HDP´nin lideri olduğu için hapiste olan ve son AİHM kararı ile de aslında resmen beraat eden Selahattin Demirtaş´a dair HDP´nin yönetim katından gelen kimi yorumlara dair itirazımı dillendirmiş idim.
HDP´nin özellikle havuz medyasının da manipülasyonu ile zaman zaman yapmadığı şeyleri yapmış gibi gösteren çarpıtmalara düçar olduğunu görmekteyiz. Donarak ölen askerlere dair araştırma önergesine red verildiği yalan haberinin havuz medyasından sekerek bağımsız medyaya ulaşması nedeniyle ben dahi bu hataya düşmüştüm.
HDP´nin dünkü yazımızda zikrettiğimiz Kırmızı Çizgi siyasetinin keyfi kaydırmalarından etkilenmekte olduğu aşikar. Akla gelen her vesile HDP´yi krimininalize etmek için kullanılıyor.
HDP´nin yasal bir siyasi parti ve anayasal kurallar çerçevesinde sahip olduğu temsiliyet hakkı esas olarak Türkiye´nin uzun süredir karşı karşıya olduğu ancak neredeyse son 40 yıldır PKK´nın tekeline aldığı silahlı eylemleri nedeniyle sıkça taarruza uğruyor.
Kökene gidecek olursak hepimiz inançlı müminler olarak Adem Baba soyundan gelsek de, günümüz siyaseti açısından kimin ne söylediğinden bağımsız olarak bu illiyet daha bir süre konjonktüre göre demokles kılıcı olarak sallanmaya devam edecek.
Bu şerait içinde HDP üzerine düşeni yapıyor mu sorusunun yanıtı ise gayet ikircikli. Özellikle AİHM´in son kararının da tescil ettiği üzere yukarıda sallanan kılıca dair Avrupa´nın tavrının çok net biçimde illiyetin olmadığını tescil ettiğini bu bakış açısıyla HDP´den başka kim ifade edecek?
AİHM kararı Demirtaş´ı serbest bırakın derken diğer taraftan da, PKK ile de arasındaki illiyet bağına dair tüm iddia ve isnatları da çöpe atmaktadır.
HDP´nin kayda değer bir basın ilişkileri kadrosuna haiz olmadığını yukarıdaki örnekte ifade etmiştim. Aylar önce ilettiğim röportaj soruları da yanıtsız bir şekilde boşlukta sallanıp duruyor.
Veysi Dündar´a Selahattin Demirtaş röportaj vermek mecburiyetinde değil tabii ki? Ama HDP adına bu soruları benden alan ve bunu uygun bir kanal ile kendisine ileteceğini taahhüt edenler bana geri bildirim vermekle mükellef olmalı değiller midir?
Sn. Demirtaş´ın şahsına değil ona oy verenlere olan mesuliyetim nedeniyle röportaj sorularımın bir kısmını bugün aleni olarak dercetmeye karar verdim. Sorudan ziyade Demirtaş´ın iktidarı çileden çıkaran vizyonunun bir panaroması idi benim yoruma tabi etmek istediğim detaylar. Meraklısı için paylaşıyorum. Bakarsınız Sn.Demirtaş´ın da haberi olur biz de onunla bu vesile ile sohbet etmiş oluruz :
HAVUZ GAZETELERİNE DAİR:
Demirtaş deyince benim gözümün önüne en çok Sancaktepe mitinginde havuz gazetelerini yırtmanız geliyor. Bu kadar derin bir ifşaya katlanılmadığı ve aslında gazete suretindeki bu yayın organlarına dair kral çıplak tavrınızın ağır bir şekilde cezalandırıldığı görülüyor.
Türkiye´nin ulaştığı Orwellian yapının en dolaysız göstergesi olan basının yok edilme sürecini bu denli dolaysız yargılamanızın yarattığı infial de aşikar. Dünya tarihinde benzer bir tavrın örneğini gördüğümü anımsamıyorum. Vermek istediğiniz mesaj neydi?
MİZAHIN KAYBINA DAİR:
Gezi mizahtı. Selahattin Demirtaş da mizah. Adeta ayaklı bir Gezi Parkı gibisiniz. Gezi teröristlikle suçlanıyor. Selahattin Demirtaş da. Mizaha çok kızıldığı da malum. Orantısız zeka fena halde yargılanıyor. Her sözünün başı ?kardeşlerim? olan Erdoğan´ın aslında raconu da ?kardeşim? oluyor kaçınılmaz bir şekilde. Mizah anlayışı ise hakarete endeksli. Sizce Türkiye halkı mizah duygusunu nasıl ve neden yitirdi? Sizin mizahınız o nobran dili neden yenemiyor?
