Öncelikle yeni sistemin ilk Milli Eğitim Bakanı olan Sayın Ziya Selçuk´a yararlı işlerinde başarılar diliyoruz.
Bireylerin, toplumların ve devletlerin kaderini belirleyen en büyük etken eğitimdir. Medeniyetler de eğitimin eseridir. Kişinin ve toplumun o anki hali, nasıl bir eğitim gördüğünün de göstergesidir. Dolayısıyla sağlıklı bir eğitimin hüküm sürdüğü toplumlar doğal olarak gelişirler. Sağlıklı bir eğitimden beslendikleri oranda barış, güven ve refah içinde yaşarlar. Bir toplumda eğer barış, güven ve refah sorunu varsa, orada ciddi bir eğitim sorunu da var demektir.
Türkiye´de de onlarca yıldan beridir ?düşük yoğunluklu bir iç savaşın? hüküm sürmesinin, toplumsal barışın sağlanamamasının ve adil bir refah düzeyinin yakalanamamasının temelinde eğitimdeki sorunlar yatmaktadır. Çünkü Türkiye´nin eğitim sistemi düşman üretici, ötekileştirici, inkârcı, asimilasyoncu ve ırkçı bir içeriğe sahiptir. Her ne kadar adı ?milli? olsa da kendisi milletle, yani milletin değerleriyle barışık değildir.
Birçok kesimin kendisi hakkında olumlu kanaat belirttiği Selçuk´un eğitimde dünya standartlarını yakalayacak bir dönüşümü gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini zamanla göreceğiz. Temennimiz, dün Sayın Ahmet Necdet Sezer´in yaşattığı hayal kırıklığını bugün-yarın onun yaşatmaması?
Malum, Türkiye´nin mevcut eğitim sistemi düşman üretici, ötekileştirici, inkârcı ve dahi ırkçıdır. Selçuk bunu değiştirmeye yeltendiği an karşısında rejimi bulacaktır. Çünkü bu eğitim sisteminin kurucusu ve koruyucusu bu rejimdir. Bu rejimin zaman zaman Atatürkçü veya Kemalist olarak anıldığı da oluyor. Burada akla şöyle bir soru geliyor: Atatürkçülük ile evrensel değerlerin çatışmaları halinde Selçuk hangisini tercih edecektir?
Örneğin, Atatürk´ün de ulaşmayı düşlediği Batı´da bizzat devlet herkesi kendi anadilini öğrenmeye teşvik ediyor. Teşvikle kalmıyor, gerekli imkânları da sunuyor. Sen Türk müsün? Öyleyse Türkçeyi öğren. Arap isen Arapçayı, Sırp isen Sırpçayı? ve Rus isen Rusçayı öğren ki, devletin resmi dilini de daha iyi öğrenebilesin.
Bu durumda Selçuk´un da 20 milyonu aşkın Kürt´ün dilinin önündeki engelleri aşması gerekir. Sadece Kürtlerin değil, diğer kavimlerin de bu ihtiyacını gidermesi gerekir. Aksi halde size sormazlar mı, Avrupa´daki Türkler dillerini yaşasınlar ve yaşatsınlar diye yüzlerce öğretmen gönderirken, milyonlarca vatandaşınızı bu temel hakkından mahrum etmek ırkçılık değil mi?
Görebildiğimiz kadarıyla Selçuk´un diğer ciddi bir çıkmazı da din iledir. Çünkü dini, yani İslam´ı %99´u Müslüman olan bu toplumun ortak değeri ?ortak paydası olarak görmüyor. Bu da onun kendisinden olmayanlara karşı tahammülsüz olabileceği endişesine yol açıyor doğal olarak. Oysa evrensellik, hak ve adalet şunu gerektirir: Nasıl ki, Yahudilik israil´in veya Yahudi toplumunun ve Hristiyanlık da Almanya, Avusturya ve kısaca bütün Hristiyan toplulukların ortak bir değeri ve paydası ise, İslam da Türkiye toplumunun ortak bir değeri ve paydasıdır.
Kaldı ki, Selçuk da bilir ki, dünden bugüne eğitim sisteminin en büyük mağdurları inançları bakımından Müslümanlar ve milliyetleri bakımından da Kürtler olageldiler. Eğer bu gerçeği görmezden gelirlerse, yani, eğitim sistemini toplumun inancıyla, diliyle ve diğer özellikleriyle barışık bir şekilde düzenlemez ve evrensel ölçüleri bu kokuşmuş sistemin yerine ikame etmezlerse, bu mağduriyet devam edecektir. Bu da özlemini duyduğumuz toplumsal barış, güven ve refahı yakalayamayacağımız anlamına gelir ki, yazık olur. Şimdilik bir şey söylemek erken, ama her halükarda Selçuk´un selefleri ile farkını veya farksızlığını belirleyecek olan şey onun icraatlarıdır.
Ama şimdilik itibariyle toplumun cevabını merak ettiği sorulardan birkaçı şunlardır:
- Eğitimde herkese fırsat ve imkân eşitliğini sağlayacak mı?
- Eğitim sistemini irtica ve bölücü gibi itham edici, hedef gösterici, ötekileştirici, inkârcı ve asimilasyoncu içerikten kurtarabilecek mi?
- Eğitim sistemini her din ve milliyet ile barışık ve onları oldukları gibi tanıyan bir düzeye getirebilecek mi?
- Bir insanlık suçu olan ve tarih boyunca Türk´ün alnına sürülmüş en büyük kara leke olan inkâra ve dil yasağına sadece teoride değil, pratikte de son verecek ve bu bağlamda örneğin, Kürtçe eğitimini de gerçekleştirebilecek mi?
- Tarih kitaplarındaki yalanlara son verip körpe dimağlara doğru tarihi öğretebilecek mi?