"VII. yüzyılda, Arap Yarımadasında Muhammet peygamber tarafından kurulan din."
Ne bu şimdi?
TDK´nın "Büyük Türkçe Sözlük" adını verdiği lügatinde "İslâmlık" kelimesi için yaptığı iki îzahtan biri bu!..
"İslâmlık" dediğimiz mefhum, o târifte aynen böyle...
İmlâsı, noktası, virgülüyle...
TDK´dan ?efrâdını câmi, ağyârını mâni? târifler beklemiyoruz.
Çünkü bundan âciz olduğunu biliyoruz.
Ama böylesine fâhiş ve müthiş hatâlar yapmasın, yaptıysa telâfî etsin.
Çünkü bu hatâlar insanlarımızın karşısına milyonlarca kez çıkıyor...
***
Demek ki TDK´ya göre bizim dînimiz ?Muhammet peygamber tarafından kurulan din? imiş...
Yâni "Allah" bu işe -hâşâ- hiç karışmamış.
Daha doğrusu, Allah´ı karıştırmamışlar...
Öyle bir din ki Peygamber var, Allah yok!
Sanki Müslümanlık değil de Budistlik...
?Allah?sız bir din...
Peygamber Efendimiz de böyle ?Allah?sız bir dinde, olsa olsa -hâşâ, sümme hâşâ- Buda (Siddhartha Gautama Buddha) olur.
Fesübhânallah!..
Artık "Fesübhânallah!.." mı dersiniz, yoksa "Maazallah!" mı?..
İsterseniz "İllallah!" deyin.
Ama nâfile...
TDK, bildiğini okuyor...
***
TDK´nın yukarıdaki "İslâmlık" târifi, bırakın Hak dîni, muharref dinler (Musevîlik ve Hristiyanlık) için bile yanlıştır.
Çünkü bir semâvî dînin ilk sıfatı, Allah tarafından indirilmiş olmasıdır.
Adı üstünde: semâvî...
(TDK´mız bu "semâvî" kelimesini yerlere sermek için "göksel" diye bir lakırtı îmâl etti. Şu anki lügatinde de "semâvî" kelimesinin "eskimiş" bir kelime olduğuna dâir kayıt düşmüş. Ha, bu kelime durup dururken mi, yoksa kendilerinin müdâhalesiyle mi eskidi, ayrı mesele...)
Semâvî -yâhut ilâhî- dinler birer "Te´sîs-i Rabbânî"dir ve bu yüzden onlar hakkında "peygamber tarafından kurulan din" denilmez.
***
Hakîkî bir dîn ile Allah arasındaki mutlak bağı en sağlam ifâde eden tâbir, "lâzım ve melzum?dur, sanırım.
Yâni, "biri varsa diğerinin de olması şart..."
TDK´nın târifi bu bakımdan hilâf-ı hakîkat, yalın kat ve sakattır...
Hakîkî bir din "kul yapısı? değil, "Allah yapısı"dır.
Peygamberlerin dindeki rolünü ise Ömer Nasûhî Bilmen´in ifâdesiyle hatırlayalım:
"Allah Teâlâ´nın kullarına dînini bildirmek için memur ettiği pek muhterem insanlardan her birine ´Peygamber´ denilmiştir ki, bu zâtlar Allahü Azîmüşşân´ın birer elçisi demektir..."
***
Ömer Nasûhî Bilmen´in meşhur Büyük İslâm İlmihâli´nde yaptığı "din" târifine bakalım bir de:
"Hakîkî bir din, Allah Teâlâ Hazretlerinin bir kaanûnudur ve birtakım hükümlerin, hakîkatlerin mukaddes bir mecmûasıdır ki, bunu Peygamberleri vâsıtalariyle insanlara lütuf ve ihsan buyurmuştur. Bu kaanun, insanları hayra götürür; insanlar, bu İlâhî kaanûnun hükümlerine kendi güzel ihtiyarlariyle riâyet ettikçe doğru yolu bulmuş, hidâyet üzere bulunmuş olurlar; dünyâda da âhirette de selâmete, saâdete kavuşurlar..."
(Bilen bilir, Merhum Ömer Nasûhî Bilmen´in o muhteşem ve timsâl-i mücessem eserleri yalnızca "din" bakımından değil, "dil" yönünden de sağlamdı. Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsçayı da bilen, bu üç dilde şiir yazabilen büyük âlim, Fransızcadan da tercüme yapacak seviyede anlıyordu. Yeri gelmişken söyleyeyim: Dilimizi TDK´dan değil de Ömer Nasûhî Bilmen´den öğrenen kişi hem daha doğru, hem de engin ve zengin bir Türkçeye sâhib olur.)
***
Milletimizin asırlar boyunca okuyup ezberlediği ve dînini öğrendiği kitaplardan biri olan Mızraklı İlmihâl´de; ayrıca Şemseddîn Sâmi´nin Kaamûs-ı Türkî´sinde ve bugünkü Kubbealtı Lügatı´nda dînimiz için yapılan doğru ve güzel târifleri de görelim:
Mızraklı İlmihâl: "Resûlüllah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Hazretlerinin Allahu Azîmüşşan´dan getirdiği şeyleri dil ile ikrâr ve kalb ile tasdîk etmekdir; buna îman ve İslâm derler."
Kaamûs-ı Türkî: "Hâtem-i Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz tarafından vahy-i Rabbânî ile izhâr ve îlân ve te´sîs buyurulan dîn-i mübîn, dîn-i Muhammedî, Müslümanlık."
Kubbealtı Lügatı: "Allah´ın Kur´an ile vahyettiği ve esasları Hz. Muhammed tarafından bildirilen din, Müslümanlık."
***
TDK, Türk milletinin yalnızca "dil"ini değil, aynı zamanda "dîn"ini de mi sâdeleştirmeye, basitleştirip bozmaya ve yeni baştan yazmaya yeltendi acabâ?
TDK´lılar şimdi ?Bu İslâmlık târifini bugünkü TDK olarak biz yapmadık, bizden öncekiler (eski TDK) yaptı...? derlerse ben de onlara sorarım:
?İslâmlık? hakkında yazılan bu sakat, yalın kat ve hilâf-ı hakîkat beyânın altına sen imzâ atmıyor musun, böyle bir haltı bugün tasdîk etmiyor musun?
O hâlde internet sitende böyle şeyler ne arıyor, millete bu rezâlet ve fezâhatleri hizmet gibi sunmaya niçin devâm ediyorsun?
Cumhurreîsimiz Recep Tayyip Erdoğan´dan istirhâm:
TDK´ya artık bir çekidüzen ve ayar veriniz!..
Çünkü yaptıkları -ve yıktıkları- elverir...