ÖYKÜLERE DAİR:
Öykü yazan Selahattin Demirtaş´ın ilkokul arkadaşının yıllar sonra intihar ettiğini öğrendik. Belli ki sıkılgan sosyal yetileri gelişmemiş bir kişinin hayatla başa çıkamama süreci bu intihara yol açmış. Ama Diyarbakır´ın boşaltılan köyler, berbatlaşan yapılaşma, artan nüfus ile yaşanmaz bir şehir haline dönmesi iç sıkıntısı da bunda rol almış mıdır?
HDP´NİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNE DAİR:
7 Haziran da 1 Kasım da HDP´nin parti olarak seçime girerek AKP´yi ciddi anlamda sarstığı seçimlerdi. Özellikle 7 Haziran. Detaylı savunmanızda da okuduk. Size isnat edilen 7 Haziran sonrasındaki süreçte gösterdiğiniz tavır son derece net. Zaten başkası da beklenemezdi. Neticede legal siyaset yapan bir partisiniz. Ama aslan ceylanı yemeye karar verince suyun ne tarafında olursa olsun, ceylanı suyu kirletmekle suçlar. Burada her şeye rağmen bir çıkış beklediğini düşünüyorum sizin seçmeninizin. Yani açıkçası belki de yangında kurtarılacak ilk şeydi HDP siyaseti. Sizce bir imkanı daha var mı?
SOĞUK SAVAŞA VE TÜRKİYE SİYASETİNE DAİR:
Dersim´i akılda tutmakla beraber Türkiye´de Kürt hareketinin genel olarak soğuk savaş anti komünist kumpanyasına kurban gittiğine şüphe yok. CHP´nin oy patlaması yaptığı yerlerde HDP, AKP´yi dahi geçip ikinci parti olabildi. Bu enerji sizce devam eder mi? HDP bunun devamı için ne yapmalı ya da yapması gerekeni yapmak istiyor mu?
İKTİDARIN TERCİHLERİNE DAİR:
Bazen hapiste olduğunuza inanmak, bu gerçeği benimsemek çok zor oluyor. Adeta sürreel bir hikaye seyrediyormuş gibi izliyoruz bu durumu. 6 milyon kişinin oyunu almış bir siyasi parti liderini hapse atmak ciddi bir özgüven gerektirir. Bunu dünyaya açıklamak ise başlı başına bir hikaye. Sizce ne kadar mümkün bilmiyorum ama Tayyip Erdoğan şapkası ile bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin hapse atılıp bu kadar uzun süre tutulmanız siyaseten nasıl açıklanabilir?
SİVİL TOPLUMA DAİR:
İnsan hakları avukatı olarak karşılaştığınız ihlallerin size siyaset ilhamı verdiğini geniş kitlelere anlatmakta yeterince başarılı olduğunuzu düşünüyor musunuz?Türkiye halkı ödediği vergilerin insan hakları ihlalleri nedeniyle Avrupalı yargıçlar tarafından mağdur yakınlarına hem de azımsanmayacak piyango benzeri boyutlarda ödendiğini yeterince biliyor mu? ?Ey Avrupa? söylemi ile perdelenen bu realiteyi en iyi tayin edebilecek kişilerden biri olarak burada daha aktif olunmalıydı der misiniz?
REEL SİYASETE DAİR:
HDP´ye oy veren Kürt olmayan bir arkadaşım 7 Haziran´dan sonra emanet oy tartışmasına çok içerlemişti. Bunun gibi hassasiyetlere bundan sonra gereken ilgi sizce gösterilecek mi?
ETNİK SİYASETE DAİR:
AKP´nin MHP ile tasavvur ettiği Türkiye ciddi anlamda otoriter-totaliter rejimlere yakınsıyor. AKP aslında etnik bir parti değildi ama MHP´yi yanına aldığından beri bu zemine de oturmuş görünüyor. Otoriter-totaliter, etnisiteye dayalı model üstüne bir de Siyasal İslam sosu eklenince ağır bir tablo oluşuyor. Bu noktada ister istemez HDP´nin özgürlükçü söylemine karşın yine de etnisiteyi öne çıkarması çelişki gibi duruyor. Tabii ki ezme-ezilme ikilemini ayrı tutarak yine de bu değirmene su taşımamak adına HDP´nin etnik siyaset alanında farklı bir söylem geliştirmesine imkan var mı? Ya da geliştirmesi nasıl mümkün?
ÖZELEŞTİRİYE DAİR:
Son olarak ve cevap vermeme hakkınızı mahfuz tutarak bir önceki sorularlada bağlantı kurduğumu gizlemeden şu soru: Eta, Sinn Fein, Kanada´da ayrılıkçı Fransızlar gibi bir çok örnek var. Çok gelişmiş ülkeler dahi Türkiye´nin yaşadığı süreçlerden geçtiler. Bu süreçler sadece bir taraf haklı diyebileceğimiz nitelikte değil gibi. Bununla birlikte yurdumuzun insanları süren bu çatışmalı süreçlerde çok büyük bedeller ödediler. İnsanımız barış, huzur yüzü görebilecek mi?