Toplumu, en alt ve önemine binaen başta aile, yakın akraba, sülale, kabile, “aşiret” kavim, ulus/millet, ümmet ve salt inançtan sadır olan dinleri ve mezhepleri kapsayan gruplar oluştura gelmiştir.
Türk siyasetinde; ideolojisi(kimliği) olan ve hizmete de talip parti kategorisi ile her şeyden ziyade, salt ekonomik sorunların çözümü için ortaya atılan partileri içeren iki ana kategori söz konusu…
Amiyâne olarak birçok kişi tarafından söylene duran “ben, gözümle görmediğime inanmam” yaklaşımı salt rasyonellik olarak değerlendirilebilir. Bu durum aynı zamanda irrasyonelliktir de…
Ahmet Örs, bir mülakata binaen, oy oranlarına dair, gençlerin, ırkçı ve salt Kemalist bazı küçük partilere olan teveccühünün hakikat içermesi gereken Müslümanca bir duruşun eksikliğini işaret ettiğini belirtiyor.
Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi'nin deprem sonrasında yaptığı anketin sonuçlarına göre Cumhur İttifakı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) kanun çıkartılabilmesi için gerekli olan salt çoğunluğu sağlayamıyor.
Abdülaziz Tantik Yazdı;
Yasin Aktay, “Kur’an şairi” olan Mehmed Akif’in salt istiklal şairi olarak düşünülmesinin bir sonucu ve yaşadığı hayal kırıklıklarıba binaen ülkesinden ayrı kalmasının, aslında İslamcıların da yabancısı olmadığını belirtiyor.
Mehmet Göktaş, salt tebliğden ziyade, peygamberlerin kırsal kesime değil de, yönetim merkezlerinde her konuda gücü ellerinde bulunduran yönetici takımına oluşturulması gereken “yeni” siyasi yapı adına gönderildiğini belirtiyor.
Mahsa Tayyar’ın, “Zerdüştîlik ve Şiîlikte İlâhî Işığın Taşıyıcıları” alt başlıklı “Kutsanmış Saltanat” adlı eseri, Mana Yayınları’nın, “inceleme-araştırma” kategorisi içerisinde yayınlandı.
AbdülazizTantik, Emevilerden buyana iman ile amelin birbirinden ayrıştırılması ve ibadet yerine salt imanın konulması ve buna modern dönemin etkilerini de katarak, çoğu kişide çene Müslümanlığının(propaganda)oluştuğunu belirtiyor.
Dr. Abdülkadir Turan; Osmanlı’nın salt mana-alemine önem verdiği ve aynı zamanda İslam’ın öngördüğü bir iktisadi anlayışın oluşmamasından kaynaklanan saiklerin de etkisiyle çökmeye yüz tuttuğunu belirtiyor.
Ahmet Taşgetiren, Tarım Bakanı olan zatın, ahiret vurgusunu salt oy verme sadedine bulunan vatandaşa yönelik yaptığını, ama nedense siyasilerin ve yöneticilerin bu konuda bir düşüncelerinin bulunmadığını belirtiyor.
Taha Akyol, gerçekleşen YKS sınavında “elde edilen” başarısızlığın peşine düşüp, medreseden üniversiteye gelinen süreçte, bu kurumların bilim üreten kurumlar olamadığını, adeta salt bir devlet dairesine dönüştürüldüğünü belirtiyor
İbrahim Güçlü, NATO üyesi olmak isteyen İsveç ve Finlandiya ile Türkiye arasında imzalanan Madrid mutabakatının, salt PKK/PYD’ye yönelik olduğunu ve İsveç’te yaşayan Kürtlere yönelik bir olumsuzluk içermediğini belirtiyor.
Taha Kılınç, Suudi-Çin ilişkisinden hareketle, Çin’inde Ortadoğu’ya ilgi duyduğunu, ama kültür olarak hiçbir Semavî dine mensup olmayışından dolayı onun salt kapitalist kültürüyle bölgede kalıcı olamayabileceğini belirtiyor.
Mustafa Kutlu, kapitalist sistem içre, günün hayhuyu içerisinde kendini salt para kazamaya ayarlamış insanların, çevrede bulunan bir tek ağaca dahi tahammülü kalmadığını belirtiyor.
Taha Kılınç, Ortadoğu’da İran ve İsrail dışında, geneli Arap olan ülkelerde, devletlerin hızlı bir şekilde ideolojilerden arınıp salt batıcı bir kulvara girmelerini, kendi açılarından bir hedefsizlik olarak tanımlıyor.
Ahmet Taşgetiren, dindarlarca örselendiği bir vasatta, dinin, salt toplumsal planda hak ettiği bir noktada görmek isteyen ve pek de dini hassasiyetleri bulunmayan insanların din adına kaygılanmalarının önemine dikkat çekiyor.
Fehmi Koru, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ittifakın küçük ortağı Bahçeli’yi “doğum günü vesilesiyle” ziyaret etmesinin sadece salt bir sevgi olmadığını ve cevabı aranması gereken bir ziyaret olduğunu belirtiyor.
Sezai Karakoç’u öncülü sayılan Necip Fazıl’dan ayıran ve Mehmed Akif’e yaklaştıran yönü onun salt Müslüman kültürle yetinmeyerek referansını doğrudan Kur’an-ı Kerim’e yöneltmesi, ona daha yakın durmuş olmasıdır
Taha Kılınç, Suriye’de Başmüftülük makamının ilga edilmesinin basit, sıradan ve salt “dinî” bir mesele olmadığını, İran saikiyle siyasi bir yönünün bulunduğunu belirtiyor
Ayşe Böhürler, din’in salt bir ideoloji mi, yoksa iman mı olduğu konusunda kendi kuşağının durumu ile şimdiki kuşağın onlara yüklemeye çalıştığı anlam üzerinden bir değerlendirmede bulunuyor.
Kitap, bilginin harflerle, sembollerle kalıcılığını sağlayan bir unsurdur. Salt bir meta olarak algılamak bu yüzden yanıltıcı olacaktır.
Levent Bilgi, Murat Belge’nin yanıldığını; Marksist olduğu halde Kemalist refleksler gösterdiğini; salt dindarlar, İslamcılar ve Kemalistlerin, ideolojide değil, yaşam tarzında aynılık gösterdiklerini vurguluyor.
Alaattin Karaca, yazısında, üniversite olgusundan hareketle,, Batı taklitçiliği ve salt Batı'ya karşı oluş üzerinden, akademide var olan kısır çekişmelerin yanlışlığına dikkat çekiyor.
Milli Gazete Yazarı Ali Haydar Haksal, salt siyasal sloganlarla oluşturulan duyguların saman alevi gibi olduğunu, Müslüman zihinlerin maneviyat iklimine ihtiyaçları olduğunu belirtti.
Akif Beki yazdı;
Cumhuriyet Halk Partililer, partilerinin salt kendileri gibi “aydınlanmış” insanlara hitap ederek iktidar olamayacağını neden bu kadar geç anladılar?
Edebiyatı/bilimi salt ulusal simge üretmeye indirgemek ve sırtını devlet imkânlarına dayayarak sanat/bilim yapmak, hem Türk entelektüellerinin hem edebiyatımızın ‘kör nokta’larından biridir…
İslâm dünyasının tarih boyu üç büyük kırılma noktası olduğundan bahsedilebilir: İlki Hilafetin saltanata dönüştürülmesi, ikincisi Moğol istilası, üçüncüsü Osmanlı Devleti’nin yıkılışı.