimlere..
***
Tayyib Bey´in, sıkça vurguladığı sözlerinden birisi de ?Dikleşmeyeceğiz, ama, dik duracağız!´ şeklindeydi. Genel olarak bu ilkeye hem iç, hem de dışpolitikada titizlikle riayet ettiği anlaşılıyor.
Buna en açık örnek, onun 21 Mart günü yaptığı konuşma.. O konuşmada dile getirilenler, bir yazarın makalesi değil, bir sıradan siyasetçinin sözleri değil; 82 milyonluk bir ülkenin Cumhurbaşkanı´nın sözüdür ve Amerikan Başkanı´na, halkımızın da, dünya medyasının da huzurunda açıkça söylenmektedir. Ve 100 yıllık geçmişimizde bir örneği de yoktur.
Görelim, ne diyordu özetle:
?(?)Defalarca ilân ettiğimiz operasyonlarımızın bundan sonraki hedefleri konusunda ileri -geri konuşuyorlar.
Neymiş, Munbiç´ten çıkmayacaklarmış.
Bir defa bırakın oradan çıkmamayı, orada bulunmaya hakkınız yok. 11 bin kilometreden kalkıp buraya niye geliyorsun? Bu topraklar senin mi, senin ne alâkan var?(?)
DEAŞ´ın hiç bir faaliyetinin kalmadığını söylediler. Peki siz niye duruyorsunuz orada hâlâ?
Bu sefer başka teklif yaptılar, ´yarısında siz olun, yarısında biz olalım´ dediler. Kendilerine dedik ki, ne siz olun, ne biz olalım. Buranın sahibi kim ise, onlar burada olsun.
(?) Siz sadece kendinizi kandırırsınız, bizi kandıramazsınız. Terör örgütünün mensupları ile kucaklaşarak, öpüşerek, kollarında Amerika´nın kokartları ile dolaştıklarını biz görüyoruz. Hepsinin bizde görüntüleri var. (?)
Obama döneminden beri görüştüğümüz tüm Amerikalı yetkililer bize DEAŞ tehdidinin ortadan kalkması ile terör örgütünün Munbiç´ten çıkartılacağı garantisini verdi.
Bunun için birkaç hafta ile sınırlı tarih verenler bile vardı.
Aradan değil birkaç hafta neredeyse birkaç yol geçti ama değişen bir şey olmadı.
Üstelik, bu teröristlerin bugün Afrin´de, yarın kim bilir nerede, bize karşı savaşmak için hazır bekletildiği anlaşılıyor. Bu kadar silah buraya niye geliyor?
910 kilometre sınırımız var, 350 kilometre de Irak sınırı var, (?) Türkiye´ye karşı kullanacaksın (?)
Ne olursa olsun Amerika Başkanı Sayın Trump´tan ülkemize yönelik politikalardaki bu kafa karışıklığını giderecek, artık hadsizlikboyutuna varan açıklamaların önünü kesecek bir tavır ortaya koymasını bekliyoruz.
Sayın Trump adına konuşanlar ne dediklerinin farkında değiller. Sayın Trump´un bunlara bir ayar vermesi lâzım. Hele hele Türkiye aleyhine açıklama yapmak için âdeta sıraya girmiş izlenimi veren sözcülerin, yalana ve yanlışa dayalı fikirler beyan eden stratejistlerin, kin kusan medya mensuplarının gölgesinde biz bu işi sürdüremeyiz. (?)´
***
Evet, bu sözler bir dikleşmek değil, bir dik duruştur; muhatabına, çelişkilerini açıkça ifade etmektir. Ve geçmişte, ?Amerika bizim müttefikimizdir, biz ona inanırız..´ diyen Ecevit veDemirel gibilerin tersine, Amerika ve benzerlerinin ne şeytanî planlar peşinde olduğunun milletimize de, uluslararası muhatablara da açıklıkla izah edildiği, dik başlı bir tavır sergilenişidir.
Elbette çetin, ama, bir o kadar da şahsiyetli ve haysiyetli bir tavır..