Samimiyetinden zerre kuşku duyulmayan genç insanların adrenalin patlaması ile spor sahasını geçit resmi alanına çevirmesine anlayış gösterebiliriz. Ama bunun iktidarla bağları artık ifşa olmuş sözde basın organlarında servis edilme şeklini de eleştirmekten geri durmayız.
Yaşar Duran bizim çocukluk günlerimizin siyah beyaz anılarında önemli bir karakterdi. Önceki akşam Fransa karşısında çok başarılı bir performans gösteren Mert Günok için artık bir havuz gazetesi olan Hürriyet’te aynen şu manşet vardı: “Vatanı korur gibi kalesini korudu.”
Bir an İngiltere’den iki maçta 13 gol yiyen Yaşar Duran ile mukayese ettim. Mert kalesini asker gibi korurken, Yaşar bir kaçak ya da hain gibi üzerine gelen her topu içeri mi almıştı?
Yaşar’ın İngiltere anıları bugün komik gelse de zamanında iç karartıcı idi. Yine de Hürriyet’in o zamanki nüshalarında “vay vatan haini Yaşar!” diyen olmamıştı.
Futbol ya da diğer tüm spor müsabakalarında başarı veya başarısızlık bir elmanın iki yarısı gibidir.
Yazık ki politize ve militarize olmuş kitleler için, sahada başarı savaş sahasında başarıya eşlenmektedir.
Mert Günok daha doğmamışken kapasitesi kadar mücadele edip kalesini korumaya gayret eden kaleci Yaşar’ın değeri hiç de Mert’ten aşağı kalır değildir.
Fransa’nın siyahi kalecisi Mandanda kalesine gelen ilk topu kapadığı köşeden yediğinde vatanını satmış mı oldu?
Üstelik önceki akşamın ana gündemi ise bu defa kuzey komşumuz Bulgaristan’ın tam 6 gol yediği İngilizlerin siyahi oyuncularına ırkçı saldırıları idi.
Futbolu siyasetle yan yana koyan Bulgaristan’ın başı uzun süre belada kalacak.
Ama ne Fransa’da ne İngiltere’de ortak akıl bu tarz ırkçılara pabuç bırakmayacak seviyede.
Üstelik Türk Milli takımı uzun yıllar alt klasman bir ekip olarak yenilgilere de alışkındı.
Daha Şenol Güneş gelmeden önce takımın performansı ise zaten herkesin bilgisindedir.
Şenol Güneş bizi 2002 yazına götürürken aslında biraz da 2002’den beri geçen süreye de format atmıştır. Şenol’un Dünya 3.sü bıraktığı takımın bugün gösterdiği başarı aslında, Dünya 3.lüğüne nazaran çok da enteresan değildir.
Elimizde olsa 2002’den beri yaşanan pek çok şeye format atmak istemez miyiz?
Tamamı AKP/Erdoğan riyasetinde geçen 17 yıl futbolda olduğu gibi pek çok alanda 2002 koşullarını aratmıyor mu?
Şehre ihanetten başlayıp, ekonomide, çevrede, tarımda yapılan onca yanlış adımın bugün geriye dönük sorgulanmasından söz ediyoruz.
Türkiye yazık ki 2002’den itibaren dünya ekonomisinin de rüzgarını arkasına alıp ulaştığı istikrarı birkaç senede yok etmekten çekinmedi. Dış güçler bize gelişme için imkan verdi ve birden sandalyeyi altımızdan çektiler. Buna inanmak zorundaydık. Çünkü devletin tüm aygıtları bize bunu söylüyordu.
Daha şurada mürekkebi kurumamış yerel seçimler nedeniyle halkın belirli kesimine uygulanan manevi şiddetin üzerinden ne kadar geçti ki?.. Sabah kalktık beka ile akşam yattık beka ile. Peki sonuç ne oldu? Asıl beka meselesi karşımıza çıkınca neden bunu sıradan bir faaliyete dönüştürdük?
Benim için asıl beka meselesi şu anda karşımıza sunulan seçeneklerdir.
Dünya ile ayrışmamızdır.
Yıllarca “ümmetin liderliği” sloganı ile karşımızda alternatifsizliğini haykıranların, ümmetten hesap sorma noktasına gelmesidir.
Ülkemize kurulacak ve hem döviz hem istihdam sağlayacak araba fabrikasının toz ve duman altında belirsiz bir geleceğe ışınlanmasıdır.
İçeride 600’e düşürdüğümüz ve neredeyse kafasını oynatamayan terörist örgüt nasıl oluyor da dışarıda bu kadar güçlü oluyor?
Ya içerideki başarı ya da dışarıdaki tablo sorunlu..!
Beka deyince benim aklıma ayrıca bu ülkenin çocuklarının işsizliği, dünyadaki muadilleri ile aynı olanaklara sahip olmaması geliyor.
20 yıl önce olmuş ve tekerrür edeceği neredeyse mukadder deprem için onca yıldır yapılan inşaata rağmen neden çaresiz kaldığımız geliyor.
Bizi bunca inşaat betonunun altında boğan iktidarın, en üst katlarından gelen “depreme karşı başarısız olduk” söyleminden daha ağır bir beka problemi olabilir mi?
AKP Türkiye’ye Mars’tan gelmedi.
Türkiye’yi de Mars’tan getirmedi.
Türkiye sahip olduğu tüm kaynakları, imkanları ve potansiyeli ile AKP’ye 2002’de emanet edildi.
Fasılasız kazanılan seçimlerin sonu geldiğinden beri halkın, AKP politikalarını beğenmemesi ve alternatif üretmesi sorun yaratıyor.
Bunun yazık ki bir şekilde ulusal ortak paydalarla eşlenmesinden daha kötü ne olabilir?