?İslamcılar? diyor Odatv yazarı Nihat Genç; ?mübarek Kandil Gecesi Amerikan füzelerine secde ediyorlar.? Şöyle devam ediyor: ?Allahsız, ahlaksız, dinsiz, kitapsız Reis´e tapınan İslamcıların Amerikan bombalarıyla şevke vecde gelip, mistik ürperişler içinde çılgınca alkışlıyorlar.? Nihayet öldürücü darbe yerine geçsin diye en ağır ve kesin hükmü açıklıyor: ?Birer Amerikan icadı olan ülkemizdeki darbelerin hepsi İslamcıların ve AKP´nin önünü açmıştır.?
Soner Yalçın da Nihat Genç´ten farklı değerlendirmiyor İslamcılık ve AKP meselesini. Şöyle ki Odatv ve Sözcü´de yayınladığı yazılarda eskiden beri süregelen Kemalist-sol ajitasyon ve propaganda tekniklerini ufak tefek uyarlamalar eşliğinde sürdürmek hususunda milim boşluk bırakmıyor. Adam akıllı bir tahlili değil, meseleyi bağlamından saptırıp arkasında saf tuttukları Kemalist oligarşiye hizmeti vazife edinmişler çünkü. İslami kimlik ve kesimleri en çirkin ve nefret uyandıran vasıflarla kirletme misyonlarından hiç ama hiç ödün vermiyorlar. Mesela şu cümleye bir bakalım: ?Kimi yandaşlar 6. Filo´yu hâlâ kıble yapmayı sürdürüyor; ABD´nin başarısı için dua ediyor! Böyle saf tutmayı alışkanlık yaptılar.? Müslümanların kıble, dua ve saf tutma gibi tüm temel İslami değerleri, Amerikan emperyalizminin hizmetine amade kılmış bir zilletin temsilcisi olarak yaftalamak çok kolay ve zevk veren bir meslek olarak sürüp gidiyor.
İğreti Maskeler ve Çirkin Misyonlar
Nihat Genç ve Soner Yalçın´ın temsil ettiği misyonla esasen Doğu Perinçek´in yarım asırlık birikim ve mücadelesi paralel seyrediyor hatta onun bir parçası olarak tezahür ediyor diyebiliriz. Ancak ne Nihat Genç ne de Soner Yalçın, Doğu Perinçek kadar dürüst, açık ve cesur davranıyor. Onlar sadece üzerlerinde son derece iğreti duran Amerikan düşmanlığı maskesiyle Müslümanlara olan nefret ve saldırganlıklarını sergileyebiliyorlar. Ancak Perinçek açıkça Esed rejimi ve Rusya ile aynı safta durduğunu, Esed rejimi ve Rusya´yla mücadele eden Müslümanlara karşı savaştığını doğrudan söyleyebiliyor. Mesela diğerlerinin aksine lafı sinsice dolaştırmadan ?Suriye devletinin ve ordusunun yanındayız. Yüreklerimiz onlarla birlikte çarpıyor. Bu kahramanca direnişi destekliyoruz? gibi cümlelerle safını alenen ilan ediyor.
Kan dökmekte sınır tanımayan yarım asırlık Esed despotizmine, Rusya´nın bölgedeki işgal ve katliam politikalarına karşı direnç sergilediği için Perinçek bakın Erdoğan ve AK Parti Hükümeti´ni hangi büyük günah ve çirkin sıfatlarla birlikte anıyor: ?Mazlumların, Müslümanların vurulmasını memnuniyetle karşılayan Tayyip Erdoğan hükümeti, haçlıların hükümetidir.? Bir psikolojik harp uzmanı, tecrübeli bir kara-propaganda şefi, askeri cuntaların ve Sovyetik işgal projelerinin parçası Perinçek´in gerçekleri altüst eden bu türden söylemlerine gülüp geçebilecek durumda olmayı çok isterdik. Ne var ki, bu psikolojik savaş söylemlerinin Müslüman mahalleye taşıyıcı olma yolunda hevesle koşan, coşkuyla yarışan epeyce yazar-çizer ve siyasi kadro bizleri derin bir endişeye sürüklüyor.
