Amerika ile ilişkilerimiz yazının başlığında olduğu gibi: Bir dargın, bir barışık? İşin daha garip tarafı, şu anda hangi dönemde yaşadığımızı bilemememiz: Dargın dönem mi yaşadığımız, yoksa barışık dönem mi?
Duruma şöyle bir bakalım:
Önceki hafta dünyanın neredeyse bütün ülkelerinin hazine veya ekonomi bakanları IMF ile Dünya Bankası?nın yıllık toplantıları için ABD başkenti Washington´da buluştu. İçlerinden yalnızca biri, bir ara mesai olarak, ABD başkanı Donald Trump tarafından Beyaz Saray´da kabul edildi.
Türkiye´nin Hazine ve Maliye Bakanı?
Demek ki, ABD ile dargın değiliz, barışığız?
İyi de, İran´a yaptırım uygulamaya başladığında komşumuz olan ülkeden petrol ve doğalgaz alabilmemize açık kapı bırakmıştı ABD; Beyaz Saray´da çekilen kabul resminin hemen ardından ilan edilen o kapıyı kapatma kararını nasıl yorumlayacağız?
Yoksa barışık değil de dargın mıyız?
Dört yapraklı yonca
Birkaç gün sonra gireceğimiz Mayıs ayı içerisinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan?ın Washington´a gitmesi ve Donald Trump?la buluşması bekleniyor. Trump?ın Türkiye´yi ziyaretinin de gündemde olduğu haberlerine Washington itiraz etmiyor.
Üstelik, iki yıla yakın bir süredir Ankara´daki ABD büyükelçiliği sahipsizdi; ülkemizde maslahatgüzar düzeyinde temsil ediliyordu ABD. Geçen hafta bir kıdemli diplomat Kongre´de senatörlerin önüne ?yeni Ankara büyükelçisi adayı´ olarak çıktı. Sonunda bizde de temsil büyükelçilik düzeyine yükselecek?
Ziyaretler? Büyükelçi ataması? Bunlar ABD ile ?barışık´ olduğumuzun işaretleri kabul edilebilir.
O halde şunu sorabiliriz: Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak Kongre´nin Türkiye´nin üretimine sermaye koyarak ortak olduğu F-35 uçaklarının teslimine kısıntı getirmesi, buna Rusya´dan S-400 füze savunma sistemi alma niyetimizi gerekçe göstermesi de nereden çıktı?
Yok, galiba ilişkilerimiz ?dargın´ denilecek durumda?
Türkiye bağımsız bir ülke. Kararlarını başkalarına danışmadan verecek bir dış politika çizgisi bulunuyor. ABD´nin baskıyla sonuç alması herhalde beklenmemeli. İstediğini yapma konusunda her ülke kadar Türkiye´nin de özgürce hareket etmesi doğal.
Amerika ile dargın olduk diye kıyamet kopacak değil ya?
Öyle tabii.
Ancak, bakanların Washington´a gitmişken Beyaz Saray´a uğrama ve fotoğraf çektirme ihtiyacı duymalarını, en üst düzeyde telefon görüşmelerinin büyük haber haline getirilmesini ve ziyaretler beklentisi içerisine girilmesini nasıl yorumlayacağız?
Bir de ufukta ortamı daha da karartacak açık sinir uçları var.
Örnek, bir süredir ?uzak komşumuz´ haline gelen Venezuela?
Venezuela.. Altın.. Gıda.. İran..
Dünyaya ekonomi haberleri servisi yapan Bloomberg ajansı üç gün önce kapsamlı bir değerlendirme yayımladı. Yazı, Türkiye´nin son bir-iki yıl içerisinde Venezuela ile kurduğu yakın ilişkiyi irdelemekte.
Haber özgün gibi görünse de, daha önce Venezuela´yı yakın takip altında tutan yayın organlarında çıkmış olan metinlerin bir hülasası gibi. İki ülke (Türkiye ile Venezuela) daha önce sıfır olan siyasi ve ticari ilişkilerini son bir-iki yılda en üst düzeye çıkarmış. Liderler arasında kurulan iyi ilişkiler sayesinde ticaret hacmi artmış. Venezuela eskiden Londra´da tuttuğu altınlarını artık Türkiye´de değerlendirmekteymiş.
?Oh ne ala? diyeceğimiz türden bu haberlerin hiç de masum olmayan yüzleri var.
ABD ve Avrupa´nın bazı ülkelerinin ?tehlikeli´ bulduğu bir takım isimler devredeymiş. Türkiye´de var olan bazı şirketler ve yenileri o tiplerin uzun eli durumundaymış. Washington´un Venezuela´ya koyduğu yaptırımları delme işlemi imiş yapılan. Gıda karşılığı alınan Venezuela altınlarının yolu yaptırım uygulanan bir diğer ülke olan İran´a da düşüyormuş.
Bloomberg?in bu haberi, okuyana, sanki ülkemize dönük uğursuz yeni bir şeyler hazırlanıyormuş hissini vermekte.
ABD´de bir süredir ?Yaptırım uygulanan Venezuela´ya yardım eden ülkelere de yaptırım uygulanmalı? kampanyası hükmünü sürdürüyor. Bu yolda ilk adım Küba´ya dönük yaptırımların artırılmasıyla atıldı bile.
İstenen, sanki, Türkiye´nin de aynı torbanın içerisine sokulması?
Öyle bir gelişme yaşanırsa, dargın veya küs olduğumuzdan değil, doğrudan düşmanlığa maruz kaldığımızdan bile bahsedilebilir.
Dikkatlerimizi İstanbul seçimiyle ilgili itirazlara yoğunlaştırdığımız ve YSK´dan çıkacak kararın hangi yönde tecelli edeceği üzerine iddialarla vakit geçirdiğimiz için, ciddi bir dikkat dağılması yaşanıyor ülkemizde. Bu da, doğal olarak, dış politika alanına ve ikili ilişkilere de sirayet ediyor.
Hiç kapağı açılmayan, ama her an olumsuz etkileri hissedilebilecek bu konuyu da bilin istedim.
????