İsrail işgal ettiği Filistin ülkesinde 75 yıldır; katliam, kalıcı mültecileştirme, mülksüzleştirme, kutsal yerlerin yıkılması ve sürekli saldırı altında tutulması gibi ağır zulüm ve katliamları aralıksız sürdürdü.
75 yıldır aralıksız süren işgal, hukuksuzluk ve katliamlara karşı Filistinlilerin başvurdukları, hukuki, siyasi, uluslararası diplomasi vb hiçbir mekanizmaların sonuç vermemesi, doğal olarak meşru müdafaa/direnişe icbar etmiştir.
Filistinlilerin “ kendini savunma hakkını” kullandıkları 7 Ekim saldırısı/ tarihinden bu yana, dünyadaki vicdan sahibi kesimler tarafından Siyonist Apartheid rejiminin açık bir soykırım işlediği, batı ülkeleri meydanlarında da ifade edilmektedir.
Birleşmiş Milletler’in 1948 yılında tarif ederek uluslararası suçlar kategorisinde kabul ettiği soykırım; Gazze’de Filistin halkına yönelik ağır bir şekilde sürmektedir.
Siyonist işgalcilerin işlediği soykırıma kim dur diyecek?!
11 Kasım tarihinde Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), “Arap-İslam Olağanüstü Ortak Zirvesi” adıyla 57 ülke olarak Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da toplandı. Söz konusu zirve, savaşın 36. günü ancak toplanabildi. Maksat Filistin meselesini konuşmak, İsrail saldırılarını durdurmak, uluslararası mekanizmaları harekete geçirmek.
Arap Birliği, İsrail’in Filistin topraklarının işgaline karşı oluşmuş bir birliktir. İslam İşbirliği Teşkilatı da Müslüman ülkelerde meydan gelen sorunların çözümüne dair kurulmuş bir yapıdır.
Her iki birlik ülkelerinin hemen tamamında otoriter rejimler hakimdir. Suriye ve İran istisna hemen tamamının İsrail ile ilişkileri mevcuttur.
Zirvenin Riyad toplantısı sonuç bildirisinde İsrail’e yönelik bir yaptırım, İsrail’i rahatsız edecek, uluslarası mekanizmaları harekete geçirebilecek çapta ve güçte bir madde var olduğunu ileri sürmek doğrusu mümkün değildir. Zaten İsrail de toplantı sonucuna kayda değer bir tepki vermedi. Arap ülkelerini sessiz kalmaya çağırdı. Verdiği tepkinin hepi topu budur.
Arap Birliği’nin İİT ile yaptığı zirve öncesi hazırlık toplantılarında İsrail’i zorlayacak öneriler masaya gelmiş ancak basına da yansıdığı şekilde, birinin önerisini diğeri, diğerinin önerisini berideki reddetmiş. Reddedilen en önemli öneriler arasında, Arap ülkelerindeki ABD ve diğer askeri üstlerinden İsrail’e silah ve mühimmat sevkiyatının engellenmesi vardır.
Reddedilen diğer öneriler: İsrail’le diplomatik, ekonomik, güvenlik ve askeri ilişkilerin dondurulması. Dikkatinizi çekerim, kesilmesi değil dondurulması.. Petrol sevkiyatı ve ekonomik ambargo önerisi ve Arap hava sahasının İsrail sivil uçaklarına kapatılması, BM, AB gibi uluslararası mekanizmaları harekete geçirecek, Arap bakanlardan müteşekkil bir heyet oluşması önerisi de birlik ülkeleri tarafından reddedilen öneriler arasında..
Erdoğan zirvede Gazze’ye ablukayı kırma teklifi yapmış. Adama sormazlar mı; ablukayı kırmak/delmek için uluslararası delegasyondan oluşan sivil bir inisiyatifin (Mavi Marmara) uluslararası karasularında İsrail tarafından dökülen kanını paraya tahvil edip, TBMM’den yasa çıkararak katillere açılmış davaları neden düşürdün diye..
Türkiye’den, Erdoğan’ın terör devleti olarak nitelendirdiği İsrail’e ihracat, ticaret başta olmak üzere diplomatik ilişkiler de askıya alınmadı, kesintiye uğramadı. Limanlarımızdan İsrail’in Ashdod limanına, 7 Ekim’den bu yana petrol, hububat, çelik taşıyan gemilerin listesi her geçen gün uzuyor.
İsrail’in etnik temizlik, soykırım saldırılarına karşı mücadele etmesi beklenen Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı da dahil Arap ve İslam Dünyasının hali pür melali budur. Buradan İsrail’i durduracak bir karar/eylem/yaptırım çıkması beklenmemektedir.
İslam dünyasında halkın sokak gösterileri de oldukça cılız ve etkisiz. İstisna olarak Fas’ın başkenti Rabat’ta yüzbinlerin toplanması otoriter rejim tarafından dikkate alınmadı.
Erdoğan, devlet/hükümet olarak yapması gerekenleri değil de üzerine sorumluluk olmayan, halkın, sivil toplum örgütlerinin yapması gereken kitlesel bir mitingle toplumun gazını almak suretiyle kendince mesuliyetini yerine getirmiş oldu. Bu yolla asıl protesto adreslerinden toplum uzaklaştırıldı. Adres ve eylem biçimi olarak da toplulukları kola, kahve ve hamburger satış noktalarında mücahitliğe yönlendirildi. Böylece limanlarımızdan kalkan Akaryakıt, hububat, askeri alanlarda kullanılan çelik taşıyan gemiler ve Gazze’ye bomba yağdıran pilotların eğitimi Türkiye’de aldığının üstü örtülmeye çalışılıyor.
İrlanda, İspanya, Belçika İsrail’e karşı Filistin’in meşru müdafaa hakkının/direnişinin yanında yer aldı. ABD, Almanya, Fransa başta olmak üzere kayıtsız şartsız, her daim olduğu gibi işgal rejimini desteklemektedir. Başta İngiltere olmak üzere bu ülkelerdeki halklar iktidarların hilafını İsrail saldırılarına karşı etkili bir şekilde meydanlardalar.
İsrail’i durdurabilecek veya ateşkese zorlayabilecek güç, bugün itibarı ile Batılı halkların iktidarlarına yönelik protesto eylemlerinden geçmektedir. En gerçekçi çözüm şimdilik bu görünüyor.