Görüldüğü üzere Maocu-Kemalist çizgiden yetişip, Rusya ve Esed rejiminin katliamlarını savunmaya girişirken bile en küçük bir utanma duygusuna kapılmadan İslami literatürle Müslümanları itibarsızlaştırma yolunda yürümek pekâlâ kolayca sürdürülebiliyor. Sadece Stalinizme veya Maoculuğa yatkın olanlarında değil safkan Kemalist kadrolar da aynı siyaseti izliyorlar.
Dün Amerika İçin, Bugün Rusya İçin
CHP lideri Kılıçdaroğlu´nun şu cümlesini önünü arkasını görmeden okursanız ne kadar müşfik ve adalet sevdalısıymış meğer dersiniz: ?100 binlerce Suriyeli kadın var bugün Türkiye´de. Eğer onların acılarını yüreklerimizde hissetmiyorsak kendimizi insan sınıfına koyamayız. İnsanın öldürülmesinden zevk alan insan olamaz.? Hayır, elbette ne Esed rejimin ne de Rusya-İran ordularının kadim şehirleri içindeki insanların başlarına yakıp yıkmasından bahsetmiyor. Yine ?en güçlü silahlar, en modern silahlar Ortadoğu´da Arap halkları üzerinde deneniyor? gibi güya öfke dolu cümleler kuruyor ama hiçbir surette Rusya´nın Suriye halkı üzerinde denediği 200´den fazla yeni silah tipine, Esed rejimin varil bombaları ve kimyasal saldırılarına değinmiyor.
Garip olan, güveni esas srsan mevzu ise bambaşka. Kemalist oligarşinin hemen hiçbir bileşeni Müslüman toplumlara karşı en küçük bir adalet talebinde bulunmuyor zaten. Aksine suçlamayı, itham etmeyi, Müslümanların yaşadığı acı ve ıstıraplardan adeta zevk almayı kimileri hobi kimileri de meslek edinmişler. Peki, Saadet Partisi´nin duruşunu ve beyanlarını nereye koyacağı? SP lideri Temel Karamollaoğlu´nun partisinin Suriye politikasını hiçbir özeleştiriye tutmadan her ne olursa olsun Hükümeti yıpratmaya endekslediği pozisyonu nasıl ve ne şekilde anlayacağız? Bangladeş´e, Arakan´a, Somali´ye kadar uzanabilen doğal hassasiyetlerin hemen yanı başımızda, Suriye´de yedi yıldır süren hemen hiçbir katliama küçük de olsa bir tepki vermemişken bir anda celallenmek hiç hayra alamet gözükmüyor. Üstelik bunu yaparken çok acemice, tutarsızca ve ulusalcı-milliyetçi duyguları gıdıklayarak yapmak hiç yakışmıyor.
Sözcü, Odatv, Aydınlık gibi Esed yanlısı yayın yapan medya organlarına, Soner Yalçın ve Doğu Perinçek gibi Maocu-Kemalist cephenin bileşenlerine hâlâ çok yakın duran ?reisçi? tip ve çevreler var. SP ve Karamollaoğlu´nu iyice tartışalım ama Soner Yalçın´a ?kardeşim? diye hitap ederken, 28 Şubat´ın sivil ayaklarından biri olan TGB´ye övgüler düzerken Müslümanlara ?NATOcu İslamcılar? diye saldıran Pelikan Trolü Salih´i görmezden gelmek olur mu? Daha düne kadar Fetullahçı cuntanın tüm elemanlarıyla ultra liberal demokratçılık oynarken bu dönemde Perinçek şebekesinin Vatan Partisi´nin etkinliklerine davetiyeler yazan Troliçe Hilal´in işlediği kabahatleri özbeöz reisçidir diye anlayışla karşılamak mümkün mü?
Velhasıl Suriye mücadelesinin önce yakın çevrede hatta içeride kaybedildiği gerçeğiyle yüzleşmek icap ediyor. Daha düne kadar Fetullahçı şebekeyle iş tutanlar bu dönemde Türkiye´yi Rusya-İran-Esed bloğuna raptetmek üzere Ergenekon artıklarıyla iş tutuyor. Anti Amerikancılık, emperyalizm karşıtlığı filan hikâye, eskiden olduğu gibi hâlâ takıyye yapıyorlar. İşte tam da bu sebeple kimi Soner´le kimi Doğu´yla paralel medya ve siyaset faaliyetlerini tam gaz sürdürüyor.